Ayrılıkçı terör günümüzün en önemli sorunlarından biri. Birçok ülke ayrılıkçı örgütlerin tehdidi altında. Bazıları büyük bedeller ödeyerek bu gaileden kurtuldu, bazıları mücadele etmeye devam ediyor.

Her ülkenin dinamikleri farklı, dolayısıyla tüm ayrılıkçı kalkışmaları önleyecek genel bir formül yok. Ama bu - terör sorununun- ortak unsurlar taşımadığı anlamına gelmiyor. Her ülkenin diğerinin tecrübelerinden öğreneceği çok şey var.
Sınırlı da olsa bu amaçla yazılmış onlarca eser var. Ayrılıkçı terörü yenen ülkelerin tecrübeleri bu nedenle büyük önem taşıyor.

Bunlardan biri Peru.
Bu ülke yıllarca -Aydınlık yol- örgütünün eylemlerine muhatap oldu, on binlerce insanını kaybetti. Fujimori iktidarına kadar terör kuşatması devam etti.

Fujimori, yerleşik düzen karşıtı, anti ideolojik bir söylemle iktidara geldi. Terörden bıkmış halk için bir umut ışığı oldu. Başlarda ekonomide iki yıl süren olumlu bir hava estirdi. O hava ile 1992’de Fujimori  “Autogolpe süreci” (bir ülkenin kendi kendine darbe yapması)denilen süreçte yetkilerini artırdı, yerel yönetimleri feshetti, mali özerkliklerini ortadan kaldırdı, otoriter popülist bir yönetime geçti. Görece bir istikrarın sağlanması, geçmişin dışlanmış kesimleri üzerinde Fujimori’nin karizmasını artırdı. “Yönetilebilir yoksulluk” politikalarıyla halkın en yoksul ve en örgütsüz kesimlerinin desteğini aldı.

Bütün otokratlar gibi onun da önceliği kendi politik ajandası doğrultusunda gücünü korumak ve uluslararası destek sağlamaktı. Bu amaçla daha çok maden sektöründe faaliyet gösteren uluslararası şirketlere çeşitli ayrıcalıklar getirdi.

Olağanüstü hal koşullarının olağanlaştırıldığı bu dönemde  terörle mücadeleyi  iktidarının konsolidasyonu adına araçsallaştırdı.
Esas amaç terörle mücadele üzerinden güç devşirmekti.(s.310/312)

Yukarıdaki alıntı, E. Akgemici ile K.Ateş’in birlikte hazırladıkları “Dünyanın Ters Köşesi, Latin Amerika, Tarih, Toplum Ve Kültür” isimli çalışmalarından alındı.

Kitapta, Latin Amerika düzenleri, karşı karşıya oldukları riskler, terör ve diğer konularla ilgili genel bilgiler veriliyor. Okuyucu, en azından Peru ve Kolombiya gibi ülkelerde terörün nasıl bittiği/ bitirildiği konusunda fikir sahibi olabiliyor.
Çalışmada, Aydınlık Yol örgütünün nasıl bitirildiğine dair günümüz Türkiyesi ile karşılaştırılması gereken değerli bilgiler var.

Kitaptan ve kitap dışından aktarımlar yapmak gerekirse şunları söyleyebiliriz: 1992’de örgüt lideri Guzman yakalanıp ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yargılama aşamasında barış için görüşme çağrısı yaptı, tıpkı Öcalan gibi,-Lider duruşu-gösteremedi. Örgütte büyük hayal kırıklığı yaşandı, tam vaktinde bir genel af ilan edilerek beş bin civarında militanın teslim olması sağlandı. Küçük bir grup mücadeleyi sürdürmek istese de 1999’da liderlerinin yakalanması ile örgüt tamamen bitti. Guzman 1992’den öldüğü 2021 yılına kadar bir deniz üssünde yeraltı hücresinde kaldı. Kimse onunla pazarlık yapmayı düşünmedi, ona ismini canlandıracak hiçbir fırsat verilmedi.

