Rusya ve Çin gibi iki şer güç arasında kalan 1.828.418 kilometre karelik bir vatan toprağı olan  Doğu Türkistan’da yaşayan ve 1700’lü yılların ikinci yarısından itibaren bu iki devletin zulmünden çok çeken  Kazak, Uygur ve başka Türk gruplarına mensup kardeşlerimiz,  1933 yılında Hoca Niyaz Hacı ve Salih Darga liderliğinde ayaklanmışlardı. Öteki Türk önderlerin de destek vermesiyle Doğu Türkistan’ın hemen tamamı kurtarıldı. 1933 yılının Kasım ayında Kaşgar’da “Şarki Türkistan Cumhuriyeti” ilan edilerek Hoca Niyaz Hacı Cumhurbaşkanlığına getirildi. Ancak ne var ki hem Rusya hem de Çin boş durmuyorlardı. Doğu Türkistan Cumhuriyeti 1937 yılında dağıtıldı. 

17 Ağustos 1944 tarihinde, Doğu Türkistan Cumhuriyeti bu defa Kulca (İli)  merkezli olarak kuruldu. Bu dönemde özellikle Osman Batur’un başı çektiği Kazak gruplar tam bir bağımsızlık mücadelesi verdiler ancak düşman güçlü idi ve daha fazla dayanamadılar.  Batı Türkistan Rusların kontrolüne geçtikten sonra daha dün gibi yakın diyebileceğimiz bir tarih olan 20 Ekim 1949’dan itibaren Doğu Türkistan da Çin egemenliğine girdi. Çinliler bununla da kalmayıp Uygur Türkleri’nin “Shergiy Türkistan/Uyguriye – Uygur Yurdu” dedikleri bu Türk vatanına 1 Ekim 1955 tarihinde, sözüm ona “özerklik” statüsü verdiler ve adını da değiştirerek “Hsin-chiang Otonom Cumhuriyeti” (Sinkiang/Sincan Uygur Özerk Bölgesi) deyiverdiler. Oysa Orta çağdan kalma bir el yazmasında bile bölgenin adı “Uygur Eli” olarak geçiyordu. Açıkçası, Türk yerleşik medeniyeti de oralarda başlamıştı. “Bozkurtlar” adıyla o kadim Türk Yurdu’nun romanlarını yazan büyük dava adamı tarihçi Nihal Atsız, “Türklerin Türküsü” adlı şiirinde, bugün orada öksüz ve yetim olarak durmakta olan atalarımızın kurduğu yerleşik medeniyetin nüvesini teşkil eden Turfan’ın bu özelliğini şöyle dile getiriyordu:

“Biz Turfan’ı yarattık uyku uyurken batı,
Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı:
Türk gücü bir yıldırım Türk bilgisi bir deniz.”

Gelin görün ki Doğu Türkistan tam 73 yıldan beri Kızıl ve vahşi Çin’in işgali altında. Bu konuda gözden kaçırılan bir durum var. Nasıl ki Ermenilerin Karabağ’ı işgali üzerine Türk Milleti ve devletimiz olarak yekvücut olup Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında olduysak Doğu Türkistan konusunda da aynı tepkiyi göstermemiz gerekiyordu. Karabağ 28 yıl işgal altında kalmıştı, Doğu Türkistan 73 yıldan beri işgal altında ve orada yaşayan milyonlarca kardeşimiz dünyanın gözleri önünde soykırıma tabi tutuluyorlar.

12 Kasım 2022 günü Ankara’da, “12 Kasım 1933 ve 1944’te Kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyetlerini Anma Toplantısı” düzenlendi. Uygur İlim ve Medeniyet Araştırmaları Vakfı, Dünya Uygur Kurultayı Vakfı, Uygur Akademisi Vakfı, Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı, Doğu Türkistan Vakfı ve İsa Yusuf Alptekin Vakfı’nın ortaklaşa düzenledikleri toplantı, Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Erkin Emet’in açış konuşması ile başladı.

Ankara’da bulunan ve anavatanlarında kalan ailelerinden haber alamayan, yıllardan beri onlarla haberleşemedikleri için hayatta olup olmadıklarını bile bilmeyen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz yapılan konuşmaları gözleri yaşlı olarak dinlediler. Siyasi partilerden İYİ Parti ve BBP’den katılım vardı. İYİ Parti’nin Türk Dünyası’ndan sorumlu Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş siyaset üstü bir konuşma yaparak konuya verdikleri önemi anlattı.

