Yıllar önce TRT’nin siyah-beyaz günlerinin çok güzel dizilerinden biri olan 4. Murat’ı soluksuz bir şekilde büyük hayranlık ve ekrana yapışırcasına izlemiştik. Aynı dönemde çekilen bu diziler içinde kült olanlar da olmuştur. Kartallar Yüksek Uçar, Yarın Artık Bugündür gibi. (Bu dizilerin senaryosunu yazan Turan Oflazoğlu ve Atilla İlhan’ı da rahmetle anıyorum). 4. Murat’ta bir sahne, çivi ile çakılmış gibi gözlerimin önünde capcanlı durur hala. Sahne şöyledir. Murat 14 yaşında tahta çıkmanın sıkıntılarını atlatmış, annesi Kösem ve annesinin sadrazamı Topal Recep’i mağlup ederek boynunu vurdurup iktidarını sağlamlaştırmış, ağalarının büyük bir kısmını tasfiye ederek yeniçerileri disiplin altına almıştır. Bağdat seferi hazırlıkları sırasında Rus Elçisi Sultan ile görüşmek üzere Çemberlitaş’taki Nemçe Hanı’na yerleştirildikten sonra arza kabul için izin isteyen Sadrazam’a sorar.

-Moskof elçisi ne istermiş Lala?

-Borç İstermiş Sultanım.

-Ver Lala ver, bugün borç alan yarın buyruk alır.

Tarih her ne kadar böyle işlememişse de bu sözler, o dönemin büyük devlet gerçeğinin Sultanın ağzından ifade edilmiş halidir yalnızca. Ancak, yine de devlet ve büyük devlet kavramlarının uluslararası kamu hukukunun teorik labirentlerine çok da girmeden tartışılmasına ihtiyaç var.

Devlet ne demektir? Kamu hukukunda; bir toprak parçası üstünde yaşayan insanların egemen siyasal örgütlenmesini tamamlamış olmaları hali olarak kabul edilir. Bu tanıma göre; toprak, o toprakta yaşayan insanlar ve egemen siyasal yapılanmanın varlığı şarttır ve siyasal yapılanma tamamlanınca devlet tüzel kişilik kazanır. Üzerinde yaşanan toprağın elde edilmesi ve korunması çabaları ise, toprağın vatan haline gelmesini ve insanların birbirleri arasındaki ilişkileri kurumlaştırarak bütünleştiren bir duygu ve aidiyet birliği oluşmasını sağlar, devletin vatandaşları için vatan, o yüzden, anadır.

Devlet tanımı üzerinde mutabık kaldıktan sonra, büyük devlet sorusuna da cevap verelim o zaman. Büyük devlet dediğimizde, izafi bir büyüklükten bahsettiğimiz için hangi devletin büyük olduğu bir kabul sorunu haline gelir. Bu konuda ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı hoca, büyük devletle güçlü olmayı birbirinden kesin çizgilerle ayırarak büyük devleti her istediğini yapabilecek bir devlet olarak görmez ve istemediğinin yapılmasını engelleyebilecek devleti büyük devlet olarak kabul eder. Ancak, durumsallık şartını ihmal etmeden günümüzden bazı örnekler de verir.

Peki, o halde bir devleti büyük devlet yapan nesnel ölçütler yok mudur?

Bu soruya yine devlet tanımından yola çıkarak cevap verebiliriz. O halde geniş toprakları, büyük nüfusu, bütünleşmiş bir siyasal yapılanması, vatandaşları arasında aidiyet duygularının yoğun, hatta hayatlarından vazgeçecek kadar güçlü bir bağ ile bağlı oldukları devletlere büyük devletlerdir diyebiliriz. İlber Hocanın tanımından yola çıkarsak da fiziki büyüklük devleti büyük kılmaz, ama büyük fiziki şartlara sahip olmayan devleti büyük devlet olarak kabul etmemiz de mümkün olmaz. Örneğin Hindistan veya Japonya’yı büyük devlet olarak kabul etmek mümkün olur mu? Pek çok başka ölçütler açısından kabullerimizi değiştirebilecek olmakla birlikte, büyük devletin ödüllendirebilecek kadar varlıklı, cezalandırabilecek kadar güçlü olmalıdır ilkesini rahatlıkla kabul edebiliriz. Yani büyük devletin her şeyden önce sağlam bir ekonomiye sahip olması şarttır.

Bu sözlerden sonra ülkemizi büyük devlet olarak kabul edebilir miyiz? Siyasal söylem ve sloganlarda Türkiye’nin büyük devlet haline getirilmesi bir özlem olarak 100 yıldır dile getirildiğini, hatta rahmetli Mehmet Kaplan Hoca bir kitabına Büyük Türkiye Rüyası adını verdiğini dikkate alırsak, ülkemizin büyük olmadığını, ancak büyük devlet olma iddiasında olduğunu da söyleyebiliriz. Hem politikacıların sözlerinde hem de edebiyatçı ve bilim adamlarının eserlerinde Türkiye’nin büyük devlet haline getirilmesi en büyük özlem ve en önemli hedef haline getirmiş bir toplumun bu ruh halini imparatorluk geçmişinin şanlı günlerinin genetik kodlarına nüfuz etmiş olması ile açıklamak mümkündür. Ama günümüzün gerçekliği de bütün çıplaklığı ile önümüzde durmaktadır. Bu durumda temel soru ve temel sorun herkesin kendi kabulleri çerçevesinde ülkemizi büyük devlet haline nasıl getirebiliriz sorusu bu soruya verdiği özgün cevaplarda çözümlenmektedir.