MHP, Sinan Ateş dosyasına -suçtan zarar gören- sıfatıyla katılma talebinde bulundu. Dilekçede 154 ismin mahkeme ye çağrılması isteniyor. Bunlar arasında parti liderleri, gazeteciler ve akademisyenler var.
Dilekçeyi yazanlar, bu isimlerin mahkemeye çağrılmayacağını, olayın -şimdilik- MHP ile ilişkilendirilmediğini biliyorlar. Amaç zaten dilekçede ismi geçen kişilerin mahkemeye çağrılması değil, bu isimlerin teşhir edilerek üzerlerinde baskı oluşturulması, MHP ile ilgili yazmalarının engellenmesidir.
Ne kadar çok yazan/konuşan insanı korkuturlarsa, MHP’yi Sinan Ateş olayı ile irtibatlandırma ihtimalini o kadar önlemiş olacaklar.
MHP adına konuşanlar, uzun zamandır korku salarak, mahallenin kabadayısı edasıyla hareket ederek siyaset yapıyorlar. Bu tehdit diliyle MHP yönelik eleştirileri önleyeceklerini, böylece tabanı tereddüde düşürecek yorum ve analizlerin önüne geçeceklerini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar, bu politik dil, hem MHP’ye yakın kitleleri uzaklaştırıyor, hem de eleştiriden kaçan MHP yönetimine yönelik şüphe ve tereddütleri kışkırtıyor.
MHP’yi Ateş cinayetinin içine çeken kendi akıl dışı politikası ve duruşudur.
Bir ülkücü öldürülüyor, MHP yönetimi bundan rahatsızlık duymadığı gibi bunu telin etme gereğini de duymuyor.
Daha önemlisi, olaya ülkü ocaklı ve MHP’li isimler katılmış olmasına rağmen bunları kapının önüne koyarak bu tip olaylarla MHP’nin ilişkisi olmadığını/ olmayacağını gösteren bir tavır takınmıyor. Sanıkların kiminle mesajlaştıkları, kim veya kimler adına istihbarat topladıkları, nasıl ve kimler tarafından kaçırıldıkları o kadar belli ki, bunu gören bir yönetimin MHP ve Ülkü Ocaklarının kurumsal kimliğini korumak için derhal harekete geçmesi gerekirdi. Bunu yapmak yerine, bu tip cinayetler bir daha işlenmesin diye yazan, konuşan insanları dolaylı olarak hedef göstermek, MHP’yi olaya dahil etmek isteyenlere malzeme vermektir.
MHP yönetimi ,AKP ile nikah yaptığı günden beri milliyetçiliği terk etmiş bir partidir. 2015 yılından beri milli değerlerimize uygun tek bir politikası olmamıştır. Tam aksine ülkeye yönelik tehditlere karşı muhalefetin verdiği önerge ve kanun tekliflerinin tamamına ret oyu kullanmıştır. Bahçeli, Erdoğan’a yönelik “liderimiz” sözüyle de bir büyük birikim ve davayı hiçleştirmiştir.
MHP tabanı için (büyük ekseriyetle) ülkücülük/milliyetçilik büyük bir davadır. Ama onu yönetenler için ise sadece bir geçim kaynağıdır. Bu kabadayı tavrı, MHP yönetiminin ülkücü gençleri kullanacaklarına, istedikleri gibi sevk ve idare edeceklerine duydukları güvenden kaynaklanıyor. Gençler bir gün üzerlerine oynanan bu kirli oyunu bozar, rant masalarında pul olmayı ret ederlerse, bu beyler bir daha kimseyi tehdit etme cesaretini gösteremez.
ONLARIN ASKERİ ÜSSÜ VARSA BİZİM DE MESCİTİMİZ VAR!
Yunan işgal ettiği adaların neredeyse tamamını silahlandırdı. Bugüne kadar Erdoğan iktidarının buna hiçbir tepkisi olmadı.
Şimdi de Güney Kıbrıs’ta bir deniz üssü kurmak istiyor.
Konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aktarılınca şu cevabı veriyor: 'Adada Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı binasıyla, Kuzey Kıbrıs Parlamento binası inşaatını yapıyoruz. Yanında da oraya hizmet verecek gayet güzel bir mescit yapılıyor. Herhalde bu üslerden daha önemli bir şey yok. Onlar askeri üs yapıyor, biz siyasi üs yapıyoruz.' (AA, 21.7.2024)
Yani onlar askeri üs yapıyorsa biz de mescit yapıyoruz. Bu doğru bir yolsa, Yunan’ın askeri üs yaptığı her yere biz de mescit yapalım. Askeri üsse karşı mescit.
Ne güzel savunma politikası değil mi? Böylece asker beslemeye de gerek kalmayacak.
Allah aşkına bir ülke böyle yönetilir mi?
Verdiğiniz her destek bu ülkenin felaketine/helaketine hizmet ediyor. Uyanın artık!