Çözüm sürecinde İmralı ile yapılan görüşmelerin en önemli gündem maddelerinden biri ‘vatandaşlık’- tanımının nasıl olacağıydı.

Öcalan ve onu tavaf etmeye koşanlar Türk milleti yok, Türkiye milleti var diyorlardı.

Bu orkestraya bazı AKP yöneticileri ve parti gazetecileri de katılmıştı.

O kadar şımarmışlardı ki, Hilal Kaplan, "Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın bayrağı var Kürtlerin de olmalı" diyordu. Bayrak, devlet olmanın alametidir. Yani devlet içinde devlet istiyorlardı.

Bugün de DEM Parti aynı talebi dile getiriyor.

DEM Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan bu haftaki grup toplantısında; "Türkiyelilik, tek çözüm yoludur" dedi.

Bazı kavramlar görüldüğü kadar masum değildir. Sebep olacağı sonuçlar da tahmin edilemeyecek kadar büyüktür. Özellikle anayasalar böyledir. Zira bir virgül, bir nokta, bir kelime o ülkenin kaderini, sistemini değiştirebilir. Gürcistan eski CB Şevardnadze, Sovyetlerin yıkılışını anlatırken; "Sovyetler bir kelime yüzünden yıkıldı" demişti, o kelime ‘glastnost'tu. Glasnost, yani açıklık. Türkiye milleti ifadesi de çok ağır sonuçlara neden olabilecek öyle bir kavram.

Türkiye milleti denildiğinde artık bir milletten değil, bir coğrafyada mukim farklı halklardan söz edilmiş olur. Türk gidince onunla ona ait olan başta Türkçe olmak üzere her şey gider.

Türkiye kavramı içine giren her topluluk, birey olarak değil grup olarak eşitiz, senin bayrağın varsa benim de olacak, senin millî marşın varsa benim de başka bir marşım var, sen Türkçe eğitim alıyorsan benim okullarımda başka dillerde eğitim olacak, sen kalabalık olduğun yeri, ben de kalabalık olduğum yeri yöneteceğiz, diyecek. Yani Türk'e ait her şey ülkenin geneline şamil olmaktan çıkıp bir bölgenin ayırıcı vasfı haline gelecek. Milletin olmadığı yerde kabileler vardır. Kabilelerin olduğu yerde birlik yok ayrılık vardır.

Yeni anayasa teraneleriyle hedeflenen de budur. Milliyetçilik, milleti korumanın ideolojisi, millî/ulus devlet onun devlet biçimi, demokrasi ise yönetim şeklidir. Birinin tasfiyesi bütün ötekilerin de tasfiyesidir. Kabileciliğin, etnik boğuşmaların olduğu yerde demokrasiyi yaşatmak zordur. Son yıllarda sistemli olarak Türkiye'ye yönlendirilen göç dalgalarının hedefi millî devlettir.

Onları amasız, fakatsız ülkeye kabul eden, karşı çıkanları suçlayanların hedefi de millî devlettir. Bu kampanyanın parçası olanlar, Türk milliyetçiliğini ırkçılık veya faşizm olarak nitelerken, etnik milliyetçilikleri insan hakkı olarak sunabiliyorlar. Yıllarca dilimiz yasaklandı diyerek ortalığı birbirine katanlar,  Diyarbakır'da sadece Kürtçe konuşulabilen bir kafeyi alkışlayabiliyorlar.

Mesela İstanbul’da sadece Türkçe konuşulabilen bir kafe açılsa, kıyamet kopar Türkiye ayağa kaldırılırdı. Bu çifte standart ve tek taraflı baskı ulussuzlaşmanın önündeki dirençleri kırmak için yapılıyor.

Bugün tehlikede olan, vatanın bütünlüğü, milletin birliğidir. Bu ülkede yaşayan halk Türkiye milleti değil, Türk milletidir. Bu kabileleşme kampanyasının, uyanmamakta direnenler için bir uyarıcı olmasını diliyorum. Unutmayın Türk'ün olmadığı yerde Türkiye de olmaz!