Arap Baharı denilen devrimler, BOP’ un sahadaki uygulamalarıydılar. Terörist üreten diktatörlük rejimleri devrilerek, yerlerine demokratik idareler kurulacaktı. Zulüm, yolsuzluklar, kayırmacılıklar ve hırsızlıklar biteceğinden halklar zenginleşecekler ve ülkeler kalkınacaklardı. Böylece Orta Doğu terörist yuvası olmaktan kurtulacağı gibi Batı düşmanlığı da bitecekti. Orta Doğu halkları, Batılılardan, diktatörleri destekledikleri ve zenginliklerini yağmaladıkları için nefret ediyorlardı.
Kulağa mantıklı gelen bu düşünceler gerçekleşmedi. Diktatörlerin devrildiği ülkelerde demokrasi yerleşmedi. Şanslı olan ülkelerde iktidara ya batı karşıtları geldi ya da öncekileri aratan diktatörler. Diğerlerinde milyonlarca insanın öldüğü iç savaşlar çıktı. Irak, Yemen, Suriye, Lübnan ve Libya gibi devlet fiilen bölündü. Devrim yaşanan memleketlerde ordu dışında silahlı gruplar oluştu. Ülkeler kalkınacağına iflas etti. Halklar zenginleşeceğine fukaralaştı. Batı karşıtlığı bırakın azalmayı görülmemiş seviyelere çıktı.
Batı açısından, Arap Baharının bunların hepsinden daha yıkıcı bir sonucu daha oldu: GÖÇ. Batılılar böyle bir gelişme beklemiyorlardı. Hatta Arap göç olabileceği ihtimal olarak bile öngörülmemişti. Oysa Arap Baharlarının arkasından tarihin en büyük kavimler göçü başladı. Biz sadece Türkiye üzerinden Batıya gitmek isteyenleri biliyoruz. Oysa AB ile anlaşma imzaladığımızdan ve doğuda yani merkezden uzak kaldığımızdan Türkiye en az tercih edilen güzergahlardan birisi.
Göçmenler; Fas’tan Cebelitarık üzerinden İspanya’ya, Fas ve Cezayir’den Sardinya adasına, Libya ve Tunus’tan Sicilya ve İtalya’nın diğer sahil kentlerine ve Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan’dan Güney Kıbrıs ve Yunanistan’a gidiyorlar. Ruslar, Ukrayna savaşı başladıktan sonra kurdukları organizasyonlarla topladıkları göçmenleri Rusya ve Beyaz Rusya’nın AB sınırlarına bırakıyorlar. Avrupa, aldığı tüm tedbirlere rağmen her sene 4-5 milyon kaçak göçmene ev sahipliği yapmak zorunda kalıyor.
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu nedenlerle BOP’ tan vaz geçildi. İlaveten ABD, doludizgin gelen Çin’i püskürtmek için Pasifiğe yönelmeye kararlı olduğundan Orta Doğu’da meydana gelen boşluğu İngiltere’nin doldurmasında anlaşıldı. Birçok okurumun ‘’Hadi canım sende’’ dediğini duyar gibiyim. Bunun sebebi İngiltere’nin hissettirmeden hareket etmesi. Suyun altından gidip izini belli etmemesi. Zira zücaciyeye giren fil gibi hareket eden ABD’ye alışığız. Bu süreçte İngiltere’nin ortağı Türkiye olacak. İngilizlerin ülkemizi her platformda desteklemeleri boşuna değil.
Arap baharının bir sonucu da Orta Doğudaki devletlerin birbirlerine düşmesiydi. Önce bu ihtilaflar giderildi. Orta doğudaki devletlerin İsrail’le ilişkileri ya berbattı ya da limoniydi. Üç tanesi dışında Arap devletlerinin İsrail’le diplomatik ilişkileri bile yoktu. İbrahim anlaşmalarıyla bu sorunda çözüm yoluna girdi. İbrahim anlaşmaları hem barış ve istikrarın sağlanması için hem de İsrail’in dizginlenmesi açısından önemliydi. Zira İsrail, İran’ın güçlenmesinden ve Şii Hilali oluşturmasından son derece rahatsızdı ve askeri müdahale taraftarıydı.
