Önce Süleyman Soylu söylemişti, sonunda Diyanet de söyledi. Fiyatları tayin edenin Allah olduğunu söylediler. Enflasyondan, hayat pahalılığından Allah'ı sorumlu tuttular. Bu, partim zarar göreceğine dinim zarar görsün tavrıdır. Felaketin büyüğü de budur!
Bir çok kez yazdım, insanlar fanatizm, parti putçuluğu adına dinlerinden, maneviyatlarından oluyorlar. Bilerek veya bilmeyerek dinin haram saydığı şeyleri savunuyorlar.
Soylu, çok ciddiye alınacak bir isim değil, çünkü din adına konuşma selahiyetine sahip değil. Böyle bir eğitimi, nosyonu yok. Fakat Diyanet öyle mi? İnsanlar dinleri, inançları ile ilgili şeyleri buradan öğreniyorlar. İçinden çıkamadıkları dini meselelere buradan cevap arıyorlar.
Fiyatları Allah tayin ediyorsa, insanların, yönetimlerin fonksiyonu ne? Her şeyi o yapıyorsa cennet cehennem niye? İnsan, fillinin faili olduğu için sorumludur.
Bu tartışmalar geçmişte de olmuştu, Cebriye ile Kaderiye bu tartışmaların sonucudur. Emeviler, biz bu makama Allah'ın kaderi ile geldik, o halde bize isyan Allah'ın çizdiği kadere, onun takdir ve hükmüne isyandır, demişlerdi. Diyanetin söylediği de Emevi zihniyetinin tekrarından başka bir şey değildir.
Bu kafa ile giderseniz hiç kimse yaptığından sorumlu olmaz, hırsız çaldığından, katil öldürdüğünden, gasıp gasp ettiğinden sorumlu değildir. Nitekim Mısır'da bir mahkemede bir katil, kader diyerek masum olduğunu söylemiş, yaptığı şeyde dahli olmadığını savunmuştu.
Dinle ilgili tereddütlere neden olan, insanları dinden soğutan budur. İnsan kaderini kendi çizer, ona verilen irade onun içindir. Bir şeyi ister, irade eder ve gerçekleştirir. O iyi veya kötüdür. İyiyse mükafatını, kötüyse cezasını görür.
Allah kimin ne yapacağını önceden bilir, bilmesi icbar etmesi demek değildir. Onun bilgisi insan bilgisi gibi olana değil, olmayana da şamildir. Çünkü bizim için zaman dün, bugün, yarından ibarettir. Dünü bilir, bugünü yaşar, yarını bekleriz. Onun için, zaman tek boyutludur, zamanı bir bütün olarak görür. Zamanı dilimlemek faniler içindir, baki olan için dün bugün yarın yoktur. Yarın bize göre yarındır. Onun ilminde bilmek açısından yarının dünden farkı yoktur. Çünkü o zamanla kayıtlı değil, zaman onunla kayıtlıdır.
Diyanetin bu fetvası çok tartışılacaktır. Burada görev gerçek din adamlarına düşmektedir. Bu mesele ulema-i rüsum dediğimiz, merasim alimlerine, saray fetvacılarına bırakılacak bir konu değildir. Onlar dinlerine göre değil, menfaatlerine göre fetva veriyorlar. Dinlerini dünya için satanlardan, dünyalıklarına engel olacak bir fetva beklenemez.
Bu kafayla dünyaya baktığınız zaman iyi, kötü, zulüm ve adalet gibi kavramlar arasında hiç bir fark kalmaz. Her şeyi Allah belirliyorsa Lenin'i, Stalin'ı, Hitler'i, Ebu Cehil'i, Ebu Leheb'i de Allah tayin etmiştir, o zaman şikayete ne gerek var? Abdülhamit'i de aslında İttihatçılar değil, Allah devirmişti. Vahdettin'i sürgüne O göndermişti.
Görüyor musunuz, bu mantıkla hareket ettiğiniz zaman iyi/kötü, güzel/ çirkin diye bir şey kalmıyor. Bize sadece susmak, itaat etmek, neye muhatap olursak olalım bunu yapanın insan değil Allah olduğunu kabullenerek hareket etmek düşüyor. Dini böyle anlarsanız,iyiyi emretmek, kötüden nehyetmek, haksızlık karşısında susmamak gibi dini hükümlerin anlamı kalmıyor. Her şeyi Allah tayin ediyorsa adam öldüren için niye kısas veya diyeti emrediyor. Haşa kendi yaptığının hesabını kullarından mı soruyor?
Ehli sünnetin görüşü kul irade eder, ister, teşebbüste bulunur, şartları oluşmuşsa Allah da o fiili yaratır.Yani irade eden, isteyen, teşebbüs eden insandır. Onun için de sorumludur.Buğday ekip karpuz biçemezsiniz. Siz ekersiniz, toprak da ektiğinize göre mahsul verir. Bu fiyatları Allah tayin etmedi, sizin ektiklerinizin sonucudur. Yalan, rüşvet, cehalet, adaletsizlik eken, başka ne bekleyebilir ki? Diyanetiniz de ektiğiniz gibi mahsul vermiş.