Kardeşim, bu memlekette işler öyle bi noktaya geldi ki, insanın canı yanmıyo desek yalan olur. Şam’ı, Halep’i konuşuyolar, milyonlarca dolar harcıyolar, ama burda vatandaş aç. Asgari ücretli de, emekli de sefalet içinde. İnsanın aklına şu soru geliyo: “Biz neden unutulduk?”

Şimdi bak, asgari ücret yeni zamla 22 bin 104 lira oldu diye övünüyorlar. Ama gel gör ki, bu para vatandaşın cebine girmeden uçup gidiyo. Çünkü her şeye zam gelmiş, fiyatlar katlanmış. Elektrik, doğalgaz, su faturaları, marketteki fiyatlar… Bu maaş daha eline geçmeden eriyip gidiyo.

Bugün asgari ücretle çalışan bi insan düşün. Sabah işe gidiyo, akşama kadar ter döküyo. Ay sonunda aldığı maaşla ne yapabilir? Kirayı mı ödesin, çocuğunun okul masrafını mı karşılasın, mutfağı mı doldursun? Hiçbiri yetmiyo kardeşim. Aldığın maaş, hayat pahalılığı karşısında hiçbir işe yaramıyo.

Hadi diyelim zam geldi. İyi güzel, ama bunun adı zam değil, sadece hayatta kalma çabası. Çünkü vatandaşın cebine girenle çıkan arasında uçurum var. O zaman bu zam neye yarıyo?

Bir de emekliyi düşün. Yıllarca çalışmış, bu memlekete hizmet etmiş. Şimdi eline geçen maaş, faturaları ödemeye bile yetmiyor. Marketten bi torba alışveriş yapmak, emekli için lüks olmuş. Hele bi de ilaç masrafı varsa, vay haline! Emeklilerin çoğu torununa bir çikolata almayı bile düşünemez hale gelmiş.

Bugün bir emekli, 13bin 14 bin lira maaşla nasıl geçinsin? Evi kira olsa, zaten maaşı oraya gidiyo. Geriye kalanla mutfağını mı doldursun, yoksa faturalarını mı ödesin? Bu maaşla bırak refahı, yaşamak bile mümkün değil.

Şimdi bir de dışarıya bakıyosun. Şam’a, Halep’e, Suriye’ye milyonlarca dolar harcanıyo. Oralar için şehirler kuruluyo, yardım kamyonları gidiyo. Tamam, komşuna yardım etmek güzel. Ama sen önce kendi vatandaşını doyur. Bugün Türkiye’de insanlar pazarda artık sebze topluyo, çocuklar aç yatıyor. Senin evin yanıyosar, başkasının evine yardım etmenin bi anlamı var mı?

Şam’ı, Halep’i düşünmek güzel. Ama senin memleketinde asgari ücretli aç, emekli perişan. Bu insanlar bu haldeyken, başka yerlere harcanan her kuruş, vatandaşın gözünde büyük bi adaletsizlik. 

Kardeşim, bu düzenin gerçek patronu vatandaş. Devlet dediğin şey, senin vergilerinle var. Ama bugün patron olan vatandaş, ezilen işçi gibi. Asgari ücretli sabah akşam çalışıyor, emekli yıllarca didinmiş, ama ikisi de yoksulluk sınırında yaşıyor. Şimdi vatandaş bunu sorgulamalı: “Biz burda açız, siz nelerle uğraşıyosunuz?”

Bugün mutfağını dolduramayan, çocuğuna süt alamayan insanlar var. Eğer bu düzen böyle devam ederse, vatandaş sesini yükseltmeli. Çünkü halkın hakkını savunacak olan yine halkın kendisi.

Bir ülkede adalet, önce kendi halkını refaha kavuşturmakla başlar. Ama bugün bakıyosun, vatandaş açlığa, yoksulluğa mahkûm edilmiş. Çocuklar aç okula gidiyo, emekli maaşıyla yaşamak imkânsız hale gelmiş. Bu haldeyken başka ülkelere harcanan paralar kimseyi doyurmaz.

Eğer vatandaşın cebine giren para yetmiyosa, bu düzenin düzelmesi lazım. Çünkü vatandaş aç.!!

Kardeşim, işin özeti şu: Şam’ı,halep’i boşver önce kendi halkını doyur. Bugün bu ülkede milyonlarca insan yoksulluk sınırında yaşıyor. Asgari ücret yetersiz, emekli sefalet içinde. Hayat pahalılığı insanları boğmuş. Bu haldeyken vatandaşın sabrı taşmaz mı?

Devleti yönetenlerin unutmaması gereken bi şey var: Bu ülkenin gerçek patronu vatandaş. Eğer bu vatandaş doymazsa, ne Şam’a ne Halep’e yapılan yardımların bi anlamı olur. Önce kendi halkını doyur, önce kendi vatandaşını refaha kavuştur. Yoksa bu düzen böyle devam etmez, edemez.