Bu toplantının en güzel yanlarından biri de Bir bürokratın katılarak konuya hâkim veciz bir konuşma yapması idi. Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Başdanışmanı Doç. Dr. Oğuzhan Aydın adeta gönüllere su serpti. Bu konuşmanın, konuyla ilgili diplomatik girişimlere de ışık tutmasını dileriz.
Semerkant’ta yapılan Türk Devletleri Teşkilatı Toplantısı,  “12Kasım 1933 ve 1944’te Kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyetlerini Anma Toplantısı”nın hemen öncesinde yapılmıştı ve haliyle Semerkant’ta  Doğu Türkista’ın da gündeme gelmesi, en azından  birkaç satırlık açıklama yapılması bekleniyordu. Ancak ne var ki öyle bir açıklama olmadığı gibi, Prof. Dr. Erkin Emet, Semerkant toplantısını takip eden bir gazeteci ile görüştüğünü ve Doğu Türkistan konusunun hiç gündeme gelmediği bilgisini aldığını üzülerek duyurdu. Semerkant toplantısında Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Gözlemci Statüsü verilmesi ise herkesi sevindirdi. Gelecek toplantıda Doğu Türkistan konusunun gündeme alınması en büyük dileğimizdir, beklentimizdir.  

Yapılan konuşmalardan sonra Panele geçildi. Prof. Dr. Erkin Emet’in yönettiği panelde Doç. Dr. Erkin Ekrem Doğu Türkistan Cumhuriyetleri için verilen mücadeleyi ve karşılaşılan güçlükleri, Dr. Mağfiret Kemal Hanım da o yıllarda ve günümüzde Doğu Türkistan’lı kadınların verdikleri mücadeleyi, uğradıkları zulmü anlattı. Mağfiret Hanım’ın, “Ben oradaki akrabalarımı arayıp iyi bayramlar bile diyemiyorum. Arayıp konuşma imkânımız yok. Olsa bile bayramlarını kutlayamayız, Allah’a emanet olun diyemeyiz.  Dediğimiz anda onların başına gelecekleri düşünmek bile istemiyorum” derken ağlamaklı olması salonu dolduran dinleyicileri de duygulandırıp ağlattı.

Ankara’da yapılan "Doğu Türkistan Cumhuriyetlerini Anma Toplantısı”nın en güzel yanlarından biri de Doğu Türkistan’lı kardeşlerimizin buralarda doğan ilkokul çağındaki çocuklarının Türkiye Türkçesi ve Uygur Türkçesi ile okudukları vatana hasret şiirleri oldu. İki sevimli kız çocuğunun birlikte okudukları Nurala Göktürk Hanımefendi’ye ait Vatanım şiiri de herkesi duygulandırdı:

“Türkülere, notalara yazdığım, /Nenni diye ezgilere düzdüğüm
Hasretiyle duman olup tozduğum/ Özlemimsin Türkistan’ım, vatanım.

Gül dalına bülbül olup konduğum/Ateşiyle kavrulduğum, yandığım
Kıvılcımla parladığım, söndüğüm/ Özlemimsin Türkistan’ım, vatanım.

Mecnun olup diyar diyar gezdiğim/Ferhat gibi dağı taşı kazdığım
Şu sinemi, şu bağrımı ezdiğim/ Özlemimsin Türkistan’ım, vatanım.

Gözyaşımsın yanağıma süzülen/Al kanımsın şahadete dökülen
İmanımsın, cana paha biçilen/ Özlemimsin Türkistan’ım, vatanım.”

Dünyada böyle bir durum var ve güçlü devletler   sınırları içine aldıkları ya da etki alanlarında bulunan toplulukları, milletleri ezip sömürüyorlar. Onlara kimse ses çıkarmıyor. Doğu Türkistan’da Çin zulmü altında inleyen milyonlarca kardeşimize sahip çıkıp haklarını savunmak öncelikle Türk Devletleri Teşkilatı’na üye ülkelerin ve İslam aleminin görevidir. Uluslararası ilişkilerde elbette bir yol, yöntem, bir diplomasi dili vardır ve olmalıdır ama bizim devlet yetkililerimizin de artık hemen her fırsatta “Çin’in toprak bütünlüğüne saygılıyız” söylemini değiştirmeleri, başka bir ifade bulmaları gerekir. Tekrar ediyorum; Ermenistan nasıl 28 – 30 yıl boyunca Karabağ’da işgalci durumda olmuşsa Çin de bu yıl itibariyle tam 73 yıldan beri Doğu Türkistan’da işgalcidir. Yani Doğu Türkistan “Çin’in toprak bütünlüğü” içinde değildir. Devlet ve millet olarak bunu hiçbir zaman göz ardı etmemeli ve ona göre politikalar geliştirmeliyiz. 

1918 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti kurulduğunda Mehmet Emin Resulzade, “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” demişti. O bayrak 1991 yılında nasıl tekrar şeref ve şanla dalgalanmaya başlamışsa, 12 Kasım 1933 ve 1944’te iki defa yükselmiş olan Doğu Türkistan Bayrağı da artık şan ve şerefle dalgalanmalı, bu mahzunluk ve karamsarlık bitmelidir.

IMG-20221112-WA0013IMG-20221112-WA0020thumbnail_IMG-20221112-WA0003IMG-20221112-WA0010