Geçtiğimiz günlerde İstanbul'un fethinin 566. yıldönümü dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakfı tarafından siyasi parti mitingi gibi bir etkinlik düzenlendi; Yenikapı'da Enderun Teravihi... Katılımcıların sadece AKP mensubu olması ise son günlerde iyice artan "camide siyaset" tartışmalarını iyice alevlendirdi. Burada AKP Genel Başkanı Sn.Erdoğan tarafından "İstanbul'u Konstantinopol olarak görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var" diyerek Binali Yıldırım için oy isterken, Ekrem İmamoğlu'nu ve destekleyenleri de İstanbul'u Konstantinapol yapmak isteyenler olarak ima etti!
Konumuz İstanbul'u Konstantinapol yapmak isteyenler olduğu için Enderun Teravihi konusuna girmeyeceğim. Evet kim istiyor Konstantinapol olmasını, bir bakalım!

Önce Pontus söylemi bugünlerde çok kullanıldığı için onu da açıklayalım! Pontus kabaca, 1204'te Haçlı Seferlerinde Latin istilasına uğrayan Bizans hanedanının kendini idame ettirmek için Trabzon merkezli kurduğu krallığa verdikleri isimdir. Günümüzde Doğu Karadeniz'de Rum iddialarını savunmak için çok kullanılan bu sözcük, son günlerde günlük siyasete de meze olmuştur.

Şimdi Rum iddialarının ve ideallerinin İstanbul tarafına gelelim; Yunan/Rum milletinin bir ideali vardır, adı Megola (Megali) İdea yani büyük idealdir. Bu ideal, İstanbul'da Bizans'ı tekrar ihya edip, Batı Anadolu'yu da içine alan Büyük Yunanistan'ı kurmayı amaçlar.

Peki, (Allah korusun) Rumlar bu Megali İdea ve Pontus hayallerini gerçekleştirirse batıdan doğuya doğru ülkemizde ilk olarak ne yaparlar? Birkaç tanesini sayalım;
- Ayasofya'yı kiliseye çevirirler,
- Heybeliada Ruhban Okulunu açarlar,
- Fener Rum Ortodoks Patrikliğinin ekümenik statüsünü tanırlar,
- Sümela Manastırını ayinlere açarlar,
- Bazı vakıf bina ve arazilerini tekrar Rumlara tahsis ederler,
- Ülkede "sözde Pontus soykırımı"nı tanırlar,
- Atatürk heykellerini yıkıp, üniversitelerde ona küfür ve hakaret dolu konferanslar düzenlerler,
- Ege'de tüm ada ve kayalıkları işgal ederler ve oralarda kuzu çevirme yaparlar!
Bu mevzu böyle uzar gider...

Peki Rumlar, bu Megali İdea ve Pontus ideallerini gerçekleştiremedikleri halde yukarıda saydıklarımızdan hangilerini elde ettiler? Buna kimler müsaade etti? İnceleyelim;
Sene 2010, Yunan Ta Nea gazetesinde bir haber; "AK Parti hükümeti gelecek yılki seçimleri kazanması halinde Ruhban Okulu 2011 yılının Eylül ayında açılacak." O yıllarda ruhban okulunun tekrar açılması gündemdeydi. Ha açıldı açılacak derken azınlık vakıflarının da Cumhuriyet öncesi ve sonrasına dayanan ve ulusal güvenliğe aykırı olarak elde ettikleri taşınmazlarının devlet tarafından 1970'lerde el konulanlarının iadesi ve benzeri haberler çıkmaya başlamıştı. Bu topa tam girilseydi, İstanbul'da aklınıza hayalinize gelmeyecek arazi, ev, bina, ve birçok mal mülk Rumlara ve Ermenilere teslim edilmiş olacaktı ki bir kısmı iade edildi, bir kısmının ise mülk değeri para olarak ödenip Ermeni ve Rumlara 2010 ve sonrasında bayram hediyesi verilmişti. Böylece azınlıklara devredilen, iade edilen veya para olarak değeri verilen mal mülkün bir listesi yapılsa, herhalde İstanbul'un Konstantinapol olmasına ramak kalmış diyebilirsiniz! Bu konuda da Ocak 2018'de İstanbul Balat'ta Bulgar Kilisesi'nin (Demir Kilise) 16 milyon TL tutan restorasyonu sonrası açılış töreninde dönemin Başbakanı (şimdiki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı) Sn.Binali Yıldırım'ın sözlerine kulak verelim; "Bu şekilde 167 cemaat vakfına ait tam bin 29 eser, varlık, cemaat vakıflarına aktarılmış ve geçmişten beri gelen bu önemli sorun da ortadan kaldırılmıştır. Bu bağlamda Şişli Kaptanpaşa Mahallesi'nde yaklaşık 60 dönümlük önemli bir taşınmaz Bulgar Vakfı'na teslim edilmiştir”. Peki bu kilisenin 16 milyon restorasyon masrafı nerden karşılandı? Tabiiki İBB bütçesinden!

