Geçenlerde Cuma namazlarından sonra camilerde para toplanması ile ilgili olarak CİMER’e yapılan başvuru ve alınan cevapla ilgili bir haber vardı. CİMER’e yazan vatandaş mesela köy camilerinde toplanan paraların il ya da ilçeye ulaştırılması için yapılan masraftan daha az olduğunu, bu işe bir son verilmesi gerektiğini yazmış, Diyanet üzerinden gelen cevapta da hatırladığım kadarı ile “Konunun değerlendirileceği” belirtilmişti.

Özü farklı olsa da şahit olduğum benzer bir konuya   rica üzerine müdahil olup Keçiören Müftüsü’ne mail adresleri üzerinden bir arzuhal yazıp göndermiştim. Konu şu:

İkamet etmekte olduğum Ankara Keçiören’e bağlı Bağlum’da Fatma Bacı Turşuları’nı imal eden aile, kimseden beş kuruş yardım almadan çok güzel bir cami yaptırdılar. Cami, ihtiyaç olan bir yerde, Bağlum’un Bağlar mevkiinde yapılmıştı. Yolumun üstü olması, aileyi yakından tanımam ve aynı zamanda cami cemaati olmam hasebiyle başından beri işin bütün safahatını, aileye çıkarılan engelleri biliyorum. Hikâye uzun da geçelim…

Hayırsever ailenin üyeleri, camiye İmam tayin edilince daha ilk Cuma Namazı’ndaki vaaz ya da hutbede “Şu şu camilere yardım toplanacaktır” cümlesini duyunca şaşırmışlar. Çünkü onlar başka yerler için de olsa bu camide para toplanmasını istemiyorlardı ve kendi evleri gibi gördükleri için bütün masrafları karşılayacaklardı. Elbette İmam Efendi’ye bir talimat gelmişti ve ona uyacaktı.

Bunun üzerine Fatma Bacı ailesi baştan beri olduğu gibi “Yaptırdıkları bu caminin bütün masraflarını sonuna kadar karşılamayı” taahhüt eden bir dilekçe hazırlayarak Keçiören Müftülüğü’ne ulaştırmışlar. Dilekçelerinde, “Fatma Bacı Camisi’nde para toplanmamasını, bu caminin ihtiyaçları için başka camilerden ve Diyanet’ten yardım talebinde bulunmayacaklarını” da özellikle belirtmişler.

Ailenin morali bozulmuş, gönülleri kırılmıştı. Ağlamaklı bir halde idiler. Ben de bu yazıyı, 9 Eylül günü internette rastladığım “Diyanet Gönüllere Dokunacak” başlıklı bir haberi görünce yazmaya karar verdim. Öyle ya, bu hayırsever ailenin gönüllerine de dokunulmalı ya da neden dokunulmuyordu?

Burada kırılan, yıkılan gönüller vardı ve Yunus Emre’nin, “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” beytinin ışığında yazmaya başladım. Verdikleri dilekçeye cevap geciktikçe üzüntüleri artıyor, her karşılaştığımızda dert yanıyorlardı. Hele de cami için elektrik süpürgesi ihtiyacı doğup kendilerinden talep edilince üzüntüleri bir kat daha arttı. “Biz zaten alacaktık ama madem ki para toplanıyor, caminin ihtiyaçları neden bizden isteniyor. Burada para toplanmasın biz her ne ihtiyaç olursa karşılayacağız” diyorlardı. Gönülleri kırılan bu insanların o hallerini görünce dayanamadım, ben de Keçiören Müftülüğü’nün mail adresi üzerinden Müftü Bey’e şu yazıyı gönderdim:

“Sayın Hasan Limon

Keçiören Müftüsü

Sayın Hocam, öncelikle ilçemizde başladığınız vazifeniz hayırlı olsun, Allah'tan başarılar diliyorum.

Bağlum'da hayırsever bir aile, Fatma Bacı Camii adıyla çok güzel bir cami yaptırdı ve hizmete girdi. Meşguliyet fazla olduğu için olsa erek sizden önce vazife yapanlar merak edip de teşrif etmemişler. Aile bu yüzden üzgün ve kırgın. Siz İnşaallah teşrif ederek gönüllerini alırsınız.

