6 Kasım’da TDT’ nın 11. Zirvesi yapıldı. Alınan kararlar önemli ama sembolik. Türk dünyasını ilerletecek, paradigmayı değiştirecek yani somut sonuç almayı hedefleyen herhangi bir karar yok. TDT’ nın bayrağı değiştirildi. Bu medyaya ‘’Bayrak kabul edildi’’ diye yansıdı. Oysa teşkilatın zaten bir bayrağı vardı. Bu bayrak, üye ülkelerin talepleri baz alınarak, her Türk ülkesinden izler taşıyacak şekilde değiştirildi.
Ortak alfabenin kabul edilmesi de sembolik bir karar. Zira Türk devletlerinin hepsi zaten Latin alfabesine geçmiştiler. Türk devletlerindeki gençlerin %90’dan fazlası üniversite eğitimi alıyor. Yani pratikte zaten çok yaşlılar dışında herkes Latin alfabesini biliyor. Yani bu karar malumun ilanı.
Bir Alfabe sorunumuz olduğu doğru zira Türkler kadar farklı alfabe kullanan başka bir millet yok. Almanlar, Anglosaksonlar ve Latinler Latin alfabesini, Araplar Arap alfabesini kullanıyorlar. Batı Slavları Latin, Doğu ve Güney Slavları, Kiril alfabesini kullanıyorlar. Oysa Türkler dört farklı alfabe kullanmakta. Aynı alfabeyle okuyup, yazan Türk halkların alfabeleri de 1-1 aynı değil.
Doğu Türkistan’da yaşayan Türkler, Çin ve Arap alfabelerini kullanıyorlar. Çin’in Doğu Türkistan dışındaki eyaletlerinde yaşayan Türkler, sadece Çin alfabesini biliyorlar. Rusya Türkleri Kiril alfabesini kullanıyor. Afganistan ve İran Türkleri, Fars alfabesiyle okuyup, yazıyorlar. Irak ile Suriye Türkleri, Arap alfabesini kullanıyorlar. Kısaca Türklerin 175 milyonu Latin, 32 milyonu Kiril, 45 milyonu Arap, 73 milyonu Fars alfabesini kullanmaktadır. Bağımsız devletleri olmayan Türklerin ekseriyeti Latin alfabesini bilmiyor. Yani alfabe sorunumuz şu aşamada TDT’nın çözebileceği bir sorun değil. Ancak Yunus Emre Enstitüsünün ve TİKA’nın çalışmalarıyla, azınlık durumundaki Türklerden, alfabemizi bilenlerin sayısını arttırabiliriz.
Teşkilatın kültürel alanda yapması gereken en önemli faaliyet, ortak müfredat oluşturulmasıdır. Evlatlarımıza farklı Türk tarihi ve dili öğretiliyor. Her Türk halkının kendi tarihine ve şivesine öncelik vermesi makul ve anlaşılırdır. Fakat müşterek bir dil ve tarih algısı olması, millet bilincinin gelişmesi açısından şarttır. Anadolu çocukları Kazak, Kırgız ya da Özbek tarihleri hakkında hiçbir şey bilmezken, Kazak çocukları da Osmanlı’yı yeterince bilmiyor, öğrenemiyor.
Daha da kötüsü, gençliğin Türk kahramanlarıyla ilgili algıları birbirinin taban tabana zıttı. Bu eğitim ileride nifaka neden olur. Yıldırım’ı, Timur’u, Fatih’i, Uzun Hasan’ı, Şah İsmail’i ve Yavuz’u Türk milletinin müşterek önderleri haline getirmeliyiz. Türk devletleri bağımsızlığını elde edeli 33 yıl oldu. Ortak müfredata bugün geçmeyeceksek ne zaman geçeceğiz?
Milletler, ortak bayrakları ve alfabeleri olduğu için bütünleşmezler. Mısır, Suriye ve Yemen 1958 yılında Birleşik Arap Devletini kurdular. Irak, Ürdün ve Lübnan halklarının da katılmak istediği bu devlet, Nasır gibi karizmatik bir lideri olmasına rağmen, ekonomik entegrasyonu sağlayamadığından, dört yılı dolduramadan dağıldı. Bolivar kanlı bir kurtuluş savaşından sonra Birleşik Kolombiya Cumhuriyetini kurdu. Alfabenin, dilin, tarihin, kültürün ve bayrağın ortak olması, bu cumhuriyetin kısa sürede dağılmasına ve ondan fazla yeni devletin kurulmasına engel olamadı.
Komünizm yıkılınca yedi parçaya bölünen Yugoslavya’da halkın %85’den fazlası Slav ve Hıristiyan’dı. Sırbistan ve Karadağ’ın halkı aynıyken, Karadağ neden Sırbistan’dan ayrıldı? Çünkü Sırbistan halkı Rusya’ya yakın oysa Karadağlılar Avrupa’yla bütünleşmek istiyor. Refahı, zenginliği Avrupa’da görüyor. Sadece ekonomik entegrasyonu sağlayan milletler bütünleşebilir. Almanya bin yıldan uzun süre paramparçaydı. Bazen elli devlet vardı Alman topraklarında bazen dört yüz. Almanlar, gümrük birliği kurduktan sadece yirmi yıl sonra tek devlet altında birleşmiştiler.
Bişkek’teki, 11. Zirveydi. Henüz ekonomik alanda atılan ciddi hiçbir adım yok. Avrupalı şirketler Türkiye’ye mal satarken Türk cumhuriyetlerinin şirketlerinden, Ruslar Orta Asya’ya mal satarken Türkiye merkezli şirketlerden çok daha düşük vergi ödüyor. Türk devletleri birbirlerinin vatandaşlarına, Türk ülkelerinde üretilen ürünlere en ufak bir ayrıcalık yapmıyor.
Bir anda radikal adımlar atalım demiyorum, bir yerden başlamamız lazım diyorum. Türk devletleri birbirlerinden %10-%20 daha düşük gümrük vergisi alabilirler mesela. Türk devletleri birbirlerinin şirketlerinin yapacakları yatırımlara diğer yatırımlardan %10 daha fazla teşvik verseler ne kaybederiz?
Eğer değerlendirilebilirse, Türkiye ile Türkistan birbirilerini tamamlayan ekonomiler. Onlar enerji üretiyor, biz hem büyük tüketiciyiz hem de enerji koridoruyuz. Türkistan en büyük pamuk üreticilerinden, Türkiye tekstil sektöründe lider. Kazakistan dünyanın belli başlı buğday üreticisi. Türkiye unlu mamullerde Çin’den sonra ikinci büyük üretici. Fergana vadisinde GAP gibi entegre bir proje geliştirildiğinde rekolteyi üç kattan fazla arttırmak mümkün ama en ufak bir iş birliği yok. Türkiye turizmde uzmanlaştı. Başta Özbekistan, Türk ülkelerinde, büyük ama değerlendiremediğimiz bir potansiyel var. Bu liste uzayıp gider.
Büyük değişimler küçük adımlarla başlar. Atalarımız nerede hareket orada bereket demişler. Türk devletlerinin liderlerini, devlet adamlarını, ekonomik entegrasyona öncelik vermeye davet ediyorum.