HDP'ye vurmak oy getirseydi, MHP iktidar, Bahçeli Cumhurbaşkanı olurdu. Oysa MHP giderek küçülüyor. Vatandaş oy kullanırken sadece güvenliği düşünmüyor, kendi kişisel ihtiyaçlarını gözeterek, sorunlarına çare olacak parti ve lidere oy veriyor.
Bununla, oy getirmiyor diye ülke bütünlüğü ile ilgili politikaların ikinci plana atılması gerekir gibi bir şey demiyorum. Tam aksine siyasetin her zaman birinci vazifesi ülke ve millet bütünlüğü olmalıdır. Lakin böyledir diye toplumun diğer problemleri görmezden gelinemez.
Milliyetçilik adına siyaset yapanların başarısız olmalarının arkasında yatan sebeplerden biri budur, toplumun çok çeşitli sorunlarını ıskalayarak, tek bir soruna, güvenliğe odaklanmak. Bu hem milliyetçiliğin etki alanını daraltıyor, hem de milliyetçiliği güvenlik sorununa indirgiyor. Böyle olunca da toplum sadece askere, jandarmaya ihtiyaç duyduğu yerde milliyetçilere ihtiyaç duyuyor. Ekonomi, çevre, kadın, insan hakları gibi konularda milliyetçiler hiç aklına gelmiyor. Milliyetçilerin bu problemleri çözecek projeleri olabileceğini düşünmüyor.
Haksız da değiller, bugüne kadar milliyetçilik adına konuşanlar, asker söyleminin ötesine geçemediler. Tehdit ve tehlike anları dışında milletin aklına gelecek politikalar izlemediler. Milliyetçiler bu ülkeyi korur-dan, milliyetçiler bu ülkeyi yönetir-e atlayamadılar. Bu siyaset tarzı milliyetçiliği kısırlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda milliyetçiliğin militerleşmesine de sebep oldu. Tehdit algısının tabii sonucu militerleşmedir.Mütemadiyen teyakkuz halinde olmaktır. Dış dünyayı düşmanlık psikolojisi içinde algılamak, korkunun milliyetçi siyasete hakim olmasıdır.Daha ötesi politika üretememek,demokrasiden uzaklaşmaktır. Korkunun yönettiği bir siyaset ne özgürlükçü ne demokrat olabilir. Çünkü özgürlük onu korkutur, düşmanlarının elini kolunu açacağını, mağaralarından çıkarıp, tehlikeyi büyüteceğine inanır. Böyle bir ülkenin milliyetçisi elinde silahı ile bir ömür nöbet tutan asker gibidir.O nöbet tutarken, başkaları ülkeyi yönetir, tuttuğu nöbet çoğu kez sadece onlara yarar.
Bir milletin tek ihtiyacı güvenlik değildir. Toplumların en az güvenlik kadar başka ihtiyaçları da vardır. Üstelik bunların bir çoğu en az terör ve ayrılıkçılık tehdidi kadar tahrip edici olabilirler. Osmanlı İmparatorluğu ekonomik sorunlarını çözemediği, sanayi devrimini kaçırdığı için güvenlik sorununu da çözemedi. Askerini besleyecek, ordusunu modernize edecek imkanları yoktu çünkü. Ağır vergiler, kötü yönetim, rüşvet, vatandaşla devlet arasındaki bağları zayıflattı. Gidişat kötüleştikçe yönetenlere düşmanlık besleyen silahlı gruplar çıktı. İktidar çekişmeleri merkezi yönetimi iyice zayıflattı. Sonu altı asırlık bir imparatorluğun tasfiyesi oldu.
Yeni, bütünleştirici, milliyetçiliği -güvenlik sorununa- indirgemeyen bir milliyetçilik anlayışına ihtiyaç var. Milliyetçilik iki şeyin teminatıdır, millet ve milli devletin. Bunlardan birinin yok edilmesi ötekilerin de yok edilmesi anlamına gelir.Milliyetçiliği tahrip etmek aynı zamanda millet ve milli/ulus devleti de tahrip etmektir.Milliyetçilik sadece karşıtları tarafından tahrip edilmez, onu işlevsiz hale getirmek, bir güvenlik doktrini derekesine düşürmek de tahriptir. Vatanı gerçek anlamda korumak, milleti güçlü ve mutlu kılmakla mümkündür. Koruyan bir milliyetçilikten çok, milleti güçlendirecek yol ve yöntemler öneren bir milliyetçiliğe ihtiyacımız var. Ülkenin güvenliğini değil, yönetimini üstlenmeyi hedefleyen bir milliyetçiliğe..