Adaleti genel bir prensip ve gereklilik olarak tartışmıyoruz, olaylar, kişiler düzeyinde tartışıyoruz. Son bir kaç hafta içinde yapılan ve adalet mekanizmasını hedef alan tartışmalara baktığımızda bu gerçeği bütün çıplaklığı ile görmek mümkün.
Önce Gezi ve Kavala üzerinden yargının geldiği durum konuşuldu, şimdi Canan Kaftancıoğlu'na verilen ceza üzerinden konuşuyoruz.
"Bunun ne zararı var" diyenler çıkabilir. Çok zararı var, en başta adalet arayışının genelleşmesine, topluma mal olmasına mani oluyor. Kavala üzerinden veya Kaftancıoğlu üzerinden adaleti konuşmak bu kişilerle ideolojik olarak mesafeli olanları sürecin dışına itiyor. Bu kişilere verilen cezaları tepki ile karşılayanlar kadar alkışla karşılayanlar var çünkü.
Doğru olan, adaleti kişi ve olaylardan bağımsız olarak ele almak ve toplumun mümkün olan en geniş kesimini bu işe dahil etmektir. Somut örnekleri bu ihtiyacın varlığını göstermenin gereği olarak görenler olabilir. Lakin aşırı kutuplaşmış toplumlarda, bazı somut ve güncel örnekler tam tersi sonuçlar doğurabiliyor.
Ayrıca şu gerçeği de unutmamak lazım, siyasi davalarda verilen siyasi kararlar siyasi sonuçlar almak içindir. Gezi ve Kaftancıoğlu davalarını, hedeflenen siyasi sonuçlardan bağımsız ele almak mümkün değildir. Bu sonuçların ne olduğunu anlamak için uzun analizlere ihtiyaç yok. Kavala' da, Kaftancıoğlu' da sol çevrede yer alan isimler. Kaftancıoğlu İstanbul CHP il başkanı ama aynı zamanda HDP siyasetine de yakın bir isim. Kavala'da farklı değil, Çözüm Sürecinde HDP milletvekilleri ile Öcalan'a selam yollayan, etnikçilikle ilgili organizasyonlara destek olan bir isim. Yani bu iki isim üzerinden adalet aramanın, bu kişilerin arkasına dizilerek resim vermenin bir de HDP gölgesi taşımak gibi bir riski var. Bu mahkumiyet kararının siyasi hedefinin muhalefetle ilgili böyle bir imaj yaratmak olduğu düşünülebilir. İşte bunun için adalet arayışlarının olaylar ve kişilerden bağımsız olarak ele alınması gerekir.
Çünkü bu herkesin sorunu, bugün darbe davalarının bir kısmında, KHK ile işinden gücünden edilenlerin uğradığı muamelede adaletin varlığından söz edilebilir mi? Meseleye bu davalar çerçevesinde yaklaştığınızda da FETÖ'cü ilan edilme riskiniz var. Zira bu ülkede önce basın ele geçirildi, sonra da onun üzerinden bütün kurumlar tek tek partileştirilerek siyasetin emrine sokuldu. Artık kurumların bir çoğu devlet ve millete değil, bir kişi ve partinin çıkarlarına çalışıyor.Öyle ki, parti militanı gibi davranan, AKP il başkanları ile mahalle toplantıları yapan valiler var.
Düne kadar tek parti döneminde valilerin aynı zamanda CHP il başkanı olmasını eleştirenler, şimdi;" ne var bunda CHP' de yapmıştı" diyerek dün şikayet ettikleri uygulamaların daha kötüsü ile parti valiliğini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. CHP'nin yaptığı doğruyduysa niye bu kadar CHP'yi eleştirdiniz? Kaldı ki bugün yapılan dün CHP'nin yaptığından çok daha vahimdir. Tek parti döneminde adı üzerinde çok parti değil, tek parti vardı. Tek bir partinin olduğu bir ülkede -öteki parti veya partiler olmadığı için- valilerin de partili olması çok sırıtan bir durum değildi. Nihayetinde herkes o tek partiden sayılıyordu. Ama çok partili bir rejimde, kamu görevlilerinin parti militanı gibi davranması vatandaşın bir kısmına devleti yapancılaştırmak, onun karşıtı haline getirmektir. Tek parti döneminde görünüşte de olsa herkes tek partilidir, kamu görevlilerinin herkesin mensubu olduğu partiden olması bugünkü kadar yıpratıcı olmaz.Bugün durum çok farklıdır ve çok partili bir politik hayat için tek parti uygulamaları asla örnek olamaz!
Evet, bugün çok ciddi bir adalet sorunu var.Yargı bağımsız değil, yasalar eşit uygulanmıyor, bazıları için suç olan diğer bazıları için fazilet olabiliyor. Tek adam aynı zamanda baş yargıç sayıldığı için yargıçlar yasalardan çok baş yargıça bakıyor.Böyle olunca da siyaset, hukukun üstüne çıkıp, ona galebe çalıyor.
Bilindiği gibi, adaleti sembolize eden-adalet perisinin- gözleri bağlıdır. Niçin? hakim kişiye göre değil, suça göre karar versin, karşısındakinin kim olduğuna bakmasın diye. İktidar, adalet perisinin gözündeki bağı çıkarmış, suça göre değil, bizden /ondan olmasına göre yargılama yap demiştir.Önce adalet perisinin gözlerini bağlamak, suçluyu değil, suçu görmesini sağlamak gerekir. Aynı şey adalet arayanlar için de geçerlidir, adaleti kişi ve olaylardan bağımsız olarak ele alıp,toplumsal bir ihtiyaç olarak ortaya koymak gerekir. Bu arayışın Kavala, Kaftancıoğlu, veya Gezi üzerinden dillendirilmesi, en çok iktidarın işine yarar, bu hem bütün bir muhalefeti bu kişi ve olaylarla özdeşleştirme imkanı verir, hem de adalet ihtiyacının arkasındaki toplumsal desteği zayıflatır.