Devam edelim! Rum Patrikhanesinin ekümenik yani evrensellik sıfatı veya yetkisi de bir ara havuz ve fetö medyası tarafından desteklendi ama Allah'tan siyasiler bu konuda İslâmî tepkiden çekinmiş olacaklar ki, tuzağa düşmediler!
Sümelâ Manastırı konusuna gelelim şimdi... Fatih'in Trabzon'u fethinin 549. yılında 15 Ağustos 2010'da Sümela Manastırı'nı ayine açarak Pontusçulara hizmet eden kimdi? CHP mi AKP mi? Bir bilen varsa söylesin! Bu ayin, her yıl 15 Ağustos'ta yani Pontusçuların Trabzon'u kaybettiği günde yapılıyor. Pontusçular için bu da büyük bir hayaldi, ama gerçek oldu!
Ege adaları konusuna gelirsek, Kardak kahramanı SAT komandosu Ali Türkşen'e göre 150'nin üstünde ada, adacık ve kayalık Yunan işgali altında. Adalarda kuzu çevirme yapıp meydan okuyan Yunan bakanını zaten hatırlıyorsunuz! Adamlar, ideallerini gerçekleştirmeden birçok hedefi gerçekleştirmişler!

Şimdi gelelim Pontusçu veya Konstantinapolcülerin Atatürk'e bakışına! Konstantinapolcüler Atatürk'ü sevmez, bu konuda anlaşalım. Çünkü Ankara sınırlarına dayanan Yunan/Rum işgal ordularını denize döken komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk değil mi? Evet O! O zaman Konstantinapolcülerin Atatürk'e nefretlerinden kuşkumuz yok! Peki yurdumuzu işgal eden Yunan orduları için "Keşke Yunan galip gelseydi." diyen ve geçtiğimiz günlerde geberip giden Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Kadir Mısıroğlu ve ondan feyz alan güruh Konstantinapolcü olmuyor mu o zaman? Aynı şekilde birkaç gün önce Gaziantep Şahinbey ilçesi İyinacar Camiinin sözde imamı bir vatan haini Milli Mücadele hakkında bayram namazı vaazında; "Şöyle kahramanlık yapılmış, böyle kahramanlık yapılmış. Yunanlıları denize döktüler. Nerde döktüler. Hepsi yalan, keşke o gün savaşı kaybetseydik, belki Osmanlı’yı daha sonra yeniden kurabilirdik” demedi mi?
Şimdi kim Konstantinapolcü? Neymiş imam açığa alınmış! Merak etmeyin birkaç vakte kadar göreve iade edilir! Hiçbir şey de olmaz bu vatan hainine! Asıl sorun, o hainin bu sözleri söyleyecek cesareti hangi Pontusçudan, hangi Konstantinapolcüden aldığıdır!


Devam edelim yine! Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde Boğaziçi İslam Topluluğu tarafından düzenlenen bir organizasyonda, Yunan asıllı İngiliz yazar Hamza Andreas Tzortzis Atatürk’e “şeytan” dediği bir video yayımlandı. (Gerçi konuşmanın 5 yıl önce yapıldığı söyleniyor ama fark eder mi?) Dikkat edin yine olayın kahramanı (!) veya konusu bir Yunan! Davet eden ise yine aynı güruh! Kitabını basan ise siyasal İslamcı çevrenin yayınevi olan Timaş yayınları! Bu kadarla bitiyor mu? Bitmiyor tabiiki !
Atatürk’e hakaret eden Yunan asıllı İngiliz iti Hamza Tzortzis’in, Bilal Erdoğan’ın vakfı TÜGVA’nın 2017 yılında düzenlediği “Birlik” konulu konferansa katıldığı ve konferansta TÜGVA İstanbul İl Başkan Yardımcısı Mücahit Eryılmaz tarafından Tzortzis’e plaket verildiği de ortaya çıktı! Yine ortak payda aynı değil mi! Peki bunların hepsi tesadüf mü?

Şimdi yukarıdaki mevzuları matematikteki küme halinde göstersek, kesişim kümesinde kimler yer alıyor bir bakın bakalım! Ondan sonra da İstanbul'u Konstantinapol olarak görmek isteyenler ile Pontusçu kimmiş, siz karar verin! Unutmadan şunu da soralım; Rumların İstanbul'da 1 milyon oyu olsaydı, siyasiler bunu olumsuz manada polemik konusu yaparlar mıydı? Yoksa cedlerinde Rumlarla olan akrabalıklarından veya birlikte yaşanmışlıklarından övgüyle bahsedip "hayır ben daha Rum'um" yarışına girer miydi?
Haydi kalın sağlıcakla!