Ak Parti iktidarının 2002 yılında (iki sene içinde) 200 milyar ($) dolardan 180 milyar ($) dolara inmiş GSMH ile ülkeyi devraldığı doğrudur. Deprem ve ekonomik krizin etkileri haddizatında bu partiyi kurulur kurulmaz iktidara taşımıştı…
2000’ler sonrası Ak Parti adına öyle talihli(!) süreçler barındırır ki… Şöyle özetleyebiliriz:
2000’li yıllardan itibaren küresel çapta hızla yükselen sermaye hareketliliği, bol para arzı, düşük enerji maliyetleri ve iletişim-pazar ağlarında genişleme ile alınan ivmenin etkileri Türkiye’de de görülmüş, “Derviş Programı” dâhilinde mali-finansal disiplinde sağlanan istikrarın nimetleri ve sıcak para arzının “Lale Devri”, sonuçta “oy” olarak Ak Parti’nin heybesine yıllarca dolmuştur. Küresel dengeler, Türkiye’nin bölgesel ilişkileri, ülkenin sosyal/beşeri gücü ile birlikte çarpan etkisi yarattıkça Türkiye’nin GSMH’si 2013 yılında (düşük kur bazlı) 951 milyar $’a kadar dayanmıştı… Bu şartlarda tüketim rahatlığı, görece ucuzluk ile vitrinin pazarlamasını da iyi yapan Ak Parti, adeta politik “Asr-ı Saâdet” dönemini yaşamıştır.
Unutmamak gerekir ki (önemlidir) Türkiye’nin ekonomik büyümesi, Küresel ekonomik büyüme ile paraleldir. Bir başka ifade ile bu yıllar da “Dünya” küçülmüş de Türkiye büyümüş değildir. Misal; Polonya’da büyümüştür, Çek Cumhuriyeti de… 2002 yılında dünya ekonomisindeki payı % 0,6’yı geçmeyen Türkiye’nin payı 2013-2014 döneminde % 1,24’e kadar yükselmiştir. Ekonomik paydaki yükseliş 2016 sonrası ise durma ve hızla gerileme eğilimine girerek elan (2022 itibarı ile) % 0,67 oranına kadar düşmüştür.
Yukardaki paragraf “hoş gibi” algılanmasın; ülkemiz hep borçlu ve borçla büyümüştür. Şimdiki dolar şamarlarının sebebi, işte dünün ve bugünün borçlu büyümelerinde saklıdır. “Türkiye büyürken yalnız değildi, dünya da büyüdü” cümlesini kurduğumuzda aşağıdaki (2015-2021 arası) tabloyu veri olarak öne sürebiliriz. Bu cümleye bir ilave ile ekleme yapalım ki büyürken değil; ama “Türkiye hızla küçülürken artık yalnızdır”.
Kaynak: IMF, World Economic Outlook Database’den aktaran Mahfi Eğilmez, 2022)
Görüldüğü üzre Meksika, Endonezya, Hollanda, Suud ülkesi; Arjantin ve İran gibi bize yakın ekonomik büyüklükleri tablo üzerinden incelediğimizde, son 6 yılda gelinen noktanın n’olduğu anlaşılmaktadır.
Bu ülkeler dâhilinde 2015’te ortalama 60 trilyon dolarlık büyüklüğe sahip ekonomik hacim 2021 yılında 78 trilyon dolara ilerlerken yukarıda saydığımız ülkelerin neredeyse tamamı (Arjantin hariç) “GSMH” oranları bizden daha fazladır. Türkiye ise -60 milyar $ küçülmüştür. IMF, 2022 Türkiye’nin GSMH’sini 692 milyar $ olarak tahmin etmektedir. Bu tabloda 2022 ve şu an yaşadığımız ekonomik krizin vahim etkileri bulunmamaktadır. Kur atağı karşısında milli gelirimizin çok daha gerilediğine ve böyle giderse daha gerileyeceğine de şüphe yoktur.
Aktardığımız durumu “University of Massachusetts Amherst”de iktisat doktorası yapan Esra Nur Uğurlu ise şöyle özetlemektedir:
Uğurlu, Türkiye makroekonomisine dair 2013-15 yıllarını “bir kırılma” olarak görmektedir. Bunun temel sebebi ise Türkiye’nin 2002-2013 yılları arasında uyguladığı büyüme modelinin büyük ölçüde yurtdışından gelen sermaye girişlerine bağımlı olmasından kaynaklıdır. Uğurlu’nun dediği tam da ülke vatandaşlarının “sahte cenneti” yaşadı dönemlerdir… Uğurlu, faizleri düşüren ve bir yandan TL’nin değerini korumayı sağlayan küresel konjonktürün ise ABD’nin 2008-2009 Finansal Krizi sonrası devreye koyduğu varlık alımı programını sonlandırmasıyla işi tersine çevirdiğini ifade etmektedir. Uğurlu, küresel konjonktürün değişmesiyle birlikte Türkiye’de politika yapıcıların aynı anda politika faizlerini aşağı çekip TL’yi değerli tutabildiği politika alanının git gide daralmaya başladığını ifade etmesi ise bizim için yeni bir bilgi değildir. Evet, gelinen vasat Uğurlu’nun söylediklerini doğrulamaktadır ve “Damat bakan”ın bu politikanın/çöküşün (şimdilik) son kahramanı olduğunu da hatırlatmalıyız.
