Dinin siyasi bir projeye çevrilmesi yeni değil. Emevilerle birlikte din saltanatın sacayaklarından biri oldu. En kanlı politikalar onunla meşrulaştırıldı. Din, kendi hükümlerinin aleyhine bile kullanıldı.
Emevi tarzı siyaset zamanla bütün İslam toplumlarına sirayet etti. Bizde çok partili hayata geçişten beri din, dindarlık, siyasi rekabetin bir aracı haline getirildi.
Partiler,siyasetçiler dinin toplum nezdindeki itibarını hoyratça kullandılar. Onu kendi çıkarları için din olmaktan çıkardılar.
Din-siyaset izdivacı, siyasetin dinleşmesi,din gibi telakki edilmesi sonucunu doğurdu. Siyasetler veya siyasetçiler kutsallaştırıldı. Daha dün dediğimiz bir tarihte AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin " Erdoğan'a dokunmak ibadettir "diyordu. Bu kutsallaştırma sadece bu döneme ait bir sapma değil, geçmişte de birçok örnekleri var. DP iktidarında Konya milletvekili Himmet Ölçmen Adana İl Kongresinde," Bu milletin başında Allah'ın tayin ettiği bir lider var, bu Menderestir" diyecektir.
Örnekleri çoğaltmak mümkün, siyasetçi tanrı tarafından seçilmiş olunca onu eleştirmek de ona muhalefet etmek de bir nevi münkirlik olmakta, dinle tenakuza düşmek olarak algılanmaktadır. Soylu'nun, "yaptıklarımızı bize Allah yaptırıyor "sözü de aynı minvalde değerlendirilebilir. Siyasetin Allah tarafından yönetilmesi, muhalefet yapmayı, eleştirmeyi gereksiz hatta imkansız hale getirir.İktidarın bunca başarısızlığına, bunca yolsuzluğa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe rağmen yavaş çözülmesinin arkasında bu gerçek yatıyor. Dinle karşı karşıya gelme korkusu insanların birçok şeyi sineye çekmelerine neden oluyor.
Siyasetçilerin öne çıkarılması onlara aşırı değer atfedilmesinin bir başka sebebi Habermas'a göre ,"siyasetin program cihetinden içinin boşaltılması" ile ilgilidir. Siyaset proje rekabetinden uzaklaştıkça liderlerin şahsi meziyetleri öne çıkmakta, siyasi rekabet, liderlerin meziyetlerine odaklanan bir yarışa dönmektedir. Böyle bir yarışta iş her topluluğun kendi liderinin meziyetlerini tanrılaştıracak kadar abartmasına, öne çıkarmasına neden olmaktadır. Siyasetin kendi mecrasında yürüyebilmesi için bu rekabetin proje ve plan rekabetine dönüştürülmesi şarttır.
Liderlerin yarışına dönük bir siyasi mücadelenin maliyetlerinden biri kavga ve gerilime neden olması, ayrıştırıcı bir mahiyet taşımasıdır.Çünkü böyle bir mücadelede taraflar duygusallığa neden olmayan projeler üzerinden rekabete girmek yerine kişilikler üzerinden mücadele etmekte, kişilikleri hedef almaktadırlar. Bu da hedef alınan kişilere tabi olan seçmen tabanında duygusal tepkileri tetiklemekte, toplumda çatlamalara, husumetlere neden olmaktadır. Bir projeyi eleştirmekle, bir lideri eleştirmenin toplumsal/duygusal karşılığı aynı değildir.
Siyasetin barışçı, uzlaşmacı bir zemine oturması için dinin, milliyetçiliğin, ortak değerlerin mülkleştirilmesinden vazgeçilmesi, liderlerin meziyetleri üzerinden yürütülen siyasi rekabetin proje bazlı bir zemine kaydırılması şarttır. Ülkelerin yönetimi hangi liderin daha dindar, hangisinin daha iyi hatip, hangisinin daha polemikçi olmasıyla ilgili değildir.Ülkelerin yönetimi, bilgi, beceri, ekip çalışması, proje üretme yeteneği ile ilgilidir.Türk siyaseti kendine böyle bir yol açmadığı müddetçe bu kayıkçı kavgası ve iğfal siyaseti toplumu ezmeye, yolmaya devam edecektir.