Devlet Bey, MHP grup toplantısında bundan sonra takip edilecek yolun çerçevesini belirledi. ‘’Terörist başı Dem Partinin grup toplantısına katılsın ve PKK’yı lağıv ettiğini ilan etsin’’ ifadesi, çerçevenin tam manasıyla anlaşılamamasına daha doğrusu gözden kaçırılmasına neden oldu.

       Devlet Beyin sadece kurmaylarıyla ya da Tayyip Beyle görüşerek bu konuşmayı yaptığını düşünmüyorum. MİT görevlilerinin ve askeri yetkililerin, iktidarın bilgisi dahilinde terörist başıyla uzlaştıkları ve bu uzlaşma sonrasında bir devlet projesinin başlatıldığı kanaatindeyim.

       Öncelikle önümüzdeki dönemde Kandil ve Edirne muhatap alınmayacak. Onlardan terörist başının aldığı ve deklare ettiği kararlara kayıtsız şartsız uymaları beklenecek. Uymayanlar barışı istememekle itham edilerek tasfiye edilecek.  Çok muhatabın olduğu bir süreci idare etmenin ne kadar zor olduğu görüldü.

       Hatırlar mısınız bilmem, yerel seçimlerden önce düzenlenen bir mitingde Tayyip Bey, ‘’Edirne’deki, İmralı’ya da hesap verecek’’ demişti. Tayyip Bey, evvelki haftaki grup toplantısında, MHP liderinin cumhur ittifakı adına konuştuğunu vurguladıktan sonra, yıl dönümü olmasını vesile ederek, ‘’Kobani olaylarından hüküm giyenlerin cezalarını çekeceklerini’’ söylemesi Demirtaş’a gözdağı verilmesiydi. Özgür Özel’in Demirtaş’ı ziyaret etmesi, Tayyip Beye ‘’sürece destek vermemizde Demirtaş’ın da inisiyatif alması önemli’’ mesajını da içeren bir cevap.

       Devlet, Kobani olaylarından ve çözüm sürecinin başarısız olmasından Demirtaş’ı sorumlu tutuyor. Demirtaş’ın müdahalesi olmasaydı Kobani düşecek yani PYD-YPG yok olacaktı. Demirtaş ‘’Seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız’’ dediğinde PKK silah bırakmak üzereydi. Devlet, Demirtaş’ın bunları kendi inisiyatifiyle yapmadığı, ABD’nin kuklası olduğu kanaatinde. Demirtaş ancak biat ederse sürece dahil edilecek, özgürlüğüne kavuşacak ki dün yayınladığı mesaj bunun farkında olduğunu gösteriyor. Demirtaş mesajında, terörist başına sorgusuz sualsiz bağlı olduğunu ilan ederek, herkesi aynı şekilde hareket etmeye davet etti.

       Dünkü konuşmaya kadar beklenti PKK’nın silah bırakmasıydı. Devlet Bey bunun yeterli olmadığını örgütün lağıv edilmesi gerektiğini ifade etti. İkisi arasında ne fark var denilebilir? Çok büyük fark var. Örgütün silah bırakması, Kandildeki teröristlerin Norveç veya Erbil’e yerleşerek örgütü ve yan örgütleri yönetmeye devam etmesi demek. Örgütün tasfiye edilmesi, Kandildekilerin emekli olarak Norveç veya Erbil’e yerleşmeleri yani hiçbir ağırlıklarının kalmaması demek. Başta Dem Parti, Avrupa yapılanmaları ve YPG-PYD olmak üzere yan örgütlerin, devletin kontrolündeki Öcalan’ın emrine girmesi demek.