Anglosaksonların hedefi İran’ı giderek ağırlaşan yaptırımlarla ekonomik olarak zayıflatmaktı. Bunun sonucunda artık İran tarafından finanse edilmeyen Şii Hilali de çökecekti. Araplar, Irak ve Suriye’yi İran’dan koparmak ve Hizbullah’ı zayıflatmak için çok çalıştılar. Nitekim en son seçimlerde Hizbullah Lübnan’da İran yanlısı partiler Irak’ta hezimete uğradılar. İran ile Suudilerin diplomatik ilişkilerin tesisine yönelik anlaşma imzalaması, ‘’Acaba Tahran’ı barış ortamında ehlileştirebilir miyiz?’’ arayışının bir sonucuydu.
İngiltere’nin modeli basit: Orta Doğu’da barış ve istikrar sağlanacak. İç savaşlar bitecek. Kalkınma yolu ve Hindistan ticaret koridoru gibi projelerle Körfezin ve Akdeniz’in altından geçirilecek hatlarla Libya ve Cezayir’in petrol ve gazı Avrupa’ya ulaştırılacak. Hatta taraflar anlaşabilirse Doğu Akdeniz gazı da Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacak. Neticede bölge kalkınacak, halklar zenginleşecek ve dolayısıyla göç duracak. Halen iç savaş, kaos ve kargaşa gibi nedenlerle atıl olan gaz ve petrol sahaları da aktive edileceğinden enerjide fiyat istikrarı sağlanacak.
HAMAS’ ın hesapsız saldırısı planların değiştirilmesine yol açtı. İsrail’in sorunları savaşla çözme yöntemine onay verildi. HAMAS ve Hizbullah çok zayıflatıldı. Suriye’de rejim yıkıldı. Önümüzdeki günlerde Yemen’de Husilerin askeri ve Irak’taki İran yanlılarının ekonomik ve demokratik yöntemlerle zayıflatıldığına şahitlik edeceğiz. İran konusunda İsrail askeri müdahale isterken ABD ve İngiltere ekonomik yaptırımları ağırlaştırma taraftarı. Askeri müdahale yapılması çok riskli çünkü bu durumda milyonlar Türkiye ve Avrupa’ya göç eder.
Dikkat edilirse Arap ülkeleri HAMAS, Hizbullah ve Suriye konularında ciddi tepkiler göstermediler. Buda yeni Orta Doğu konusunda geniş bir mutabakat sağlandığını gösteriyor. Orta Doğuda ABD’nin Pasifiğe yönelmesinin yanında Rusya ve İran’ın zayıflaması nedeniyle de güç boşluğu doğacak. Bu boşluğu tek başına İngiltere’nin doldurması beklenemez. Türkiye’nin yanında diğer bölgesel aktörler de güçlenecekler.
Doğan fırsatı iyi değerlendirebilirse en güçlenen ülke Türkiye olur. Bölgedeki en büyük ekonomiyiz. En güçlü ordu bizde. Genç ve rakip ülkelere göre eğitimli bir nüfusumuz var. Türk Devletleri Teşkilatı ve AB ile gümrük birliği tesis etmiş olması da Türkiye’yi güçlendiriyor. Bunların yanında PKK ve ekonomik kriz sorunlarını çözmemizde elzem. Bölünmemek ya da İsrail topraklarımızı işgal etmesin diye değil. Bunlar mümkün değil. Ama bölgesel güç pozisyonundan büyük güç pozisyonuna yükselebileceğimiz bu süreçte bu sorunlar özellikle İsrail tarafından kullanılarak tökezletiliriz.