Bilinen petrol rezervlerinin %75’i ve doğalgaz rezervlerinin %72’si Türkiye’yi çevreleyen Hazar Havzası, Orta Doğu ve Rusya’da bulunuyor. Enerji kaynakları açısından zengin bölgelerle, enerji ithalatı için her yıl trilyon dolardan fazla ödeme yapan Avrupa arasında olması, ülkemizi köprü haline getiriyor. Bu nedenle Ankara; Hazar ve Orta Doğu enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını, başka bir ifadeyle “Doğu-Batı Enerji Koridoru” olmayı hedefliyor.

     Türkiye, devreye giren BTC, TANAP, TAP, Mavi Akım, Türk Akımı, İran- Türkiye doğalgaz hattı ve Şahdeniz projeleri sayesinde, Doğu-Batı Enerji Koridoru olma yönünde hayli mesafe aldı. Türkiye-Yunanistan-İtalya doğalgaz hattı, Doğu Akdeniz-Türkiye doğalgaz hattı, Irak-Türkiye petrol ve doğalgaz nakil hatları ve en önemlisi Hazar geçişli nakil hatları projeleri gerçekleşirse ülkemiz, “Doğu-Batı Enerji Koridoru” olmasının yanında, “Kuzey-Güney Enerji Koridoru” olmaya da adaydır. BOTAŞ’ın Ocak 2023’te Bulgaristan’la, Ağustos 2023’te Macaristan’la yaptığı doğalgaz satım anlaşmaları Türkiye’nin pozisyonunu güçlendirdi. Macaristan’la yapılan anlaşma, komşu olmadığımız bir memleketle yapılan ilk mukavele olduğundan ayrıca ehemmiyetlidir.

     Bu hamleler önemlidir ama Türkiye, sadece enerji koridoru pozisyonuyla yetinemez, yetinmemelidir. Zira bu pozisyonla sınırlı kalmak, Türkiye’nin sadece geçiş ücreti kazanmaya ve nispeten düşük fiyattan enerji almaya razı olması ve Türk ülkelerinin enerji rezervlerini ham olarak yani minimum fiyatla satmaya devam etmesi demektir. Türkiye, TERMİNAL ÜLKE olma hedefini benimseyerek, türev ürünler üretebilirse, enerji sektöründeki başat oyunculardan biri olur. Enerji koridoru olmanın yanında terminal ülke olabilirsek hem enerji jeopolitiğinde vaz geçilmez oluruz hem de gelirlerimiz katlanarak artar.

     Stratejik geçiş ülkesi olan Türkiye, aynı zamanda büyük bir enerji pazarıdır. Bu nedenle petrol ve doğalgaz ithalatında kaynak çeşitliliği, arz güvenliği ve sürekliliğinin sağlanması açısından, geniş kapsamlı enerji taşıma projelerinin geliştirilmesi Türkiye için fevkalade önemlidir. Türkiye mevcut boru hatlarının yanında, yeni projeleri de hayata geçirebilirse, yakın gelecekte, “terminal ülke” ve AB ülkelerini enerji krizinden kurtaracak kilit ülke konumuna gelebilir.

     Türkiye’nin enerji politikalarını anlamak için öncelikle, enerjinin ülkemiz açısından taşıdığı önemi bilmeliyiz. Süratli büyüyen enerji pazarlarından olan Türkiye, son yıllarda enerji sektörünün her alanında, hızlı artan talep problemiyle karşı karşıyadır. Son dönemde yapılan tahminler, önümüzdeki süreçte enerji talebinin yılda %6-8 aralığında artacağını göstermektedir. Bu durum enerji temininde kaynak çeşitliliğine gidilmesini zorunlu kılmaktadır. Bunu sağlamak amacıyla yerel kaynaklardan daha fazla enerji temin edebilmek için yoğun çalışmalar yapılıyor olsa da hali hazırda enerji ihtiyacımızın çoğunu ithal ediyoruz.

