Bayar ilk ve orta öğreniminin akabinde, yani henüz 15-16 yaşlarındayken önce Bursa Reji idaresinde, sonra Ziraat ve Alman Orient bankalarında çalıştı. İş dünyasını, ticareti ve bankacılığı öğrendi. Kolej ve yüksek okul eğitimini çalışırken tamamladı. 1907 senesinde, İttihat ve Terakki Cemiyetine iştirak etti. Bayar’ın gözü gençliğinde de karadır; gönüllü olarak Hareket Ordusuna katılır. Bursa rehberliğine kadar yükseldiği cemiyetin partileşmesi üzerine, Bursa Katibi Mesulü (il sekreteri) oldu. O günkü parti hiyerarşisinde il başkanlığı pozisyonu olmadığından, il sekreteri bulunduğu şehirdeki en üst düzey yöneticiydi.
Başarılı olması üzerine, 1911 senesinde, aynı görevle, partinin bir türlü güçlenemediği İzmir’e tam yetkili olarak tayin edildi. İmparatorluğun ikinci büyük kenti olan İzmir, Selanik’in kaybının ardından, Osmanlının ticaret merkezi haline gelmişti. Bayar görevdeyken, İzmir’de onlarca okul açıldı, kooperatifçilik gelişti. Türkler ticarette söz sahibi oldu. Bayar, mütarekenin imzalanmasından sonra, İzmir’in işgali üzerine, ilk Reddi İlhak ve ilk Müdafaa-i Hukuk derneklerini kurdu. Bayar’ın kurduğu dernekler örnek alınarak memleketin her tarafında onlarca dernek açıldı.
Bayar, İtilafçıların iş başına gelmesi üzerine, dağa çıkarak, Yunanlara karşı Galip Hoca ismiyle çetecilik yapmaya başladı. Özellikle efeleri Yunan işgaline karşı örgütledi. Müftü olan babasından aldığı eğitim sayesinde dini konularda bilgiliydi. Hoca sıfatıyla köy köy gezdi, halka dinin işgale karşı direnmeyi emrettiğini anlattı. Aydın’ın kurtarılması için girişimlerde bulunsa da sonuç alamadı. Bayar’ın dağa çıktığı tarih, Atatürk’ün Filistin cephesinden İstanbul’a dönmesinden bile öncedir. Zaten dağlarda olan efeler dışında işgalcilerle savaşmak amacıyla dağa çıkan ilk mevki makam sahibi Türk, Bayar’dır. İşgalin savaşmadan sonlandırılamayacağını ilk kez tespit ve ifade edende odur.
1920 senesinde, Osmanlı Mebusan Meclisine Saruhan vekili olarak katıldı. İstanbul’un işgali üzerine Ankara’ya geçti. Ankara’ya geldiği andan itibaren Gazinin en yakın çalışma arkadaşlarından biri oldu. Celal Bey, 1924 yılında İş Bankası’nı kurmakla görevlendirilene kadar, farklı bakanlıklarda bakan olarak görev yaptı. Bayar Lozan’da ekonomiden sorumluydu. Ne İsmet Paşa nede Rıza Nur ekonomiden anlamazlardı. Kapitülasyonların kaldırılması, Osmanlının borçlarının indirim uygulanarak lira bazında taksitlendirilmesi ve borçların Osmanlı toprakları üzerinde kurulan devletlere paylaştırılması Celal beyin teklifi ve gayretiyle oldu.
İş Bankası kurulana dek batılılarda, Türkler banka kuramaz, işletemez, çalıştıramaz anlayışı hakimdi. Zira Türklerin kurduğu bankaların hepsi batmıştı. Celal Bey, çocuk yaşlarından itibaren ticari işlerin içinde olduğundan, farklı kademelerde bankacılık yaptığından ülkenin kalkınması için güçlü bir bankaya ihtiyaç olduğunun farkındaydı. Gazi’ye bu fikrini kabul ettirdi ve bankanın başına geçti. Hem özel sektörün oluşmasına destek veren hem de kamu yatırımları gerçekleştiren İş Bankası, ilk yıllarında kurulan bütün tesislere ya ortaktır ya da kredi vermiştir. Atatürk’ün ilk döneminde banka, hükümet kadar önemliydi. Hükümetçiler ve bankacılar rekabet halindeydi.
Bayar, İş Bankasında son derece başarılı olması üzerine, 1932 yılında, İktisat Vekili olarak atandı. Gazi, uyguladığı ekonomi politikalarını beğenmediği İnönü’yü başarısız buluyordu. Bayar’ı yeni görevine atarken söylediği ‘’Bunalıyorum, çocuk çok bunalıyorum. Büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum.’’ cümlesi Gazinin ruh halini yansıtır. İnönü, devletçiydi. Sovyet modelinin örnek alınmasını istiyordu. Bayar serbest piyasaya inanıyordu. Liberal ekonomiden yanaydı. Kamu, ekonomiye ancak düzenleyici olarak katılabilirdi. Özel sektörün faaliyet göstermediği alanlarda yatırımlar yapabilir, sanayi tesisleri kurabilirdi.
