Bazı görüşler vardır ki; ülkelerinin siyasi senaryolarında, hiç bir zaman başrol alamazlar. Tam "biz varız" dediklerinde, ya sinemalar kapanır, ya da yönetmen kadroyu değiştirir.
"Biz değiliz ama fikrimiz iktidar"
Kurucu iradenin tüm değerleri kaybedilmiş, devlet çizgisinden çıkılıp, binlerce yıl önceki derebeylik sistemine dönüş yapılmış, ne var ne yok satılmış ve bunun üzerine hala "fikrimiz iktidar" diyebiliyorsan, ben de sana; "senin fikrinde bir hastalık var arkadaş" derim. O; bağıra-bağıra, övüne-övüne, üstüne toz kondurmadığın siyasi görüşün nedeniyle, binlerce ablamızın ve ağabeyimizin can verdiğini unutup, nicelerinin zindanlarda ömür çürüttüğünü aklından çıkarıp, hala bu iktidarın peşinden yürüyorsan, "fikrin yara almış arkadaş" derim.
1980 öncesi emin adımlarla iktidara yürüyen milliyetçilik akımı, 12 Eylül ile ağır bir darbe almıştır. 80 sonrası siyaset yapma cezalarının kalkması ile beraber, yeniden ciddi bir atağa kalkan milliyetçilik akımı, bu defasında da parti içine nifak tohumları sokularak darbe almıştır. 1999 seçimlerindeki başarı, doğru bir şekilde değerlendirilememiş ve partinin öz evlatları küstürülmüştür. Yeni bir parti, yeni bir oluşum inşa edilmeye gayret edilmiş ve her kalkan baş ezilmiştir. Her seferinde, iktidar hedeflerinin olmadığı vurgulanmış ve en son 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası, üçüncü parti olarak çıkılan seçim için "Türk milleti bize ana muhalefet partisi görevi vermiştir" şeklinde, hiç kimsenin anlamlandıramadığı bir cümle kurulmuştur. O dönemde; mevcut iktidar ile koalisyon kurmak isteyen taban ile yapılanlardan hoşnut olmayan, sadece fikrin değil, fiili olarak da iktidar olmak gerekir diyen tabanın arası açılmış ve fikir ayrılığı olarak başlayan süreç yol ayrılığını da getirmiştir. Velhasıl kelam; o yol ayrılığının sonunda da, yönetmenin gazabına uğrayan milliyetçi görüş, çok kolay bir şekilde ulaşacağı iktidarı, elinin tersiyle itmiştir.
Mevcut pandemi nedeniyle, tüm dünya ülkelerinde milliyetçilik akımının yükseldiği görülmektedir. Bu formayı ülkemizde; "milliyetçiliği ayaklar altına aldık" diyenlerin giymesi ve bir milliyetçi partinin de bu duruma destek vermesi, tüm milliyetçileri derinden yaralayan bir durum oluşturmaktadır. Neden kendi hakkı olan forma giyilmek istenmemektedir? Neden onlarca kez milliyetçilere hakaret etmiş ve yerde görse bir tekme de kendileri atacak olan bir partiye destek vermek için inanılan tüm değerlerden vaz geçilmiştir? Neden bir devleti sokağa düşüren beceriksizlerin elinden devlet yönetimi alınmamıştır ve ısrarla fikren iktidar olmak yeterlidir görüntüsü vermeye çalışılmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu ve güçlü geleceğinin, iki dudağınız arasından çıkacak "artık biz yokuz" cümlesine bağlı olduğunu, nasıl olur da göremezsiniz? Anlayamıyorum. Çabalıyorum ama anlam veremiyorum.
Sonuç olarak; milliyetçilerin sadece fikren değil, fiilen de iktidar olabilecekleri bir senaryo yazmaları, yönetmenin de kendi içlerinden ve inandığı yoldan hiç bir şekilde dönmeyecek birinin olması elzemdir. Milliyetçiler; bu ülkenin sadece Askeri, Polisi ve Güvenlikçisi değil, Bakanı, Dekanı, Rektörü ve Devlet kurumlarının Başkanı olmalıdır. Hatta Cumhurbaşkanı olmalıdır. Ülkemiz, büyük bir siyasi değişimin eşiğindedir ve kaybedebileceğimiz bir 20 yılımız daha bulunmamaktadır.