Her yıl öğretmenler günü geldiğinde hatırlanırlar. Onun haricinde ya karne zamanı, ya da okula hiç uğramayan velinin çocuğuna öğretmen tarafından bir ceza verildiğinde akla gelir! Bir hışımla okula gider hesap sorarız. Ya da sarılırız hemen kalem kâğıda, yetkililere şikâyette bulunuruz. Siyasilerden tanıdığımız varsa kulağının çekilmesini, cezalandırılmasını isteriz. Hatta sürdürürüz onu!
Siyasiler de senede bir gün 24 Kasım’da birkaç cümle ile hatırlayıp, yere göğe sığdıramazlar öğretmeni. Ama TBMM’de öğretmenlere 3600 gösterge konuşulsa derhal oy birliğiyle reddedilir. Öğretmenlerin ekonomik şartlarına dair zerre kılını kıpırdatmaz siyasiler.
Öğretmenler atanırken dahi, 4 veya 5 yıllık üniversiteyi bitirmesi hatta yüksek lisans yapması yetmiyormuş gibi, garip bir şekilde mülakatlara ve yazılı sınavlara sokulur. Siyasi gücün maşası olan sendikamsı yapılar sırtlan gibi üşüşür atanan öğretmenin yanına… Hatta o okulun müdürü de muhtemelen bu yandaş sendikanın adamıdır ve öğretmeni odasına çağırtır sendika yetkilisinin huzuru âlilerine… Diyalog genelde şöyledir; “Hocam hayırlı olsun, biz zart zurt bir sendikadan geldik. Okul müdürü de bize üye. Sizi de aramızda görmek isteriz. Hem (varsa) mülakatlarda yardımcı oluruz, hem de yazılı sınavlarda size kolaylık sağlarız!”
Mesleğinin başında, büyük olasılıkla orta halli veya fakir bir aileden gelen bir kısım öğretmenimiz, hayatının en önemli kazanımı gördüğü öğretmenlik kadrosunu riske atmak istemez ve imzayı atar. Bazen korkudan, bazen şartlar gereği, bazen de isteye isteye… Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yeni nesil, sizlerin eseri olacaktır.” dediği öğretmenin onuru daha ilk baştan böyle kırılır, örselenir. Okulda da gıkını çıkartamaz. Memleket meselesini konuşamaz. Konuşsa bile mevcut iktidar her kimse, onu övmek dışında bir şey söyleyemez! Aksi takdirde abanın altından değil, direkt sopayı gösterirler. Karşında bulursun müfettişi! Çalışkanmış, idealistmiş, gecesini gündüzünü öğrencilere adamış hiç fark etmez. Yukarıda da dediğim gibi hep “Demokles’in Kılıcı” gibi başında sallanan Zart Zurt Bir Sendika ve onun havarileri vardır.
Evet, öğretmenlerden bahsediyorum. Hani her yıl 24 Kasım’da onun için nutuklar attığımız öğretmenlerden… Bazıları da çıkar 24 Kasım’ı öğretmene zehir etmeye çalışır! Bu yıl da benzer övgü ve yergileri gördük. Gerçi öğretmenlerimiz daha önce de bu gibi sözlere alışıktır. Bu yıl ki hakaret de yine bir siyasiden geldi. Hem de Atatürk’ün kurduğu bir partinin liderinden! Ne dedi; “Mevcut iktidarın peşinden giden bir öğretmen varsa, ben ona öğretmen demem!”. Bu eleştiri başka bir gün, meselenin özüne inilerek, çözüm amaçlı, TBMM’yi harekete geçirecek bir düzenleme için yapılsa belki anlarım, ama 24 Kasım’da bu söz kesinlikle halt etmektir. Yukarıda öğretmenin yaşadığı süreci anlattım. Bunların hiçbirinde, yoksunuz, öğretmen şiddet görür yoksunuz, öğretmen siyasi sürgün yaşar yoksunuz, okullarda siyasi operasyonlarla müdürler, müdür yardımcıları atanır veya görevden alınır yoksunuz! Bir sor bakalım, 500 bin civarında öğretmen o sendikaya niye üye olmuş? İsteyerek mi, korkudan mı, baskıdan dolayı mı? Yoksa makam, mevki peşinde koştuğu için mi? Dediğim gibi meselenin temeline inmeden böyle kahvehane ağzıyla bir eleştiride hatta hakarette bulunursanız, her zaman olduğu gibi tepki alırsınız! Meclis’te milletin iradesinin tecelli edeceği kutlu Meclis’te kürsüden; mülakatlarla ezilen, onuru kırılan öğretmen için ne yaptınız? Mülakatlarda 30 yıllık deneyimli yöneticilere “Mavi gören kuş hangisidir?” diye sorulurken ne yaptınız? İspatlı, noter onaylı mülakat listeleri dahi ortaya çıkarıldı. Bu onursuz listeler ve bunu yapan aynı nitelikteki sendikamsı yapılara karşı ne yaptınız? Hangi siyasi bu onursuz süreçlerde ortalığı ayağa kaldırdı?
Tabii ki bu sözlerim aynı zamanda tüm siyasileredir. Çünkü yaşanan bu süreçlerde kılını kıpırdatmayan veya dostlar alışverişte görsün misali günü kurtarma amaçlı manevralarla birkaç kelam edip sonra koltuğuna çekilen siyasiler, bugüne kadar öğretmenin sorununu çözmek için ciddi anlamda bir adım atmamıştır. Öğretmen bugün lisans ve yüksek lisans eğitimi alan emsal meslek grupları içerisinde en düşük ücretle çalışan, en az sosyal haklara sahip olan, kendisi için yapılan öğretmenevinde dahi kalacak ekonomik gücü olmayan, olsa bile siyasilerin misafirlerinden kendisine oda verilmeyen, yıldan yıla itibarı yerle bir edilen bir haldedir. Lise ve ortaokul, hatta ilkokul mezunu kadrosundaki birçok devlet görevlilerinden daha az ücret alır. Emekli öğretmenlerin halini yazarsam gerçekten üzülürsünüz! Onların hali daha da harap!
Hâlbuki hepiniz tribünlere oynarken Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum.” sözünü dilinizden düşürmezsiniz. Yeri gelince Yavuz Sultan Selim’in hocasının atının ayağından sıçrayan çamura dahi kıymet verip beni bu kaftanımla gömün dediğini Osmanlıcılık adına anlatıp durursunuz. Kiminiz Atatürkçülük adına Gazi Mustafa Kemal’in “Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır!” sözünü tekrarlayıp durursunuz. Peki, Atatürk’ün öğretmenlerden istediği fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmesi için hangi ortamı sağladınız? Bugün öğretmen özgür değildir! Siyasiler ve onların sendikalarının kıskacında yaşamaya çalışan öğretmen, size böyle nesilleri nasıl yetiştirecek hele bir söyleyin! Ben de öğretmenim, uygulayayım!
Bunları yapmadıkça, gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz!