Bir bebek düşünün, daha doğrusu bebekler… Canlar düşünün, henüz körpe yaşında dertlere duçar olmuş. Annesinin gözyaşları sel olduğunda dahi, şuursuzca gülebilen bir sabi. Henüz bebek yaşında, nereden bilsin neden ağlar anacığı, ona can vereni, süt vereni, kan vereni neden ağlar?
Ateş düştüğü yeri yakar ya, aile önce kendi şartlarını zorluyor, henüz işin ciddiyetinin de tam farkında değildir. Anlamaya başlıyor ki bu öyle kolay atlatılacak bir dert değil. Evini, barkını, varını, yoğunu satsa gerekli paranın gölgesi dahi olamıyor. Ailenin imkânları derde deva olmaktan çok uzak.
Başlıyorlar başlarını oraya buraya vurmaya. Kapı dışarı edilmeler, yalancı gözüyle bakılmalar onurlu insanlar için zulümden öte olsa da. Zira bu tür hastalıkları istismar eden o kadar acımasız var ki. Kim kime inanacak!... En doğrusu devlete başvurmak, gerçek ihtiyaç sahibi olduklarını belgelemek ve o belgenin yardım ve izniyle destek aramak…
Bunlardan birisini yakından tanıyorum. Doğduğum günden beri bildiğim bir neslin nesli. Muş ili, Bulanık ilçesi, Arakonak köyümüzden, baba dostumuz Yasin Kara’nın torununun evladı. Yasin Kara benim için özel bir adam. Nedenine gelince. Malum doğuda feodal kültür egemendir ve ister okumuş ister ümmi olsun fark etmeden feodalite hemen her insanın hayatını etkiler. Yanlış hatırlamıyorsam ortaokul yaşlarımdaydım, bir gün rahmetli babam bana dedi ki, “oğlum inşallah olmaz ama eğer bir gün başın dara düşerse sırtını dayayabileceğin adamlardan birisi de Yasin Kara amcandır.” Diğerlerini de söylemişti ama burası yeri değil. İşte o zamandan beri, kendisi rahmete ulaştıktan sonra bile onun ailesi benim gönlümde manen her daim güzide bir yer buldu.
Duyduğumda çok üzüldüm, geçmişe gittim, empati yaptım. Dışarıda ne hayatlar yaşanıyor bilmeden ömür süren ne çok insan var, varız. Önce kendimize bakmalı ve özümüz özümüzü yargılamalıyız belli zamanlarda. İşte yargılıyorum… Otizm hastalığını bilirdim ama sokakta bir otistle karşılaştığımda bakar geçerdim. Ne zamanki öz yeğenlerimden birinin yirmi sene kadar önce otist olduğunu ve hatta otizmin en ağır grubunu taşıdığını öğrendim, otist çocukların aileleriyle yeterince duygudaşlık yapamamanın ayıbıyla insanlığımdan utandım. Neden daha önce hiç empati yapmadım, yapamadım diye derinden hayıflandım. Neler yaşar o aileler, SMA, otizm ve daha nice zalim hastalıkların yaşandığı hanelerin dört duvarı arasında? Neden şükrümüzü katmerlendirmeyiz yaratana, bize, ailelerimize verdiği sağlık için, nimetler için, nefes için…
SMA nedir? Sahi nedir SMA?
Yabancı dilde, "Spinal Muscular Atrophy" kelimelerinin baş harfleri, (SMA). Kısa tarifiyle hareket yeteneğini etkileyen, nadir olarak görülen, ağır bir kas hastalığı. Tedavisi pahalı ve aynı zamanda zor olan, bebeklerde ve çocuklarda görülen genetik bir hastalık...
Yabancıların tek kelime ile özetlemiş ve “empati” demişler. Biz ise buna “duygudaşlık” diyoruz. Yani kendini başkasının yerine koyma, kararları bu pencereden verme. Şöyle düşünmeli diyor empati/duygudaşlık, varsay ki SMA’lı bebek senin öz bebeğin, özden özge bir yakınının çocuğu, ne istersin, kim ne yapsın arzularsın. İşte tam onu yap…
Zaten tarihe mal olmuş çok güzel atasözlerimiz var, bu noktada bam teline basan. "Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma." Ben, olayları, haberleri, olguları tersten okumasını severim. O nedenle bu atasözüne şöyle bir yorum getirdim, "sana yapılmasını istediğin şeyleri sen de başkalarına yap." Evet, işte tam da onu yap…
Minik yavrumuzun adı Yağız Çelik, 27 Nisan 2024 doğumlu, henüz 3-4 aylık. Hastane köşelerinde dolaşmaktan, bırakalım babası Tolga’nın sıcaklığını hissetmeyi, annesi Hülya’nın sütünü bile ememedi doğru dürüst. Çareyi, Sakarya Valiliğinin izniyle babası Tolga Çelik adına açılan hesaba damlayacak yardımlarda arıyor Yağız bebek. Bağışlar için gerekli irtibat telefonu, banka hesap numaraları fotoğrafta sunulmuştur. Yardımın büyüğü küçüğü olmaz, gönülden kopanı olur. Rabbim gönüllerinizi bol, ellerinizi veren, ayaklarınızı imdata koşan eylesin…
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun Yağız bebeğe önce dualarıyla, sonra “iyilik iyidir ve bir sıfırdan büyüktür” felsefesiyle az-çok demeden gönüllü desteklerini sunacaklara.