Bir bütün olarak ele alındığında dünyanın en zengin rezervlerinden biri olan Doğu Akdeniz doğalgaz sahaları, üç parça olarak değerlendirilmelidir: Mısır’ın, İsrail’in ve Kıbrıs’ın karasularında ve kıta sahanlıklarında olanlar. (Filistin ileride bağımsız bir devlet olursa ve Gazze Filistin’in bir parçası olursa, sınırların nereden çizildiğine bağlı olarak İsrail’e ait olan rezervlerin önemli bir kısmı Filistin’e ait olacak.)
Türkiye’nin ve Suriye’nin karasularında zengin rezervlerin olduğu tahmin edilmiyor. Zira şu ana kadar bulunan rezervler Akdeniz’in güneyinde. Kıbrıs’ın güneyi çok derinken kuzeyi sığ. Nitekim TPAO yıllardır arama-tarama çalışmaları yapmasına rağmen kayda değer rezerve rastlanmadı. Lübnan daha güneyde olduğu için karasularında ki mevcut rezervlere ilaveten yeni gaz sahalarının bulunması olasılığı daha fazla.
İsrail ve Mısır söz konusu rezervler bulunana kadar gaz ithalatçısıydılar. Şu an ihtiyaçlarının tamamını bulunan rezervlerden karşılıyor ve sınırlı da olsa ihracat yapıyorlar. Nakliyat sorununu çözebilseler her yıl yüz milyarlarca dolar gelir elde edebilirler. Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan bu fırsatı değerlendirmek amacıyla önce kendi aralarında ve Lübnan’la kıta sahanlıklarını ve deniz sınırlarını netleştiren anlaşmalar imzaladılar sonra Doğu Akdeniz Gaz Formunu (EGF) kurdular. Amaçları dört ülkeye ait olduğunu düşündükleri gazı Kıbrıs, Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırmaktı. 2020 yılında Foruma İtalya ve Fransa üye, AB ve ABD gözlemci olarak katılınca kadro tamamlandı.
Doğalgazın çıkarılmasıyla ve nakil hattının inşaatıyla ilgili anlaşmalar kısa sürede tamamlandı. Her şey yolunda gözükürken Türkiye sürece müdahale etti. Ankara’nın iddiası Kıbrıs’ın Güneyden ibaret olmadığı ve gaz rezervlerinde KKTC’nin de hak sahibi olduğuydu. Bu müdahaleden önce EGF üyeleri muhtemelen ‘’Türkiye, Kıbrıs’ta işgalci. KKTC’yi Türkiye dışında tanıyan yok. Kimsenin tanımadığı bir ülke nasıl AB üyesi GKRC’ den pay isteyebilir? Diyelim ki istedi, verilmediğinde ne yapabilir? Türkiye bünyesinde ABD ve AB’yi barındıran EGF ’ye nasıl diklenebilir?’’ diye düşünüyorlardı.
‘’Kıbrıs’ın rezervleri Güney’de. KKTC kuzeyde. Ne ilgisi olabilir güneydeki gaz rezervleriyle’’ diye düşünmüş olabilirler. Gezi, Hendek çukur kalkışması, 15 Temmuz, Irak ve Suriye operasyonlarıyla bunalan Ankara’nın gaz konusunda sesini yükseltemeyeceği var saymış olabilirler. Türkiye ve KKTC’de, Güney Kesiminin uyguladığı genel kabul görmüş sistemle kıta sahanlıklarını ve deniz sınırlarını ilan edince gaz sahaları hem GKRY’ nin hem de KKTC’nin deniz sınırlarında kaldı yani ihtilaflı hale geldi. Türkiye tavrını koyduğu, gemilerini sahalara göndermeye başladığı an yatırım ve inşaat durdu. Zira enerji devleri ve bankalar devletler arasında ihtilaflı olan enerji sahalarına yatırım yapmazlar.
İlk hamlenin peşinden ilkinden daha tesirli olan ikinci hamle geldi. Türkiye, Libya ile deniz yetki alanları anlaşması imzaladı. Bu anlaşma bir devrim. Hangi vatan evladının aklına geldiyse Türkiye’ye büyük hizmet yaptı. Deniz sınırları anlaşmaları, Türkiye Libya ile anlaşma imzalayana kadar, birbirine denizden komşu ve yakın ülkeler arasında yapılıyordu. (Lübnan-İsrail, İngiltere-Fransa, Mısır-İsrail, İtalya-Yunanistan gibi.)