Açıktır ki küresel durumun değişmesiyle birlikte Türkiye ekonomisinin tökezlediği aşikâr. Uğurlu, ekonominin finans ayağına değinirken Türkiye’nin yıllardır ihracatta katma değer ve yüksek teknoloji üreten ülkeler ligine çıkamadığını da söylemeliyim. Enerji açığı olan bir ülke, yüksek katma değer üreten altyapıya sahip değilse cari açıktan kurtulamamaktadır. 20 yıllık bir iktidar bunun da siyaseten hesabını vermekle mükelleftir.
Bugün “Damat Harekâtı” ile birlikte Ak Parti meftunluğunu sağlayan değerli TL ve düşük enflasyon beklentisi, rezervlerin buhar olması ve politika faizi kararı ile çoktan ortadan kalkmıştır. Pekâlâ, yapılanlar neye yaradı? Günün sonunda “$”ı olanlar daha da semirdi ve işçi, emekli; dar ve orta gelirli hepten perişan edildi. Millet elektrik, doğalgaz faturalarıyla uçmuş ev kiralarıyla boğuşmaktan bitap düştü. Bakınız; Türkiye’de artık orta sınıf kalmamıştır. Kısaca teşbih eylersek: Ak Parti politikaları Duvara toslayacaktı… Ve öyle de oldu!
Politikalar duvara tosladı, olan fukara milletedir. Uğurlu’ya göre: “Türkiye ekonomisinin geldiği noktayı anlatırken bugün yaşanan sorunların temelinin Ak Parti’nin başarılı olarak görüldüğü dönemlerde atıldığını ve uluslararası arenada yaşanan gelişmelerin yurt içindeki ekonomik ve siyasi gelişmeler üzerinde önemli bir etkisinin olduğunu vurgulamak gerekiyor” (https://m.bianet.org/bianet/ekonomi/253815-turkiye-de-ekonomik-cokus-nasil-basladi).
2022 gerçeğinde ve elimizde büyük bir iktidar sorunu bulunmaktadır. Bir rüzgârın lehe eserek halısını uçurduğu Ak Parti’nin “masalları” artık “the end” haldedir. Diyorum ya Ak Parti önemli değil; fakat olan ülkeyedir…
Anlıyoruz ki popülizmin, muhafazakâr hamasetin, bir dönemlik mağduriyet teranesinin ve gösteriş icraatlarının Türkiye’de her dem kitlesel alıcısı bulunmuş ve millet gerçekleri görmekten, okumaktan sarfı nazar ettirilmiştir. Ne farkı var?.. Milli mücadele dönemi bundan farklı mı idi… Anlamayanlar, inanmayanlar, gafil olanlar gırladır… Bu halde en büyük sorunun uyarıcı bir lider eksikliği olduğuna şüphe yoktur. Şimdilik akıbetimizin nereye gittiği ise “Allaha emanet”tir...
Gelinen süreç hesabına Ümit Özdağ’ın söylediği gibi milli ve devlet merkezli bir ekonomik sistemin gelişmesi gerektiğine şüphe bulunmamakta… Özdağ, Kübra Par’ a verdiği mülakatta: “(…) devletin stratejik sektörleri önceleyeceği, Devlet Planlama Teşkilatı’nın tekrar güçleneceği, AVM’ler yerine imalat sanayiinin destekleneceği, finansal kaynakları üretim merkezli canlandırmayı hedefleyen bir plan (…)” (https://www.haberturk.com/yazarlar/kubra-par-2561/3212733-umit-ozdagin-4-koridorlu-kalkinma-modeli) gerekliliğini haklılıkla söylemektedir.
Salgın hastalık ve ekonomik kriz bize şunu öğretti ki tarım-hayvancılık üretimi ve endüstrisinden tutun da ucuz maliyetli demir yolu taşımacılığına kadar A’dan Z’ye planlı bir mücadele ve strateji gerekiyor. Hele ki “sığınmacı” sorunu tam bir kambur halini almışken tüm bunları çözecek güçlü bir lider ve ekip/kadro yapısı çok önemlidir. Elbette mizahında kayda geçelim; Fransa’daki enflasyonu Türkiye ile aynı gösteren, hesap eden Ak Parti Grup Başkanvekili Akbaşoğlu (https://www.youtube.com/watch?v=TpbXZLhVB7I) gibi bir kadrodan bahsetmiyorum.
Anlıyorum ki önce vatandaşa sorunun ne olduğu ve müsebbibi iyice anlatılmalıdır; çünkü Ak Parti bu vartadan sıyrılacağı umudunu taşıdığı için her türlü göz boyamayı yapabilir denkliktedir. Karşısında yetersiz bir muhalif blok vardır ve bundan muradları tükenmemiştir. Kamuoyuna inandırıcı gelen tek isim Ümit Özdağ’dır. İşte bu sebep Ümit Özdağ’ın mücadele gayreti (mevcut) olandan daha fazla destek ve birlikteliğe ihtiyaç duyuyor. Tüm ambargolara rağmen umarım kendini ve partisini anlatabilme şansı fazlalaşır ve Türkiye adına bir umut ışığı belirir… Gelinen durumda Ümit Özdağ, uyarı/ikaz butonuna basmıştır ve lokomotif raylardan çıkmak üzeredir.