Siyasetçi, toplumsal tepkilere duyarlı olur.Bu tepkilerin kitlesel veya marjinal olup olmadığına bakmaz, anlamaya çalışır.Az da, çok da birdir çünkü.
Bir siyasetçi," Vız gelir tırıs gider" demeye başladığı an, halktan kopmaya başlamış, kibrine mağlup olmuş demektir.
Bugün yaşadığımız siyasetin temelinde de kibir vardır. Otokrasi, kibir ve dizginsiz ihtirastan doğar. Ben her şeyi bilirim, ben ekonomistim, benim gibi bir adam da eleştirilir mi, gibi söz ve anlayışlar böyle düşünen siyasetçiyi adım adım tiranlığa götürür.
Dikkat edin, hiç bir tiran eleştiriden hoşlanmaz, onu bir hakaret gibi görür. Tiranlık potansiyeli taşıyanlar da eleştiriden hoşlanmazlar. Şayet yolun başında uyarılmaz ve bir nefis muhasebesi yapmazlarsa dönüşü olmayan bir yola girerler.
Eleştiri ,haklı bir nedene dayanıyor, yıpratma, denklem dışına itme amacı taşımıyorsa güzel bir şeydir. Göremediklerimizi, bazen de ısrarla görmek istemediklerimizi gösterir bize.Yola çıkarken eksiklerimizi, gediklerimizi kapatmaya yardım eder.Akıllı siyasetçiler ondan yararlanır. "Vız gelir, tırıs gider" dediniz mi, ben bana yeterim, kimsenin aklına ihtiyacım yok demiş olursunuz. Oysa hepimizi başkalarının aklına ihtiyacı vardır. Hele siyasetçilerin, toplumun önünde olanların daha çok vardır. Çünkü bir insan hem ekonomist, hem güvenlikçi, hem sosyolog, hem psikolog hem tarihçi, hem diplomat vb. olamaz. Ülke yönetmek için çoklu perspektif ve çoklu bilgiye ihtiyaç vardır. Ben bilirim, hiç bir eksiğim, nakisem yoktur düşüncesi siyasetçiyi de, halkı da felakete sürükler.
Ülke ciddi bir türbülanstan geçiyor. Hepimiz savruluyoruz. Bu uçağı usta bir pilotun piste indirmesi, bu türbülansın daha büyük bir felakete dönüşmesini engellemesi gerekiyor.
Altı parti ve lider bunun için bir araya geldiler. Akşener ve Kılıçdaroğlu oy potansiyeli küçük partileri küçümsemediler. Her oyun bu mücadelede değerini bildikleri için çerçeveyi mümkün olduğu kadar geniş tutmaya çalıştılar. Bugün anketler muhalefete işaret ediyor, körlenen umutların dirilmesine vesile oluyorsa işte bu basiretli tutum yüzündendir.
Bu altı lider daha Cumhurbaşkanı adaylarını açıklamadılar. Sadece kriterlerini söylediler. Bunlar da seçimi kazanacak, riske atmayacak bir aday olması ve parlamenter sisteme geçişte herhangi bir ego barikatı oluşturmamasıdır. Daha ortada bu işi belirleme mevkiinde olanların bir kararı yokken, rol kapmaya çalışmak da yanlıştır.Doğru olan her potansiyel adayın hırs yapmadan beklemesi, çıkacak ortak karara uymasıdır. Ortada hiç bir şey yokken bir adım öne geçmeye çalışmak, altılı iradeye şimdiden ipotek koymaya çalışmaktır. Derdimiz, şu veya bu kişinin ihtiraslarını tatmin etmek değil, öncelikle bu yönetimden kurtulmaktır.
Türkiye'nin yeni bir yönetime, yeni bir anlayışa ihtiyacı var.Bu mücadele ikinci bir otokrat çıkarmanın aracı olamaz.Tek adam siyasetinin bir ülkeyi nasıl krize soktuğunu, nasıl yönetilemez hale getirdiğini hep beraber gördük. İktidarın ayakta kalabilmek için tek şansı, altılı masada ihtilaf çıkarmak ve bazılarının ihtiraslarını kamçılayarak uzlaşma zeminini ortadan kaldırmaktır. Muhtemel adayları yıpratmaya yönelik kampanyaları da gözden ırak tutmamak gerekir.
Daha dikkatli, daha özenli, daha mütevazı siyaset yapmanın gerektiği bir döneme giriyoruz. Vatandaşın duyarlılıklarını dikkate almayanlar, vatandaşı kaybetmeye kendi itibarlarından yemeye başlarlar.
Bu millet yirmi yıldır kendini aşağılayan,Erdoğan'ın çanak yalayıcılığını yapan, her milli sesi bastırmaya çalışan gazeteci müsveddelerinden bıktı.Onlardan medet ummak, bu milletin 20 yıllık çilesi, ıstırabı, ezginliği ile dalga geçmektir. Millete ve hukuka hesap vermesi gerekenlerle yola çıkanın yolu, milletten ayrılır. Bizden dostça bir hatırlatma, gerisi herkesin kendine kalmış.