Her yıl Nisan ayında aynı iddia gündeme getirilir. Ermeni tehciri, Ermeni soykırımı olarak önümüze konulur. İki yıl öncesine kadar ABD başkanları için bu büyük acı idi. Türkiye için ise karşılıklı mukatele. Biden'le birlikte ABD'nin tavrı değişti. İlk defa Biden, tehciri soykırım olarak takdim etti.
Herkes hükümetten güçlü bir tepkiyi boşuna bekledi. Devletler uluslararası arenada güç ve itibar kaybettikçe bu tür suçlamaların daha kolay muhatabı haline gelirler. Özgül ağırlığınız size yönelik tutumları belirleyen en önemli etmenlerden biridir. Sikletinize göre muamele görürsünüz.
ABD başkanlarındaki bu tutum değişikliği sadece Türkiye'nin irtifa kaybıyla ilgili değil, bu biraz da ülkeyi yönetenlerin bakış açıları ile ilgili. Biden'in soykırım dediği tehcir olayına bir süreden beri bazı Türk siyasetçileri de Ermenilerin acılarına katıldıklarını söyleyerek yol veriyorlar. CB Erdoğan tehcirin 100. yılında (2014) bir taziye mesajı yayınlayarak Ermenilerin acılarını paylaşmıştı. Bu aslında dolaylı olarak Ermeni iddialarını haklılaştırmaktı. Biden, biraz da bu kapıdan içeri girdi. Siz taziye mesajı yayınlarsanız ABD başkanları da bunu soykırım olarak etiketlerler.
Benzer bir açıklama da bu yıl sayın Babacan'dan geldi.Babacan, "1915'te hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anıyorum," dedi. Bu tür açıklamalar, bir nevi soykırım iddialarına ucundan kenarından katılma ve suç üstlenme psikolojisini barındırır. Karşı tarafın tezlerine haklılık kazandırır. Türkiye'de siyaset yapan bir kişi Ermeni diasporası ve onun arkasındaki emperyal güçlerden başka kimseyi ilgilendirmeyen bir paylaşımı niye yapar? Ermenilerin bu coğrafyada bir oyu ve siyasi ağırlığı yok, öyleyse niye? İşte bütün mesele burada, maksat bu güçlere şirin görünmek, dışarıda piyasa yapmak. Kendi halkını ıskalayarak dışarının desteğini ummak.
Milli duyarlılık ve şuur derken işte bu tür hatalara düşülmemesi için söylüyoruz. Siyasetçi, önce kendi milletinin gerçeklerine, menfaatlerine, tarihi macerasına bağlı olmalıdır. İleride hukuki sonuçlar doğuracak bu tür iddiaların önünü açmamalıdır.
Ermeniler durup dururken bu coğrafyadan tehcir edilmediler. Örgütler kurarak köy bastılar, kadın, çocuk, bebek demeden binlerce insanımızı hunharca katlettiler, kısa bir dönem Van'a hakim olacak noktaya geldiler. Doğu'da Ermeni mezalimi ile ilgili hala nesilden nesile aktarılan bir sürü acıklı hikaye var. Bunu anlamak için birkaç kitap karıştırmak kafiydi. Tarafsız hiç bir yazar veya tarihçi tehcire soykırım dememiştir.Mesela bunlardan biri ABD'li Günter Levi'dir." 1915'te Aslında Ne oldu" isimli kitabında konuyu bütün boyutları ile ele alır ve bunun bir soykırım olmadığını, devletin böyle bir politikası olduğuna dair delillerin bulunmadığını söyler. Bazı Ermeni kaynaklarda da geçmişte benzer itiraflar yapılmıştır. Öldürüldü, soykırıma uğratıldı denilen Ermenilerin bir kısmı kimlik değiştirerek bu coğrafya'da kalmıştır. Hollandalı Kürdolog Martin Van Bruinessen, Türkiye'de yaptığı saha çalışmalarında Doğu'da bir çok bölgede Hıristiyan unsurlara rastladığını, bunların görüntüde Kürt olduklarını ama biraz yakınlaşınca Ermeni olduklarını itiraf ettiklerini yazar. Muş ve Hakkari gibi bölgelerden örnekler verir. Tehcir döneminde Ermenilerle meskun bölgelerin bazılarının nüfus dairelerinde yangınların çıkması da -geçmişlerini kaybettirerek- Türkiye'de başka bir kimlikle kalmak isteyen Ermenilerle yakından ilişkilidir.
Bu meselenin ileride Türkiye'nin başına büyük badireler açabilecek noktaya gelmesinde bazı siyasetçilerin önünü arkasını düşünmeden verdikleri beyanlar vardır.Erdoğan'ın taziye, Babacan'ın 1915'te hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anma mesajı, ABD'nin yıllarca Ermeni diasporasına direndikten sonra niçin bu noktaya geldiğinin de izahıdır. Bir davaya inanmadan onu savunamazsınız. AKP'yi yönetenler bu davaya hiç bir zaman inanmadılar. İnanmadıkları için de -soykırım yalanını- engellemek için hiç bir gayret göstermediler.Onun için Kızacaksak Biden'den önce bunlara kızmamız gerekir.