       En kısa sürede terörist başına uygulanan tecridin kaldırılacağını ve Öcalan’ın PKK’yı tasfiye ettiğini ilan edeceği bir mektubun kamuoyuna duyurulacağını düşünüyorum. Kandil’in terörist başına açıktan itiraz etmesi çok zor. Hala her fırsatta ‘’Apo’suz hayat mümkün değil’’ diyorlar. Eğitimi sürecini bitiren teröristler, ellerini Öcalan’ın kitaplarının üzerine koyup, örgüte sadık kalacaklarına yemin ediyorlar. Sadece ‘’Liderimiz esir olduğundan bu mektubu yazdı’’ diyebilirler. Umut hakkı bu itirazı geçersiz kılmak için ortaya atıldı.  

       Terörist başının mektubu yayınlanana kadar PKK, üstlenmeyeceği terör eylemleri yapabilir. Zira Öcalan’ın çağrısına açıktan tavır almaları zor olduğundan süreci sabote etmeye yönelebilirler. Başka terör örgütleri ve istihbarat kuruluşları da PKK’yı adres gösteren eylemler yapabilir. Örgüt içindeki farklı devletlerin yönlendirdiği klikler de terör faaliyetlerinde bulunabilir. Zira diğer devletler, Türkiye’ye karşı her zaman kullanabileceği PKK’nın lağıv edilmesini veya silah bırakmasını istemez.

       PKK, Öcalan’a rağmen lağıv edilmezse örgütten büyük kopmalar olur. Zaten Kandil ve Gara’ ya sıkışmış olan PKK, Dem Parti tabanının nazarında da meşruiyetini yitirir. Hiçbir ağırlığı kalmaz.

       ‘’PKK bu kadar zayıflamışken bu adımların atılmasına neden ihtiyaç duyuldu?’’ diye sorulabilir. Devlet %10-12 dolayında olan Dem tabanını kazanmak ve Türkiye ile bütünleştirmek istiyor. Ankara, yakın gelecekte Orta Doğu’da rejimlerin yıkılacağını ve haritaların değişeceğini ön görüyor. Hem bu nedenle hem de devletimizden duygusal olarak kopan Kürt vatandaşlarımızı kazanmak amacıyla dış Kürtler sahiplenilerek, yumuşak güç unsuruna dönüştürülecek. İran’da 15, Irak’ta 6, ve Suriye’de 4 milyon dolayında Kürt yaşıyor. Türkiye, Barzani ile kurduğuna benzer bir ilişkiyi diğer Kürt liderle de kuracak.

       Başka bir ifadeyle nasıl ki Boşnak vatandaşlarımız Bosna-Hersek’le ülkemiz arasında, Arnavut vatandaşlarımız Arnavutluk, Kosova ve Makedonya ile ülkemiz arasında köprüyse Kürt vatandaşlarımızda dış Kürtlerle aramızda köprü olacak. PKK, bu politikanın uygulanmasının önündeki en büyük engel.

       Devlet Bahçeli’nin bu çağrısından sonra Öcalan üzerine düşeni yapmazsa ya da terörist başı çağrı yapar ama PKK üst yönetimi gereğini yapmazsa devletin eli güçlenir. Bu alternatiflerden hangisi olursa olsun Dem Partiye destek olanların önemli bir kısmı taraf değiştirir.

       PKK’nın lağıv edilmesi, terörist başının ev hapsine çıkması, dağdaki teröristlerin pişmanlık yasasından yararlandırılmaları, infaz düzenlemesi yapılması ve örgüt önde gelenlerinin Erbil’e veya Norveç’e sürgüne gönderilmesi ilk aşamada tamamlanacak hamleler. Bunlardan sonra YPG-PYD gündeme gelecek. ABD ve AB, YPG ile yürütülecek sürece PKK’ya nazaran daha fazla müdahil olacaklar.

              Türkiye, YPG üst yönetiminin PKK üst yönetimi gibi sürgüne gitmesini, örgütün Türk ordusunun denetimine girmesini ve örgütün başına uygun göreceği isimlerin gelmesini isteyecektir. Kısaca YPG; Öcalan ve Barzani vasıtasıyla Özgür Suriye Ordusu gibi Türkiye’nin yönlendirebildiği bir silahlı güce dönüştürülmeye çalışılacak.