     Türkiye’de hidrokarbon kullanımı, dünya ortalaması civarındayken, son yıllarda, doğalgaz kullanımında yaşanan artış nedeniyle ortalamanın üzerine çıkıldı. Yıldan yıla oynamalar olmakla birlikte, enerji ihtiyacımızın %30’unu petrolden, %30 kadarını doğalgazdan sağlıyoruz. Tüketilen doğalgazın %95’ini ve petrolün %90’ını ithal ediyoruz. Yani birincil enerji tüketiminde ciddi oranda dışa bağımlıyız.

     Elektrik üretim tesislerimizin çoğunun hammadde olarak doğalgaz kullanması ülkemize ciddi ekonomik yükler getirmektedir. Son yıllarda güneş ve rüzgardan elde edilen enerji hacminin katlanarak artmasına rağmen hala potansiyelimizin çok altındayız. Akkuyu nükleer tesisi, stratejik bir adım fakat ikinci ve üçüncüsü en kısa sürede planlanmalı ve projelendirilmeli. Yerli doğalgaz ve petrol hacmini arttırma konusundaki çalışmalar kararlılıkla sürdürülmeli. Özellikle Doğu Akdeniz’de bulunan rezervlerin devreye alınması hem bölge ülkeleri hem de Avrupa için hayati önemde. Bu rezervler devreye alınabilirse, enerji diplomasisi açısından zafer kazanmış oluruz.

     Özetle, Ankara’nın enerji politikalarını; kaynakları çeşitlendirmek, arz güvenliğini sağlamak, bölgede önde gelen tüketim ve transit geçiş merkezi olmak gibi amaçlar etrafında şekillendirdiği görülmektedir. Petrol ile doğalgaz hatları sayesinde Türkiye, hem gelecekteki enerji ihtiyacını giderme yolunda stratejik adımlar attı hem de uluslararası petrol pazarında transit ülke konumuna geldi. 

     Türkiye ile Türk ülkeleri arasındaki ticari ilişkilere bakıldığında, Azerbaycan dışında, istenilen seviyenin yakalanamadığı görülür. İlişkiler gelişmekte ama ticaret hacmi hedeflenenin altında kalmaktadır. Türk ülkeleri mevcut paradigmayı değiştirecek adımlar atmalıdır. Bu adımlar, Zengezur koridorunun en kısa sürede demiryolu da içerecek şekilde hayata geçirilmesi, Don ve Volga kanalı vasıtasıyla Türk ülkelerinin uluslararası pazarlara suyoluyla ulaşmasının sağlanması ve Hazar geçişli petrol ve doğalgaz nakil hatlarının devreye alınmasıdır.

     Nakil hatlarıyla eş zamanlı olarak Star Petrol Rafinerisi örnek alınarak rafineri yapılmalıdır. Zira Ankara enerji koridoru olmanın yanında, enerji üreticisi, yani ‘’terminal ülke’’ olmayı hedeflemelidir. Star rafinerisi bu hedefe ulaşmak için atılan stratejik bir adım. Star sayesinde Azerbaycan, petrolünü üretilen ürüne göre değişmekle birlikte, üç-dört kat yüksek bedelle satıyor. Oysa diğer Türk ülkeleri hem gazlarını hem de petrollerini ham olarak yani en düşük fiyatla satıyorlar.

     Azerbaycan, rafineri yatırımının yanında SOCAR markasıyla akaryakıt sektörüne girdi. Akaryakıt fiyatları ham petrolün yaklaşık olarak dört katı. SOCAR kısa sürede çok sayıda ülkede ya pazar lideri (Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Moldavya) ya da başlıca oyunculardan (Rusya, Romanya, Türkiye) biri oldu. 

     Hazar geçişli hatlarla eş zamanlı olarak üretici ülkelerle ortak rafineri, akaryakıt ve gaz sıvılaştırma tesisleri yapılması halinde, üretilecek ürünler katma değerli yani yüksek fiyatlarla satılacağından Türk ülkelerinin gelirleri katlayarak artar. Nakil hatları ve rafineri yatırımları sayesinde Azerbaycan ve Türkiye ekonomik açıdan bütünleşti. Bahse konu yatırımlar yapıldığında Türk dünyası bütünleşir. Aynı zamanda Türkiye, ‘’koridor ülke’’ konumundan ‘’terminal ülke’’ pozisyonuna yükselir.