Muhalefet partilerinin yerinde olsam bu başlığı yerel seçimlerin sloganı yapardım. Vatandaş, iktidar partisinin kibrinden,nobranlığından,pervasızlığından rahatsız. Yapılan yanlışları görüyor ve içten içe iktidar partisine iyi bir ders vermenin gerekliliğine inanıyor.
Nitekim, yapılan kamuoyu araştırmalarında AKP'nin oyu yüzde 35'in altına inmiş görünüyor. MHP ile ittifakın nedeni de bu. İktidarın meşruiyetini tartışılır hale getirecek bir sonuçtan ittifak yoluyla kurtulmak.
Aslında, AKP tek başına iktidar olma imkanını çok önceden yitirdi. 24 Haziran seçimlerinde de ittifaka rağmen tek başına meclis çoğunluğunu ele geçiremedi. Yasaları ancak MHP'nin desteği ile meclisten geçirebiliyor. Yani koltuk değnekleri ile ayakta duruyor.
Bu durumdan kurtulmak için İYİ parti üzerinde oyunlar oynanacağını seçimin hemen ertesinde yazmıştım. Yerel seçimlerde, muhalefet açısından iyi bir sonuç ortaya çıkmadığı takdirde İYİ partinin meclis grubu üzerinde operasyonlar yoğunlaşacaktır. Onun için İYİ partinin önce kendi iç tesanütünü sağlaması, kaçan oylarını geri getirecek politikalar üretmesi, tabanı ile yönetimi arasında bir güven ilişkisi kurması şarttır.
Bu kadar açığı, bu kadar yanlışı olan bir iktidarla mücadele edilemiyorsa, muhalefetin dönüp kendine bakması gerekir.. Düşünebiliyor musunuz, yolsuzlukları tespit eden ve bir gün hesabını vermemek için bunları rapor eden Sayıştay görevlileri tek tek görevden alınıyor. Rüşvet,hırsızlık artık örtülemez hale geldi. Tek adam düzenine geçildiğinden beri devlet her yönü ile çöktü. Kurumlar işlevsizleştirildi. Bu asla dünyada örneklerini gördüğümüz Başkanlık sistemi değil. Mesela ABD'de Başkanın yakınları,akrabaları asla bakan olamaz.En fazla saraya danışman olabilirler. Nitekim,Trump'ta kızı Ivanka'yı ancak Beyaz Saray'a danışman yapabildi. ABD sistemi Başkanın yakınlarına bakanlık için geçit vermiyor.
Ya bizde, sn Cumhurbaşkanı'nın damadı Hazine ve Maliye bakanı, teyzesinin oğlu İbrahim Er Milli Eğitim Bakan Yardımcısı yapıldı. Bu atamalarla dışarıdan verilen görüntü, Türk devletinin bir aile devleti haline geldiği görüntüsüdür.
Evet, hayır referandumunda -Başkanlıkla- birlikte ülkenin bütün problemlerinin biteceği ifade edilmişti. Aradan aylar geçti, ülkenin problemleri her geçen gün arttı. Çünkü, ortak akıl gitti, çünkü yönetenleri denetleyecek hiç bir denetim mekanizması kalmadı,çünkü yargı siyasallaştı, çünkü basın susturuldu, çünkü vatandaşın bilgiye ulaşma imkanları elinden alındı. Muhalefet bu kadar açığı, bu kadar gediği olan bir iktidarla baş edemiyorsa sorunu kendisinde aramalıdır.
BİR FIKRA
Sadi Baba Elazığ'ın güzel adamlarından biriydi, ehli tarik, sözü sohbeti hoş bir adamdı. Rahmetli Yazıcıoğlu'nu çok severdi. O, bir gün bugünümüze de ışık tuttuğunu düşündüğüm bir fıkra, hayatından bir kesit anlattı. Vatandaş bu kadar yanlışa rağmen niye aynı yere oy veriyor sorusunun cevabı biraz da bu fıkra da saklı.
"Küçüktük, dinimizi öğrenmeye çalışıyorduk.O zaman böyle İslam'ı pek bilen yoktu. Öğle namazlarından sonra Elazığ'da Mahpushane Camii'nin yanında bir çay ocağında buluşurduk, biraz din bilgisi olduğunu sandığımız bir Ahmet Ağa vardı, ona dini sorular sorar bir şeyler öğrenmeye çalışırdık. Bu Ahmet Ağa yarı deli bir adamdı, ama biz her deliyi meczup veli sanırız ya, onun deliliklerinin de meczupluktan, veliliğini gizlemekten geldiğini sanırdık. Sözün burasına gelince Sadi baba ahh.. akılsız başım ahh.. diye bir iç geçirir anlatmaya devam ederdi. İşte biz bu Deli Ahmet Ağa'ya sorular sorardık, bir kaç cümle anlatır sonra birden ayağa fırlar;" Kızlarınızı getirin onları sin ve kaf edip irşat edeyim" derdi. Biz adamı evliya biliyoruz ya bizi sınadığını esrarlı bir laf ettiğini sanırdık, hatta içlerimizden bazıları Subhanallah ne esrarı ilahiye ne esrarı ilahiye diyerek onunla birlikte ayağa fırlardı. Deli Ahmet Ağa oturur biraz daha anlatır yine bir anda ayağa fırlar bu defa "karılarınızı getirin onları sin ve kaf edip, irşad edeyim derdi.O küfür ettikçe biz adam bizi sınıyor,esrarı ilahiyeden bahsediyor diye düşünürdük. Şimdi geriye dönüp baktığımda cehaletin, bilgisizliğin ne büyük bir zaaf olduğunu görüyorum. Adam kızlarımızı,karılarımıza küfür ediyor bizde bu adam veli, o küfür sözlerinin başka anlamları var diye tevil ediyor, bir de o küfürlerin anlamını çözmek için kafa yoruyorduk. Niye, çünkü adamın evliya olduğuna inanmıştık."
Rahmetli Sadi Baba'nın bu kıssası bugünkü ahval-i şeraitimizi de anlatıyor. Bir adamla ilgili bir kanaat oluştu mu, yahut bir imaj yerleştirildi mi artık o sövse de, yalan söylese de, çalsa da bir fazilet gibi mütalaa edilir. İmaj, çoğu zaman gerçekten daha etkili, hatta onu örten bir güce haizdir.