Bayar hem İş Bankasında hem de bakanken Frederick List’in korumacı ve kalkınmacı politikalarını başarıyla uyguladı. Birinci beş yıllık planı hazırladı. Plan hedefleri dört senede gerçekleştirildi. Etibank, Denizbank ve Sümerbank memlekete kazandırıldı. Başarılı olması üzerine başbakan olarak atandı. Atatürk’ün vefatı üzerine İnönü, Bayar’ın desteğiyle cumhurbaşkanı oldu. Atatürk’ün cumhurbaşkanı kendisinin başbakan olduğu dönemde yapılan işlerle ilgili soruşturmalar açılması ve Denizci Bank soruşturmasında oğlunun isminin geçmesi üzerine görevinden istifa etti. Daha sonra aklanacak olan Refii Bayar gözaltındayken, resmi açıklamaya göre kalp krizi geçirerek, yaygın kanaate göre gördüğü işkence sebebiyle vefat etti.
Bayar’ın, Atatürk’ün vefatından sonra elinde imkan varken ve başbakanken, cumhurbaşkanlığı görevine talip olmayarak, İnönü’yü desteklemesi dikkate değerdir. Bayar’ın İnönü’ye karşı olan bakan arkadaşlarına rağmen İnönü’den yana tavrı alması, on beş yıl önce kurulmuş olan genç cumhuriyette ikilik çıkmasını ve iç mücadele yaşanmasını engelledi.
Bayar başında olmasaydı, DP başarılı olamazdı. Bayar, muhalefetteyken, İnönü’yü çok iyi tanıdığından, doğru hamleler yaptı. Ne CHP’nin güdümüne girdi ne de aşırıların telkinlerine uyup insanları sokaklara döktü. İnönü’yü demokratikleşmeye ve milleti rahatlatacak düzenlemeler yapmaya mecbur bıraktı. En önemli hizmetlerinden biri, Menderes’i keşfederek, milletle bütünleştirmesidir. DP iktidara geldiğinde mensupları heyecanlıydı, kararlıydı ama tecrübesizdi. Bayar ise son derece tecrübeliydi. 1920’den beri aralıksız vekildi. Yıllarca İş Bankası genel müdürlüğü, bakanlık ve başbakanlık yapmıştı. Onlarca sanayi tesisi kurmuştu.
Bayar samimi bir Müslüman, Atatürk’ü referans alan bir Türk milliyetçisiydi. DP iktidarının ilk kararı ezanın asli haline dönüştürülmesi, ikinci kararı Anıtkabir’in inşaatına başlanmasıydı. İhtilalden önceki dönemde başta Menderes olmak üzere arkadaşlarını defalarca ikaz etti, sert tedbirler almayı tavsiye etti. Fakat ikna edemedi. Yassıada zulüm mahkemesi, Celal Beyi idama mahkum etti. Ceza yaş haddinden müebbet hapse çevrildi. Bayar, cezaevindeyken dahi demokratlara meşruiyetten ayrılmamalarını tavsiye etti. Celal Bey hizmetlerini Yassıada’dan sonra da devam ettirdi. Sağduyunun sesi oldu. 1960’ların ikinci yarısından itibaren komünizm tehlikesinin giderek arttığını ve SSCB’nin Türkiye’de devrim yapmayı planladığını her fırsatta ifade etti.
27 Mayıs Anayasasına göre atandığı tabii senatörlükten, ‘’Milletimin bana vermediği hiçbir vazifeyi yapamam.’’ diyerek istifa etti. 12 Mart Muhtırası verildiğinde, AP ve Demirel’le mücadele halinde olmasına rağmen, demokrasiden yana tavır aldı. 1975 senesinde, Demokratik Partililerin AP’ye dönmesine yani merkez sağda birliğin tesis edilmesine ve milliyetçi cephe hükümetlerinin kurulmasına öncülük etti.
Bayar, merkez sağın; serbest piyasacı, karma ekonomiden yana, sanayileşmeye ve tarımda modernleşmeye önem veren kodlarını oluşturan kişidir. Devlet eksenli milliyetçiliğin yerine millet eksenli milliyetçiliği savundu. Devleti milletle kaynaştırmak ilk hedefiydi. Devleti milletin hizmetkarı gören anlayışı nedeniyle devletlular tarafından hiç sevilmedi, yadırgandı. Atatürk’ü cumhuriyetimizi kuran büyük bir kahraman olarak gören ama aynı zamanda Osmanlının torunu olmaktan iftihar eden tarih anlayışını, inançlara ve yaşam tarzlarına saygılı laiklik felsefesini merkez sağa mal eden Bayar’ın önemi maalesef yeterince anlaşılmış ve hakkı teslim edilmiş değildir. Fatihalarımızı esirgemeyelim.