Sorumluluğu başkalarında aramak milli bir hasletimizdir.

Kayseri'de meydana gelen olaylardan sonra bir defa daha provakatörler, dış güçler suçlandı.

Bunun anlamı, bizim siyasetimizin hiç biri kusuru yok, her şey süt liman, sığınmacı diye bir problemimiz mevcut değil, kimse Suriyelilere sağladığımız imkanlardan rahatsızlık duymuyor, hatta Türk insanı onlara tanıdığımız önceliği destekliyor, sağlıkta, eğitimde onlara daha fazla imkan tanımamızı istiyor, demektir.

Sorunları ve sorumluluklarını görmeyen bir iktidar hiç bir toplumsal sorunu çözemez. Zaten  çözemiyor da.

Kayseri ve Gaziantep'te meydana gelen olaylar  aslında sadece sığınmacılara karşı duyulan bir tepkinin ifadesi değil, aynı zamanda hayat pahalılığına, enflasyona, adaletsizliğe, kötü yönetime duyulan tepkinin sığınmacılar üzerinden ifadesidiydi. Tepki, sığınmacılar kadar en az o kadar da hükümete yöneliktir.

Yapılması gereken, sorumluluğu dış güçlere yıkarak aradan sıyrılmak değil, sorunu görmek ona göre tedbir almaktır. Aksi takdirde yeni Kayserilerle karşılaşmak kaçınılmaz olur.

SİNAN ATEŞ YARGILAMASI

Ateş cinayetinin yargılaması başladı. Sanıklar ağız birliği içinde ifade verdiler. Belli ki, tutukluluk şartlarında ifadelerini uyumlulaştırmak için gerekli fırsat ve imkanı bulmuşlar.

Yüksek Güvenlikli cezaevlerinde suç ortaklarının -idareden ve siyasetten- yardım almadıkça bir araya gelmeleri çok zordur. Demek ki, bir taraftan yardım alarak ifadelerini bir biriyle uyumlu hale getirmişler.

Duruşmalar başlamadan MHP'li Yaşar Yıldırım bir televizyona çıkarak bir konuşma yaptı. Nedense Ateş cinayetini takip edenlerin pek gündemine gelmedi, yahut gözlerden kaçtı. Yıldırım "ülkücülerden itirafçı çıkmaz" dedi. Bunu niye dediği, kime mesaj verdiği hiç konuşulmadı. Aslında Yıldırım -ülkücü itirafçı olmaz- derken içeridekilere mesaj veriyor,konuşmayın diyordu.

İçeridekilerin ne kadar ülkücü olduğu tartışılır ama mesaj ülkücü kimliği taşıyanlaraydı. Çünkü cinayetin bir siyasi ayağı varsa- ki var- o odakla tetikçiler arasında köprü görevi yapanlar -mesela Tolgahan Demirbaş gibi- Ülkü Ocakları ile irtibatlı kişiler. Onlar susarsa tetikçiler konuşsa bile onlardan yukarıya gitmek mümkün olmayacak.

Fakat onca tedbire, yönlendirmeye,telkine rağmen yine de mızrak .çuvala sığmıyor.Polis şefi Kerem Gökay Öner,Tolgahan Demirbaş'ı Olcay Kılavuz'un evinden aldıklarını söyledi. Halbuki polis tutanağında dışarıda bir erkek kişi ile bir aracın içinde ve dışarıda alındığı yazılı. Yani polis Olcay Kılavuz'u korumak için sahte evrak tanzim etmiş. Bu beyan, cinayetin nerelere kadar uzandığını, arkasındaki siyasi desteğin ne olduğunu gösteriyor.

Mesela şu veya partiyi yıpratmak veya korumak değil, bir cinayetin aydınlatılması, sorumluların cezalandırılmasıdır. Kurumların itibarı katilleri koruyarak değil, onları yargıya teslim edip adaletin gerçekleşmesini sağlamakla korunur.Hiç bir kurumun itibarı bir insanın hayatından önemli değildir.

Adalet gerçekleşir mi? son günlerde yandaş medyanın olayı bağlamından çıkarmak için yaptığı programlara bakıldığında umitvar olmak kolay değil. Biz adaleti 17/25 Aralıkta açık rüşvet, yolsuzluk belge ve tapelerine montaj diyenleri alkışladığımız gün kaybettik.O operasyonu yapanların amacı belki adalet değildi ama o iddiaların çoğu gerçekti. Şimdi kaybettiğimizi Ateş dosyasında arıyoruz.Umarım buluruz, Ateş'in kanı, çocuklarının gözyaşı yerde kalmaz.