Ben TRT'den emekli gazeteciyim ve adı geçen caminin de cemaatiyim. Aile, cami inşaatının başından bugüne gelinceye kadar kimseden yardım almamış, bundan sonra da almayacaklarını ifade ediyorlar. Ancak bir dilekleri var ve bunu da bir dilekçe ile Müftülüge iletmişler. Ne yazık ki dilekçelerine bir cevap da verilmemiş. (21 Ağustos tarihinde verilen dilekçeye 23 Ağustos tarihinde cevap yazıldığı anlaşılıyor ama bu cevap her nasılsa muhataplarına ancak 8 Eylül günü ulaşıyor) Kısacası Allah saklasın, genel bir afet dolayısıyla olmadıktan sonra camide para toplanmasını arzu etmiyorlar. Araştırmalarına ve benim de tespitlerime göre zaten böyle istisnalar var.

Camiye atanan İmam arkadaş "Camiye süpürge alınması" için hayırsever aileye başvurunca dertlerine dert eklenmiş. "Biz, burada para toplanmasın, her ihtiyacı karşılayacağız diyoruz ama kabul edilmiyor, sonra da caminin ihtiyacı için yine bize başvuruluyor. Biz dilekçemizde bunu açık olarak ifade ettik ama ciddiye alınmadık" diyerek inanır mısınız ağlıyorlar. Fatma Bacı zaten tekerlekli sandalyeye mahkûm, konuşamıyor ve derdini ancak yazı ve işaretle anlatabiliyor. İşleri takip eden kocası Yakup Bey yılmış durumda, çaresiz.

Sayın Hocam, böyle hayırseverleri bulmak zor ama onların kalbini, gönlünü niye kırıyoruz? İnsanları yaptığı ve yapacağı hayırlara pişman ettirmek doğru bir davranış olabilir mi? Peygamber Efendimiz "Zorlaştırmayınız kolaylaştırınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz" buyuruyor malumunuz.

Bu konuda Takdir hakkınızı kullanacağınız ve ailenin gönlünü alacağınıza inanıyorum.

Saygılarımla.

Osman Oktay”

Ne çare ki hayırsever ailenin dilekçesinin de benim bu müracaatımın da işe yaramadığı ve yaramayacağı anlaşılıyor.  Ailenin dilekçesine verilen cevapta, “2860 Sayılı Yardım Toplama Kanunu gereğince Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talimatı ve kaymakamlığımızın olurları ile yardım toplanmaktadır. Toplanan yardımların Fatma Bacı Camii ile bir ilgisi bulunmamakta olup ihtiyacı olan cami ve Kur’an Kurslarına harcanmaktadır” deniyor.

Kısacası Müftülük bir bakıma topu Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kaymakamlığa atıyor ama kendi takdir haklarını kullanarak hayırsever ailenin talebi dolayısıyla özelliği olan bu camiyi yardım toplanacak camiler listesinden çıkarma yoluna gitmiyor. (NOT: Yardım Toplama Kanunu, Diyanet talimatı ya da Kaymakamlık onayı geneldir ve yardım toplanacak camiler isim isim belirtilmez. Yardım   toplanacak camiler Müftülüğün inisiyatifinde olup camilerin yeri ve özelliğine göre belirlenir.)

Kaldı ki sel, yangın ve deprem gibi büyük afetler dışında yardım toplanmayan camilerin de olduğu biliniyor. Cevabi yazıda, “Toplanan yardımların Fatma Bacı Camii ile bir ilgisi bulunmamaktadır” denilerek de “Siz yine yaptırdığınız caminin ihtiyaçlarını karşılayın, orada toplanan paraları biz başka yere aktarırız” denilerek hayırsever ailenin gönülleri bir defa daha yıkılmış oluyor. Üstelik onlar, caminin hemen yan tarafında bulunan hisseli bir arsayı da Cami Derneği adına almak için hissedarlara teklif götürmüşken… Aile adına işleri yürüten Yakup Bey’e o konuyu sorduğumda, “Artık o iş bitti. Gönlümüz kırıldı bir kere, moralimiz çok bozuk… Allah rızası için bir işe girişmiştik, hevesimiz kursağımızda kaldı” dedi. Hayırsever aile böylesine iyi niyetli ve daha güzel işler yapma gayretinde iken onların gönüllerini hoş etmek çok mu zordur? Gerçekten çok mu zordur?

İşin özeti, böylesine hayırseverleri bulmak çok zor ama, bulunanları da küstürüp gönüllerini yıkmak reva mıdır? Yunus Emre ile başladık, O’nunla bitirelim:

“Bir kez gönül yıktın ise/Bu kıldığın namaz değil…”