Türkiye 15 gündür İstanbul seçim sonuçlarını bekliyor. Birkaç saatte bütün bir Türkiye’nin sandıkları sayılırken İstanbul’da bir avuç sandığın 15 gündür sayılamamasını anlamak mümkün değil. İktidar süreci uzatarak kafaları karıştırmak vatandaşı şaibe iddialarına inandırmak istiyor. Bu uzatmalar bunun için.
Aslında, ortada maşeri vicdanı ikna edecek bir seçim yolsuzluğu yok. Sandık başkanlarını atayan AKP iktidarı. Sayımlar her partiden müşahitlerin gözetimi altında yapıldı. Üstelik muhalefet seçim hilesi yapacak araçlara da, imkanlara da sahip değil. Bu gerçek ortada dururken seçimin iptali yoluna gitmek, artık sadece kırıntıları kalmış demokrasiye de hukuk devletine de veda anlamı taşır. Daha kötüsü artık seçim yoluyla iktidarların değişeceğine olan inancın sarsılmasıdır.
Beğenelim beğenmeyelim İmamoğlu pozitif bir kampanya yürüterek seçimi kazandı. YSK’ya düşen, gerekçe üretmeye çalışan AKP’nin itiraz ve baskılarına boyun eğmeden hukukun gereğini yapmasıdır. Seçim sonuçlarına saygı gösterilmeyecek, milli iradenin gereği yapılmayacaksa seçimlere ne gerek var?
İstanbul seçimlerinde iktidarın takındığı tutum demokrasi ve hukukun ne kadar elzem ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Türkiye hukuk devleti olsa bu itirazların hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktı.
Bu hukuk dışı tutum boşuna değil, yeni göreve başlayan CHP’nin Bolu belediye Başkanı, Belediyenin bir türlü personel sayısını öğrenemeyince SSK’ya başvurmak zorunda kalmış. Başkan, mesela AKP kadın kolları başkanı belediyeden maaş alıyor ama kimse ne yaptığını, hangi birimde çalıştığını bilmiyor, diyor. Bolu küçük bir şehir ama belediyesi işte böyle bankamatik memurlarıyla doldurulmuş. Belediyeler AKP’ye finans sağlayan, vatandaşın cebinden alıp ona buna dağıtan kurumlara dönüşmüş. Neredeyse, borç batağında olmayan tek bir AKP’li belediyenin olmamasının arkasında işte bu gerçek yatıyor.
Türkiye çok geç olmadan bu israftan, bu savurganlıktan kurtulmak zorundadır. İstanbul’u teslim etmemenin bir sebebi bu. On binlerce insanın çalıştığı, bazı küçük devletlerden daha büyük bir ekonomiyi kontrol eden bir şehri iktidar elinde tutmak istiyor. Çünkü İstanbul’un kaybı AKP’nin en büyük finans kaynaklarından birinin kaybı demektir. Kimsenin okumadığı parti gazetelerinin çoğu İstanbul belediyesinin aldığı gazeteler sayesinde ayakta duruyor.
AKP eski milletvekili sn Selçuk Özdağ geçen gün bir yazısında, İstanbul’u bu yöntemle kazanmanın maliyeti kaybetmenin maliyetinden daha fazla olabilir, diyerek çok önemli bir tespitte bulundu. İktidar çevrelerinin bu gibi uyarıları dikkate almalarını dilerim. Bu saatten sonra İstanbul’da seçim sonuçlarını yok sayan bir kararın çıkması halinde bütün bir Batı dünyasında Türkiye’de demokrasinin bittiği, seçimlerin anlamsız hale geldiği şeklinde yorumlanacaktır. Böyle bir imajın maliyeti en çok ekonomiye çıkarılacaktır. Demokrasiden, hukuktan vazgeçen bir ülke kolay kolay döviz bulamaz. Fransa’nın aldığı her 24 Nisan’ı soykırım günü olarak kutlama kararı Türkiye’nin güçlenmesi ile ilgili değil, tam tersine zayıflaması ile ilgilidir. Türkiye’yi üçüncü bir dünya ülkesi haline getirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Demokrasi ile otoriter yönetimleri birbirinden ayıran, yönetimlerin seçimle gelip gitmedikleridir. İstanbul iktidarın nerede durduğu, Türkiye’nin nereye götürüldüğü konusunda bir turnusol kağıdı olacaktır. Bu iddiaları boşa çıkararak toplumu rahatlatmak sn Cumhurbaşkanının elindedir.