Yüzünde, dudaklarında, el ve ayaklarında günlerce süren şişlikleri olan emekli bir hastamıza ''Herediter Anjioödem'' tanısı koymuştuk.

Amcanın soyadı dikkat çekiciydi. Soyadınızın bir öyküsü var mı diye sormuş doktor arkadaş.

Dedem, babam ve birçok aile büyüğümüz bendekine benzer şişlikler yüzünden boğularak ölmüş. Yıllarca hiçbir doktor bizim sülalede ki bu hastalığı tanı koyamamış vebir çaresini bulamamış. Bu çaresiz hastalık nedeniyle soyadımız ''Neçare'' olarak kalmış...

Hastalığa yol açan genetik bozukluk 1963 yılında bulunmasına rağmen, amcanın tıbbın bu nimetinden faydalanabilmesi için 40 yıl geçmesi gerekti.

Donanımlı bir hekime rastlaya bilselerdi babası ve amcası   erken yaşta ölmeyecekti. Amcamız yine de şanslıymış. Örneğin Vietnam'da bu hastalığa ilk defa 2012 yılında tanı konabilmiş. Kim bilir oralarda soy adı ''Neçare'' olan nice insan yaşadı.

Bu yazıyı hayatı komplo teorileri üretmek üzere kurulu olan ve bu teoriler üzerinden insanları hedef tahtasına oturtarak her fırsatta modern tıbba ve sözüm ona kapitalist tıp anlayışının kölesi doktorlara saldıran bir şahsa ve ''Kara kutu'' isimli çok satan, kafaları karıştıran kitabına cevap olsun diye yazdım.

Ona göre günümüz modern tıbbı başta Rockefeller olmak üzere kapitalist efendiler tarafından Amerikan emperyalizminin dünyayı sömürmek amacıyla uydurduğu bir düzen.

Hacettepe başta olmak üzere ülkemizde açılan tıp fakülteleri de bu sistemin birer Truva atı, doktorlar da kapitalist ezberlerin dışına çıkamayan birer mankurt.

Kendini eleştiren ve sen nereden biliyorsun diye soran bilim insanlarına;

Benim de aklım var, ben de okuyorum ve gerçekler çok farklı, asıl sen nereden biliyorsun, diye soruyor. İyide çok okumuş cahil efendi bu iş okumakla anlaşılan part-time yapılan bir iş değil ki.  Modern tıp bu günlere Rockefeller'ın bir sabah uyanıp şu işten nasıl para kazanılır diye ilaç firması kurması sonucu gelmedi ki.

Bundan 1 asır önce tıp ilminin hastalara yapabileceği çok az şey vardı. Hastaneler kan ve idrar kokulu, insanların ölümü beklediği kasvetli, korkunç yerlerdi. Çoğu uygulama hastalara yayar yerine acı ve zarar veriyordu. En basit hastalıklar yüzünden insanlar ölüyordu.

Yüz binlerce çalışkan akıllı insan, milyarlarca hasta üzerinden kazandıkları deneyimleri, milyonlarca deney hayvanlarından elde edilen sonuçlarını tıp eğitiminin her safhasında, kongrelerde, tıbbi dergilerde paylaşarak, tartışarak, yeri geldi birbirlerini suçlayıp, sert tartışmalara girişerek tıbbı her seferinde bir ileri noktaya taşıdı.

Dünya savaşları ve kitlesel salgınlar gibi korkunç olaylar sonucu milyonlarca insanın ölümünden edilen tecrübeler, çaresizlik, merak, insan sevgisi ve bilimin her türlü alanında sağlanan gelişmeler tıptaki ilerlemelerin motoru oldu. Bu açıdan 2.nci Dünya Savaşı çok büyük gelişmelere sahne olmuştur.

Doksanlı yıllarda moleküler temeli bilinen hastalık sayısı bir elin parmaklarını aşmazken son zamanlarda yaşanan devasa gelişmeler sonucu bu sayı şimdi 4000 'i aşmış durumdadır.

Örneğin günümüze kadar 350’den fazla immün yetmezlik tanımlanmış olup önümüzdeki 10 yıl içinde bu sayının üç bini geçeceği tahmin edilmektedir.

Bilim insanları vücudumuzda bir milyona yakın biyolojik reaksiyon olduğunu tahmin etmekte fakat üretilen ilaçların bu reaksiyonların sadece 250'ye yakınına müdahale edebildiğini bilinmekte.

Bugün sadece ''Herediter Anjioödem'' değil geçmişte ne çare denilen yüzlerce hastalığın tanısı konulup, tedavi edilebiliyor. Son zamanlarda akıllı ilaçlar olarak bilinen biyolojik ajanlar ağır astımdan romatizma ve kanserlere birçok hastalığı kontrol altına alabilmekte ve kök hücrelere yönelik çalışmalardan son derece ümit vaat eden sonuçlar alınmakta, yaşlanmaya bağlı hastalıklarda yepyeni ufuklar açılmaktadır.

Gelecekte   gen kökenli bireyselleşmiş tedavilerin ön plana çıkacağı görülmektedir.   Açılan her kapının ardında bambaşka bir alem çıkıyor. Öğrendikçe cehaletimiz artıyor. Belli ki işin çok başındayız. Yakın bir gelecekte hayallerimizin çok ötesinde yeni teşhis ve tedavi yöntemleri olacak.

Bilim insanları cahil halkı kandıran, yalanları ortaya çıkınca yüzü kızarmadan gevrek gevrek gülebilen politikacılar değildir. Bizler kongrelerde birbirimizi en acımasız şekilde eleştirebilen ve yıllar sonra bile yanlışları çıkartılıp yüzüne vurulabilen insanlarız. Batıda ilaç firmaları yanlış yönlendirmeler ve etik dışı reklamlar yaptığında milyarlarca dolarlık tazminat davalarıyla yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Yüzlerce potansiyel ilacın değerlendirilmesi sonrasında, çok azı 6-8 yıl süren araştırmalar, yüz milyonlarca dolarlık yatırım sonrasında eczane raflarında yerini alabilmektedir.

Yeni bir ilacın satışa sunulması ortalama 800 milyon dolarlık bir yatırım gerektirmektedir. Global ilaç firmaları için bizlerin aklını başından alacak yüz milyonlarca dolar hiçbir anlam ifade etmemektedir. İşini doğru yaptığında milyarlarca doları zaten kazanan bu firmalar için güvenilirlik ve itibarın maddi bir karşılığı yoktur. Global firmaların ajandalarında yüz milyarlarca dolar potansiyeli olan yeni ilaçlar ve ilaç adayları sürekli bulunmaktadır. İlaç araştırmaları dünyada en sıkı denetlenen faaliyetlerdir.

Bazen sonuçlar olumsuz çıktığında milyonlarca dolar çöpe gidebilmekte ve yönlendirme ve araştırma sonuçlarının saklanması çok büyük yaptırımlara yol açmaktadır. Aralarında hiç mi dürüst olmayan sahtekâr insan yok?

Tabi ki var. Ama sistem kendi içinde bu tip olumsuzlukları önleyebilecek denetleme mekanizmalarını en sağlam şekilde   kurmaya çalışmaktadır.

Cahilin en kötüsü maalesef okumuşlar arasından çıkıyor. İdeolojik takıntılarıyla saplandıkları bataklıktan çıkamadıkları gibi onca gelişmeyi görmezden gelip utanmadan sağa sola çamur atabiliyorlar.