İYİ Parti, CHP ile iş birliği yapma taleplerini reddetti. Bunun hangi sonuçlara neden olacağını zamanı geldiğinde göreceğiz. Toplumun büyük bir kısmı bu hükümetten kurtulmak istiyor. Ama isteğini -ne pahasına olursa olsun- noktasına getirmiyor. Mesela pahası, HEDEP'e güç kazandıracak bir bedel olmasını istemiyor. Bir yanlışın başka bir yanlışla düzeltilemeyeceğini, daha da içinden çıkılmaz hale geleceğini düşünüyor.
CHP ise tam tersine inanıyor. Özgür Özel, HEDEP'i diğer partiler gibi bir parti olarak görüyor. Onun, önce özerklik sonra özgürlük stratejisi ile ilgilenmiyor. İYİ Partiye gösterdiği yakınlıktan çok HEDEP'e yakınlık gösteriyor.
Partiler arası iş birliklerinde, tarafların birbirlerinin hassasiyetlerine dikkat etmeleri gerekir. Tek taraflı fedakarlıkla hiçbir ortaklık yürümez. Partilerin, iktidar olmaktan önce, Türkiye'nin birliğini koruma sorumlulukları vardır. Hiçbir amaç bu sorumluluktan önemli olamaz. Lakin bu sorumluluk sadece CHP'nin değil, her partinin sorumluluğudur. Ötekilerin de yeterli dikkat ve hassasiyeti göstermeleri gerekir.
İYİ Parti'nin verdiği karar zor bir karardı. Çünkü bir tarafta kötü yönetilen, kaynakları çar -çur edilen, kurumsal yapısı örselenen bir Türkiye var. Bunun sorumlusu öncelikle sayın Erdoğan, sonra da Cumhur ittifakının öteki bileşenleri. Ülkeleri örgütler veya onun uzantısı partiler değil, yanlış politikalar, maliyeti ağır tavizler ve devlet aygıtını zayıflatan hamleler böler. Merkezi yönetim güçlü kaldığı müddetçe -bölücülük- sızacağı çatlak bulamaz. Dolayısıyla bölücülüğü sadece PKK uzantısı siyasetlere özgüllemek doğru değil. HEDEP'in önünü açmak ne kadar yanlışsa, AKP'ye yeni hamleler yapacak zemini sunmak da o kadar yanlış. AKP'nin yerel seçimlerden güçlü çıkması halinde, başta yeni anayasa olmak üzere şimdiye kadar gerçekleştiremediği öteki hedeflerini gerçekleştirmek için yeni hamleler yapacağı muhakkak. AKP ile HDP arasında sıkışan İYİ Parti," kırk katır mı, kırk satır mı "arasında tercih yapmak zorunda kaldı. Çünkü İYİ Parti’nin bu tercihi, Erdoğan'a destek olarak pazarlanacak, onu siyaset sahnesinde silmek isteyenler tarafından kullanılacaktır.
Bu tercihi farklı kılmak CHP'nin elindeydi. Atatürk, hayatının hiçbir safhasında -ayrılıkçılığa- taviz vermedi. CHP'yi -uluslaşma/milletleşme- projesinin en önemli aygıtı olarak kurdu. İsyan ve ayaklanmaların üzerine şiddetle gitti. Ayrılıkçılık, zulüm, baskı, toplumu hasımlaştırma," fitne katilden ağırdır" diyen İslam'ın da yasakladığı fiillerdir. Bugünkü CHP, ne yazık ki aynı duyarlılığı gösteremiyor. Çözüm sürecinde de ülkeyi kabileleştirmeye götüren bu projeye 22 CHP milletvekili basın açıklaması yaparak destek olmuştu. Kongre ve sonrasında sn Özgür Özel, bu iş birliğini zorlaştıran birçok açıklama yaptı. Demirtaş’a, TSK'ya iftira atan Tabipler Birliği başkanına sahip çıktı. Ogün Samast'ın tahliyesini eleştirdi. Samats'ın yaptığını onaylamak mümkün değil, ancak yaşı küçük olduğu için erken tahliye edilen Samats'ın tahliyesine karşı çıkan bazı CHP’liler, 12 Eylül'de yaşı büyütülerek asılan Erdal EREN'e sahip çıkıyorlar. Erdal Eren asker katili. Samats'ın yaşı küçük olmasına rağmen niye bıraktınız, Erdal Eren'in de yaşı "küçük onu niye astınız?" CHP bu çifte standarttan kurtulmadığı müddetçe etki alanını genişletemez, yeni kitleleri kendine katamaz.
Şahsi kanaatim, önce milliyetçilerin ittifakıydı. Ancak buna derin Devlet imkân vermezdi. Bu olmadığı takdirde -millet İttifakının- en azından CHP/İYİ Parti iş birliğinin, yukarıda ifade ettiğim, vatandaşı rahatsız eden taraflarını budayarak yerel seçimlerin bitimine kadar devamıydı. Başarılı olmak da mümkündü. Çünkü yerel seçimlere, genel seçimlerden daha zor ve ağır şartlarda giriyoruz. Olmadı. Bundan sonra olması gereken, böyle -ikircikli-durmak değil, vatandaşa bunu iyi anlatarak, vatan gemisinde gedik açtırmamak için gayret sarf etmektir.