Fujimori’nin amacı terörle mücadeleyi bir kaldıraç olarak kullanıp, anayasayı istediği gibi değiştirmekti. Bu amaçla terörle mücadele, tıpkı bizde olduğu gibi araçsallaştırıldı. O dönemde muhalefet sindirildi, yargıç ve savcıların maskeli( yüzlerini gizleyerek) yargılama yaptıkları antiterör mahkemeleri kuruldu, şiddet içermeyen demokratik protestolar kriminalize edilerek yasaklandı, ifade özgürlüğü kısıtlandı, vatan hainliği suçunun kapsamı genişletildi, terör suçlarında ceza ehliyeti yaşı 18’den 15’e indirildi, terör ve vatan hainliği suçlarından mülkiyet güvencesi kaldırıldı, savunma hakkı kısıtlandı, basına haber yapma kısıtlaması getirildi.

1992’de Guzman’ın yakalanması ile teröre büyük darbe vurulması Fujimori’nin anayasa referandumu için  elini güçlendirdi. O ara rejim şartlarında hemen 1993 Ekim’inde halka sunulan anayasa taslağı yüzde 52 ile kabul edildi. (s.310) Örgütün yenilmesi Fujimori için tek adam düzenini kurmak için bir fırsat oldu.

O psikoloji ile 1995 yılında yapılan genel seçimlerde, Fujimori yüzde 64 oy alarak yeniden başkan seçilmiştir.
Fujimori anayasası ile ipler tamamen onun eline geçmiş, senato ortadan kaldırılmış, milletvekili sayısı yarıya düşürülmüş,
başkanın meclisi feshetme yetkisine karşı parlamento savunmasız bırakılmış,

Kanun hükmünde kararname yetkisiyle Başkanın meclis onayı olmadan ülkeyi yönetmesi mümkün kılınmış, başkanın imzaladığı uluslararası anlaşmalarda meclis onayı kaldırılmış, yargı ve yasamanın yürütme üzerindeki denetleme işlevi yok edilmiş, yerel yönetimler idari ve iktisadi açıdan merkeze bağlanarak görece özerklikleri ortadan kaldırılmıştır.(s.310) Aynı dönemde kamu sektöründe toplu işten çıkarmalarda temyize izin verilmemiş, boşalan yerler tecrübesiz yandaşlarla doldurulmuştur.(s.311) Bu da bürokratik iktidarın Fujimori’ye geçmesini sağlamıştır. Öyle ki, devletle toplum arasında köprü işlevi görmesi gereken resmi kurumlar etkisizleştirilerek, paralel gayri resmi mafya tipi ağlar kurulmuş, ülke on yıl boyunca bu mafyokrasi sistemi ile yönetilmiştir. Bu süreçte iş dünyası içinde siyaseti servet edinmenin bir aracı olarak gören bir “siyasi girişimci” kesimi ortaya çıkmıştır. Ana medya ele geçirilmiş bu gazete ve televizyonlar üzerinden gündem oluşturma, değiştirme, propaganda ve muhalefeti itibarsızlaştırma işlevi görülmüştür. Son olarak da, adalet sisteminde kritik mevkilere getirilmiş kimi savcı ve yargıçlar eliyle bu şebekenin kesintisiz işlemesi garantiye alınmıştır.(s.311) Ancak kurulan suç ağı ilelebet sürmemiştir.

Sistem zamanla rıza üretememeye başlamış, rıza üretemediği noktada da giderek daha çok otoriterleşmiş, otoriterleştikçe daha çok yozlaşarak kırılganlaşmıştır.

Fujimori 2000 genel seçimlerini kazanmasına rağmen, ”bir muhalif kanalın nasıl satın alındığını gösteren bir kasetin basına sızması üzerine ortalık karışmış, Fujimori sonrasının fitilini ateşlemiştir. Bunu diğer skandalların açığa çıkması da izleyince sokaklara taşan toplumsal protestolar karşısında Fujimori çareyi önce Japonya’ya oradan da Şili’ye kaçmakta bulmuş,2005’te Şili’de tutuklanan Fujimori 2007’de Peru’ya iade edilerek,25 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır." (s.312)

Kitapta, Kolombiya FARC görüşmeleri, Meksika, Brezilya ve Venezüella ile ilgili de önemli bilgiler veriliyor. Latin Amerika ve terör konusunda çalışmak isteyenler için birçok akademisyen yazarın katkı sunduğu değerli bir çalışma; günümüzde olan biteni anlamak için okunmalı.