Türkiye ağır bir 2001 krizi yaşamıştı. O günkü koalisyon hükümeti, seçim kaybetme pahasına, acı bir reçete uygulayarak ekonomiyi disipline etmiş, bankaların içini doldurmuş; ama meyvesini toplayamadan Sn. Bahçeli’nin erken seçim istemesiyle seçimi kaybetmişti.

Yıl 2002 yeni kurulan AKP, yapılan seçimde halkın teveccühünü alarak % 34 oya karşın parlamentonun % 64 yakınını alarak tek başına Anayasayı’da değiştirecek bir çoğunlukla iktidar oldu.

Her şey güllük gülistanlıktı.

Halkın ezici çoğunluğu AKP’nin arkasında Sn Erdoğan ve ekibinin yanındaydı. Bu asil halk her seçimde Sn. Erdoğan ve ekibine kredi vermekte sakınca görmedi.

Yurt içi desteğinin yanında yurt dışı destekte yanlarındaydı. Her Avrupa ülkesi Sn. Erdoğan ve AKP’lilere olduğundan fazla destek vermekteydiler. Kırmızı halılarla karşılamalar sıradan olmuştu.

İşte bütün bu olumlu gelişmeler eşliğinde AKP ve Erdoğan, bir Kürt açılımı gündemi oluşturdular. Ben dahil pek çok yazar ve düşünürün, “Aman bu tuzağa düşmeyin! Ülkede bir Kürt sorunu yok, dış kaynaklı bir terör sorunu var” ikazlarımıza rağmen:

Sn. Erdoğan Diyarbakır’da, “Evet bir Kürt sorunu vardır ve bu benim ve ülkemin sorunudur” deme gafletinde bulundu. Sorun varsa çözümde olmalıydı.

Önce “Kürt açılımı” gelen tepkiler üzerine adı yumuşatılan. “Barış ve Çözüm süreci” başlatıldı. Seyyar mahkemeler kuruldu, Habur’dan gelenlere davul zurnalı karşılamalar yapıldı, şehirlere kazılan hendek olaylarına kadar pek çok nahoş olayı yaşadık. Oslo ve Dolmabahçe görüşmeleri, Kobani’ye yardım için tam teçhizatlı Peşmerge’nin sınırlarımızdan geçirilmesine kadar.

Buna bir AKP MV. “Çözüm sürecini dağdaki hayvanlar bile anladı da siz anlamadınız mı?” deme gevşekliğini göstermişti.

Şimdi anlaşıldı kimin hayvan olduğu. Çünkü bu süreç, “bir samimiyetsiz” süreçti. Valilere, Kaymakamlara, jandarma ve askerlere “PKK’nın yaptıklarını görmeyin müdahale etmeyin.” Emir ve tavsiyeleri yapıldı. PKK hendekler kazdı, şehirleri EYP’larla donattı.

Şehirler, JÖH ve PÖH’lerin canı ve kanı pahasına temizlendi.

Keşke bizler haklı çıkmasa idik.

Şimdi aynı Erdoğan, “Memlekette bir KÜRT sorunu yoktur; TERÖR sorunu vardır.” demekte.

Geldiğimiz nokta.

Acaba mı diye sormak gerekiyor. Biz “Kürt sorununu” buzdolabına koymamış mıydık? Eğer bir Kürt sorunu yoksa buzdolabına koyduğumuz neydi?

Seçimlere giderken bir gaz alma söylemi mi söylenen?

24 Haziran’da sandıktan çıkarsak, buzdolabınının kapağını açacak mıyız?

Gerçek soru şu: Bu ülkede bir Kürt sorunu mu yoksa bir TERÖR sorunu mu var?

Esen kalınız.

NOT: Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum, kutlu olsun.