Devletlerin sahillerinden 200 deniz mili mesafeye kadar olan suları münhasır ekonomik bölge ilan etme hakları var. Mevcut uygulamada, arasındaki mesafe 400 milden az olan ülkeler kendi aralarında anlaşma imzalayıp bunu BM’ye onaylatıyorlar. Türkiye ile Libya arasında ki mesafe 2000 deniz milinden fazla. İlk kez aralarında bu kadar uzun mesafe olan iki ülke arasında deniz sınırları anlaşması imzalandı. Böyle bir gelişme beklemeyen EGF şok oldu. Her şey hukuka ve normlara uygun olduğundan BM anlaşmayı onaylayınca, EGF’ nin Türkiye’nin münhasır bölgesinden geçen nakil hattı projesi çöp oldu. Bu anlaşmayla münhasır bölgemiz haline gelen sularda gaz olma olasılığı yüksek zira denizin bu kısmı derin ve Mısır’ın gaz sahalarına yakın.
Aslında EGF’ nin nakil hattı Türkiye’den geçecek hattan çok pahalı. EGF, dışlamakta kararlı olduğundan Türkiye üzerinden nakil hattı yapılabileceğini hiç dikkate almamış. Bugün itibariyle EGF’ nin bütün paydaşları Türkiye ile anlaşmak gerektiğinin farkındalar. Taraflar anlaşamazsa Kıbrıs’ın kara sularındaki ve münhasır bölgelerdeki rezervler çıkartılamaz. Mısır ve İsrail kendi sularındaki gazlarını ihraç edebilmek için çok yüksek yatırım yapmak zorunda kalırlar. Peki bu sorun nasıl çözülebilir?
Denizlerde olan ve çok sayıda tarafın pay sahibi olduğu enerji sahalarının paylaşılmasında anlaşmaya varılması çok zordur. Hazar’da anlaşma sağlanması 28 yıl sürdü. Kaldı ki beş paydaşın dördü SSCB devletiydi ve İran ile SSCB arasında imzalanmış anlaşmalar vardı.
Doğu Akdeniz’deki sahalarla ilgili Türkiye dışındaki tarafların birbirleriyle anlaşmış olmaları avantaj. Sisinin Türkiye seyahatinde Türkiye ile Mısır’ın aynı frekansta olduğu teyit edildi. Yunanistan dışında ki, şu an ilişkilerimizi minimum düzeye düşürdüğümüz İsrail’de dahil olmak üzere ilgili ülkelerle anlaşmamız zor olmaz zira Türkiye ile anlaşmak onlarında faydasına. Yunanistan adalarına ana kara gibi kıta sahanlığı talep etmesi sadece Türkiye’nin değil ilgili ülkelerin hepsinin karasularını ve kıta sahanlıklarını azaltıyor.
Zor olan Türkiye ve KKTC ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın anlaşmaları. Taraflar karşılıklı tavizler vermezlerse, doğalgaz yerinde durmaya devam eder ve hiç kimseye fayda sağlamaz. Taraflar anlaşırsa dört ülkede hızla zenginleşir. Türkiye gaz ihracatçısı olur.
Eğer Kıbrıs’taki sahalar konusunda anlaşılırsa Mısır, Türkiye ve Yunanistan doğal gazını Türkiye üzerinden Doğu Avrupa’ya ulaştıracak olan nakil hattı inşa edilerek Avrupa’nın en büyük tedarikçisi olunur. Avrupa Rus doğalgazının yerine satın aldığı kaya gazına dört kat bedel ödediğinden bu proje de finansman sıkıntısı çekilmez. Gelecekte Filistin sorununun çözülmesi ve iş başına makul bir yönetimin gelmesi halinde İsrail ve yeni sahalar bulunursa Lübnan’da projeye katılabilir.
Süreç iyi yönetilmezse, dünyaya ciddiyetimizi göstermek ve konuyu millete mal etmek amacıyla Cihat Yaycı Paşamız tarafından ortaya atılan ve elimizi güçlendirerek pazarlık gücümüzü yükselten ‘’Mavi Vatan’’ tezi sürece zarar verebilir. Zira Akdeniz’de kıyısı olan memleketlerin hepsi bizim Libya ile yaptığımız anlaşmanın benzerlerini birbirleriyle yapsalar, bu anlaşmaların uygulanması için Akdeniz’in bugünkünden üç kat daha büyük olması lazım.
Başka bir örnekle durumu daha da somutlaştırayım: KKTC ‘’Mavi Vatan’’ tezimizi uyguladığında Kıbrıs’ın güneyindeki enerji sahaları KKTC’nin kara sularında kalıyor. GKRK ‘’Mavi Vatan’’ tezini uyguladığında sahalar GKRK’ nin kara sularında kalıyor.
Libya ile yaptığımız anlaşma ve Yunanistan’ın yaklaşımının GKRY dahil olmak üzere ilgili ülkelerin hepsinin zararına olması bizim avantajlarımız. Bu avantajları sorunu çözmek için kullanmalıyız, kilitlemek için değil.