Makaleme başlamadan evvel Kazakistan’ın Bağımsızlık Bayramını kutluyor, darısı bütün esir Türklerin başına diyorum. Bu vesileyle, geçen sene bağımsızlık bayramı münasebetiyle kaleme aldığım, Kazakistan’ı ve Kazakların geçirdiği süreçleri objektif olarak ele alan üç makaleyi hararetle tavsiye ediyorum. (https://www.habererk.com/kazakistan-yazi-dizisi-1, https://www.habererk.com/kazakistan-yazi-dizisi-2, https://www.habererk.com/kazakistan-yazi-dizisi-3)
Salı günü Betimar’ın aralık ayı anketinin sonuçları yayınlandı. Betimar’ı son iki seçimlerin sonuçlarını küsuratına kadar bildiğinden ötürü ciddiye alırım. Gerçi ciddi şirketlerin yaptığı anketlerin hepsi oy oranları değişse de aynı trendi gösteriyor: AK Parti güçleniyor, CHP zayıflıyor. Oy trendinin bu şekilde olmasını Ak Partinin başarılı olmasından ziyade CHP’nin içinde debelendiği kaosa bağlıyordum. Ağzı olanın ileri geri konuştuğu ve ileri gelenlerinin birbirlerinin kuyusunu kazdığı bir parti, milletin güvenini kazanamaz. Kavgalı eve kız vermeyen milletimiz mensuplarının birbiriyle kavga ettiği bir partiye memleketi teslim etmez.
Bununla beraber Suriye’deki gelişmelerden sonra yapılan aralık anketine kadar, iki parti başa baştı. Bu ankette Ak Parti, CHP’nin altı puan önünde. AK Partinin oylarının artmasının nedeni, vatandaşın Suriye’de hükümetin uyguladığı politikaları başarılı bulurken, CHP’yi başarısız belki de hazırlıksız bulması. Zira kasım ayıyla aralık ayı arasında Suriye’de yaşanan devrimden başka dikkat çekici bir fark yok.
MHP, Devlet Beyin terörist başına çıkardığı davetten sonra 2-2,5 puan oy kaybetmişti. Aralık ayında bu kaybı telafi etmiş gözüküyor. Her zaman anketlerde 2-3 puan düşük gözüken MHP’nin, %12 bandında olduğunu düşünüyorum. Suriye’de gelişmeler lehimize olursa ve PKK’nın silah bırakması konusunda mesafe alınırsa MHP’nin oyları daha da artar. Her ne kadar yükselmişte olsa, Cumhur İttifakı partilerinin oy oranı %45’lerde.
Betimar’ın ve son dönemde yapılan anketlerin genel değerlendirmesini bir başka makaleye bırakarak asıl konumuza gelelim: milliyetçi partilerin durumu. Milliyetçi partilerin %25-30 aralığında olan oy potansiyeli, BBP, Milli Yol ve Kutlu Parti’de dikkate alındığından yedi parçaya bölünmüş durumda. Asıl büyük problem, bu bölünme değil. Milliyetçi partilerin birbirlerini sürekli itham etmeleri. Başka partilere gösterdikleri yaklaşımı özünde kendileriyle aynı fikriyatı paylaşanlardan esirgemeleri.
Türk milliyetçileri bugün itibariyle Türk siyasetinde hiç olmadığı kadar etkililer. Özellikle savunma, Türk dünyası ve dış politika alanlarında. Ancak daha da etkili olabilirler. Bölünmeleri ama asıl birbirine düşmüş olmaları, milliyetçileri zayıflatıyor. Türk’ün ateşle imtihan edildiği bugünlerde, Türkiye’nin, değerlendirebilirse, büyük devlet olma fırsatını yakaladığı günümüzde birbirimizle çekişme lüksümüz yok.
Devlet Bey en tecrübeli lider. İlaveten bütün milliyetçi partilerin doğduğu MHP’nin başında. O bir adım atsa ve milliyetçi liderleri bir toplantıya davet etse, bu davete kim hayır diyebilir? Partiler ve liderler; fikirlerini, şahsiyetlerini ve politikalarını koruyarak ‘’milliyetçi partiler ligi veya grubu’’ oluşturabilirler.
Böyle bir hamle iç cepheyi daha da güçlendirmez mi? Sakın gönderme yaptığımı sanmayın. Devletimizin Devlet Bey vasıtasıyla başlattığı süreci destekliyorum. Ama iç cepheyi tahkim etmek, neden sadece Dem Parti tabanıyla sınırlı kalsın? Ülkücüler birbirine el uzatmalı.
‘’MHP, Cumhur İttifakı içinde zaten son derece etkili’’ denilebilir. Cumhur İttifakı 2028 senesine kadar iktidarda. MHP daha da etkili olsa memleketin yararına olmaz mı? Bu lig vasıtasıyla iktidar daha farklı alanlarda ve daha yoğun milliyetçi politikalar uygulasa kazanan Türkiye olmaz mı? Yine bu lig vasıtasıyla, muhalif partilerin gerçek fikirlerinin iktidara, iktidarın uyguladığı siyasetlerin gerekçelerinin muhalefete ilk ağızlardan aktarılması memleketin hayrına olur. Zira iktidarında muhalefetinde kamuoyunun önünde ki beyanlarında her daim oy alma hedefi ve oy kaybetme endişesi vardır.
Muhalif partilerin Cumhur İttifakına katılması ya da daha az muhalefet yapması gibi bir kastım ya da önerim yok. Önerim, üç ayda bir yapılacak toplantılarla milliyetçi partiler arasında diyalog sürecinin başlatılması. Böyle bir toplantının sinerjisi anında ülkücü camiaya yayılır. Ülkücüler, hangi partilerde olursa olsunlar kardeş olduklarını hatta can kardeşi olduklarını, öz kardeşten ileri olduklarını hatırlarlar. Ülkücüler arasındaki ilişkilerin iyileşmesi, ihtilafların giderildiği anlamına gelmez. Bilakis farklı fikirlerde olmamız zenginliğimizdir.
İlişkilerin iyileşmesi, birbirini tüketmeye yönelen enerjimizin Türkiye’nin meselelerini çözmeye yönelmesi demektir. Bu yönelimin sanıldığından daha fazla kaldıraç etkisi olur. Çünkü ülkücüler bu ülkenin sadece kalbi ve pazu gücü değiller. Aynı zamanda beyniler. Daha doğru ifadeyle Türkiye’nin beyni olmalılar. Buna Türkiye’de hatta Türk dünyasında en hazır, en birikimli hareket -ülkücüler farkında olmasalar da- ülkücü hareket.
Geçtiğimiz pazar günü seçim olsaydı ve anketteki rakamlar seçim sonucu olsaydı MHP dışındaki milliyetçi partiler meclis dışı kalacaklardı. Böyle bir neticede sadece meclis dışı partiler ve milliyetçiler kaybetmez. Asıl kaybeden Türk milleti olur. Bugün başlatılacak diyalog sürecinin ileriki aşamalarında kurulacak milliyetçi partiler ligi veya grubu, milliyetçi partilerin ya da muhalif milliyetçi partilerin seçime birlikte girme, ortak aday çıkarma ve/veya aynı adayı destekleme gibi sonuçları olursa Türkiye kazanır.
Ülkücüler arasındaki bağlar yeniden tesis edilmeden, 70’lerdeki 80’lerdeki hissiyat yakalanmadan Türkiye büyük devlet olamaz, Türk dünyası kurulamaz. Kızılelma’yı sadece seyrederiz, Turan şiirleri okuruz. Maalesef.