Kıymetli okuyucularım; sussam gönül razı değil yazsam tesiri yok; haktan hayırlısı…
bizim gibi vatan toprağının her santimetrekaresinde başka bir millet ve medeniyetin yattığı bir ülkede beka sorunu en önemli ve dikkatli olunması gereken sorundur. Bu hususta en büyük zafiyetse sürekli beka beka diye bağırarak zamanı geldiğinde fiili durum sergilenmemesidir…
Son çeyrek asırda; TC ve andımızın kaldırılması, suriye sınırındaki mayınlarının temizlenmesi bununla beraber bu sınırlardan milyonlarca Arap göçmenin sınırlarımızı yol geçen hanı yaparak ülkemize akın etmeleri, kozmik odadaki askeri sırlarımızın ifşaası, zamanlı zamansız anayasa değişiklikleri, DAFYAR ve EMASYA protokollerinin kaldırılması, askeri okullar, askeri adliye ile askeri hastahanelerin kaldırılması, Ergenekon, balyoz, poyrazköy, askeri casusluk vb davalarla ordumuzun millet vicdanında itibar kaybına uğraması, ordumuzdaki yapısal değişikliklerle beraber en önemli kaygı verici gelişme ise gerek lozan anlaşması gerekse BM deniz hukukunun 300. Maddesine göre Türkiye’ye ait olan 18 adamızı Yunanlıların işgal etmesiydi. (Bu cumhuriyet tarihimizde ilkkez küçüldüğünüz anlamına gelir) Bu hazin gelişmeleri siyasilerimize sorduğumuzda ise “işler bildiğiniz gibi değil büyük devletimiz ne yaptığını iyi biliyor” mealinde cevaplar aldık; bizlerde devletlü büyüklerimizin bir bildiği vardır diyerek kendi kendimizi teskin ettik…
Bu kadar beka sorunu oluşturacak gelişmelerin üst üste gelmesi tesadüf olamaz diye düşünürken yeni bir facia ile karşı karşıya kalarak neredeyse istan noktasına geldik. son aylarda yetkililerin heybetli ada ruhban okulunun yeniden açılması sorularına Yunanistan’ı sevindirecek şekilde cevap vermeleri ile beraber 15-16 haziranda İsviçre’de yapılan Ukrayna barış zirvesinde lozan ile statüsü ve sınırları belli olan Büyük Atatürkün fitne yuvasıdır Faliyetlerine Yunanistan da devam etmelidir dediği fener RUM patriğinin ekümeni sıfatı ile davet edilmesi bardağı taşıran son damla olmuştur. Daha hazin olan ise TSK’da aylarca darbe toplantılarının yapıldığından hatta 15 temmuz darbe kalkışmasından bihaber olan dönemin MİT müsteşarı ve bugün dış işleri bakanımız olan HAKAN FİDAN’ın oturumda patrik Bartholomeos’un masasının üstünde ekümenik patrik yazına ve Sözde Yeni Roma savsatalarının uyduruk paçavra bayrağına anında tepki koymaması ve Bartholomeos’un gözlemci olarak metne ekümenik sıfatı ile imza atmasına sessiz kalmasıdır bu durum zımnende olsa Türk devletinin ekümenliği tanıması anlamına gelmektedir…
Oysa Rum Patrikliği'nin himaye ettiği alan Gökçeada, Bozcaada ve İstanbul ile sınırlıdır. Hukuki anlamda da Fener Rum Patrikhanesi'nin 'Ekümenik' iddiasının geçerliliği bulunmamaktadır.Ayrıca memuriyet olarak TC Fatih Kaymakamlığına bağlıdır…
Türk milleti için bayrak içinde bayrak olamaz bu ülkede bir tek bayrak vardır oda tarihin içinden süzülerek gelen ay-yıldızlı bayrağımızdır. Dış işler bakanı gelip geçicidir, kalıcı ve ebedi olan türk bayrağıdır. kendisi bu hususu ıskalasada şunu iyi bilmelidir ki ne devletimizin izzetine nede ay-yıldızlı bayrağımızın iffetine halel gelmesine bu millet asla müsade etmeyecektir..!!
Bu gaflet; ekümenik yapının kendi elimizle uluslar arası platformlarda akredide edilmesinden başka bir şey değildir…
Dış işleri bakanlığı sözcüsü tarafından yapılan açıklamalar ise hiçde doyurucu olmamış adeta bizleri aptal çocuk yerine koymuşlardır…
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması ne kadar sevindirici ise bu olay yüz katı üzüntü ve endişe vericidir…kaldıki Ayasofya’nın üst katı Müslümanların ibadetine kapatılarak Kadim Hiristiyanlık ayinlerine açılması bir o kadar düşündürücüdür ???
En netice olarak:fener Rum Patrikhanesine üst perdeden yetkileri ve hadleri bildirilmeli bunun karşısında denge unsuru olarak tarihi derinliği ve milli duruşu ile herdaim devletimizin yanında olan türk-Ortodoks Patrikhanesi tahkim edilmelidir… İktidarın ivedilikle sıkça kullandığı yerlilik ve millilik kavramına uygun tavır geliştirip bu durumu düzelterek millete yeniden güven tazelemelidir..!!
23.06.2024
Sezgin Gümüş