Tarihi olaylar için aceleci yorumlar yapmak yanlış sonuçlara götürür.

Esat’ın düşmesine sevinenler, bir anda Esat’la görüşülmesini savunanları Esat’çı ilan ettiler. Seydnaya hapishanesindeki işkencecilerin suç ortağı haline getirdiler. Oysa iki hafta öncesine kadar Esat’la görüşebilmek için çalmadık kapı bırakmayan bu iktidardı. Erdoğan, Esat için “Uzattığımız eli tutmadı” derken bu gerçeğe işaret ediyordu. Hakan Fidan defalarca Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu ifade etti.

Bunu söyleyenler Esat’çı mı oldular?

Hayır,

Kimse Esat’çı değil.

Esat’la görüşülmesini isteyenler - ki ben de onlardandım-Türkiye’nin çıkarlarını kalmasında gördükleri, Suriye’nin parçalanmasının Türkiye’ye maliyetini hesap edemedikleri için diyorlardı. Her ülke vatandaşının önceliği, kendi ülkesinin menfaatlerini düşünmektir. Suriyeliler mutlu olmalı, Esat’ın ceberut yönetiminden kurtulmalı ama bu Türkiye’ye de yeni tehditler getirmemeliydi.

Geldiğimiz noktada bu gelişmenin Türkiye’ye getireceklerini götüreceklerini hesap etmek zorundayız.
Düne kadar milli mücadelenin varlığını kabul etmeyenler, İngilizler niçin İstanbul’dan çekildi diye çirkin imalarda bulunanlar, birkaç günde 3/5 bin kişinin bu çapta bir toprak parçasını nasıl ele geçirebildiğini hiç sorgulamıyor. Üstelik bunu büyük bir devrim olarak niteleyenler var.

Devrim, ancak büyük bir dönüşüm söz konusu olduğunda gerçek olur. Bu, uzun vadeli bir planın parça parça gerçekleşmesidir.
ABD ve Batı’nın terör örgütü ilan ettiği HTŞ elini kolunu sallayarak Şam’a giriyor, ona terör örgütü diyen ülkelerin sesi çıkmıyor. İsrail kendince önemli gördüğü yerleri bombalıyor, HTŞ tepki vermiyor. Esat Suriye’den çıkarılıyor ama Suriye’nin üçte birinde despot bir yapı kuran PKK/ YPG yerinde duruyor. Sadece kontrolündeki Münbiç’i yine neredeyse çatışmadan bırakıyor. Esat’ın bakanlarına dokunulmuyor. Belli ki önceden her grubun alanı/ görevi belirlenmiş. Münbiç HTŞ’ye, Fırat’ın doğusu PKK’ya bırakılmış.

Projenin sahibi belli, ABD ve İsrail. BOP’un hedeflerinden biri Suriye’nin parçalanmasıydı. Bundan sonra Suriye’nin toprak bütünlüğü hayaldir. İsrail’in etrafında onu tehdit edebilecek hiçbir güç bırakılmadı. Bundan sonra Türkiye ve İran için Kürt kartının devreye sokulması gelecek. Suriye’deki PKK yapılanması buradakiler için hep -özendirici ve kışkırtıcı- bir örnek olacaktır. Suriye’den özerklik alan bir PKK, aynısını burada da yapmak isteyecektir. Zaten PKK manifestosu da Büyük Kürdistan’ı hedeflemiyor mu? Daha fol yok yumurta yokken bunu hedefleyen bir örgüt, Suriye’de, Irak’ta özerk alanlara kavuşmuşken, konjonktürün müsait olduğu böyle bir dönemde niçin hedeflerinden vazgeçsin? Zaten TBMM’de DEM’li her konuşmacı sayın Apo ile başlayıp onunla sözünü bitirmiyor mu. Üstelik milliyetçiyim diyenlerden alkış bile alıyor.

Bizde sevinç naraları atanların çoğu, İslam’ı bir sarık ve cübbeden ibaret gören din cahilleridir. Colani’nin sarığı /sakalı desteklemek için onlara yetiyor. Bu tip hareketler kisveleriyle değil, eylemleri ile değerlendirilir. Bütün terör örgütleri demir yumrukla ve tek irade ile yönetilir. Terör örgütleri çok sesliliğe kapalıdır. Kuracakları yönetim biçimi de bu kültüre göre olur. Mesela PKK ideolojisinden asla demokratik bir yönetim çıkmaz, çıksa çıksa bir Marksist diktatörlük çıkar. Bu bakımdan Suriye’de Esat’ın gitmesi ile her şeyin düzeleceğini sanmak hem acelecilik hem de ham hayaldir. Parçalı yapısıyla hep İsrail’in kabarık iştahının hedefinde olacaktır. Nitekim şimdiden Suriye’nin güneyinde bazı bölgeler işgal edilmiştir.

Türkiye adına bir zaferden bahsedebilmek için Suriye’nin toprak bütünlüğü ve üniter yapısının korunması şarttır. Bu olmuyorsa Hatay’ın anavatana katılmasındaki yol izlenerek Halep’in Türkiye’ye ilhakı saplanmalıdır.

Fakat belli ki bu ihtimal şimdilik mümkün değildir. Yine belli ki bu plandan İktidarın haberi vardır. Bahçeli’nin Apo’yu meclise davet etmesi de bu planın bir parçasıdır. Pazarlıklarda Öcalan’ın serbest bırakılması, sınırımızdaki PKK yapılanması da vardır. Zafer naraları yersiz ve zamansızdır.

Bu sarığa, sakala, cübbeye sarılı BOP’tur.

Bir toplumu bu tip operasyonlara ikna etmenin yolu ondan görünmek, onun değerlerini, kutsallarını, sembollerini kullanmaktır.

HTŞ üzerinden yapılan da budur!