Bloomberg geçen hafta G-20 ülkelerindeki iç savaş riskini değerlendiren bir rapor yayınladı.  Türkiye’nin en riskli ülke olarak değerlendirildiği rapor, televizyonlarda bir haftadır tartışılıyor. Yayınlandığı gün sosyal medyanın ayağa kalkmasına neden olan raporla ilgili onlarca makale yayınlandı. Haber, kopyala-yapıştır yöntemiyle yayınlandığından her yerde aynıydı ve eksikti. Küçük ama çok önemli bir ‘’detay’’ unutulmuştu: G-20 Ülkeleri

       G-20 ülkeleri sınırlaması dikkate alınmayınca rapor tam bir saçmalık olarak kabul edildi. ‘’Türkiye’de iç savaş riski nasıl Yemen, Libya, Somali gibi ülkelerden daha fazla olabilir?’’ teması işlendi. Oysa rapor bu ülkeleri değil, milli geliri en yüksek olan 20 ülkeyi içeriyor. Bu küçük detayı dikkatinize sunmam raporu doğru bulduğum anlamına gelmiyor. Sadece sanıldığı ya da iddia edildiği kadar saçmalamamışlar.

       Raporda; sığınmacılar ve ekonomik kriz nedeniyle iç savaş yaşamamızın kuvvetle muhtemel olduğu vurgulanıyor. En ciddi problemlerimizin ekonomik kriz ve sığınmacılar olduğu doğru. Fakat iç savaş çıkacağı öngörüsü yanlış. Değerlendirmeler objektif değil. Yine de bizlere düşen ikaz etmek, milletimize düşen sağduyulu davranmak ve devletimize düşen iç savaş riskini tamamen ortadan kaldıracak tedbirleri almak.

       Geçmişte de fay hatlarımız kullanılarak ülkemizde iç savaş çıkarılmaya çalışıldı. 1980 öncesinde hedef, ülkemizi SSCB’ye teslim etmeyi hedefleyen sosyalist gençlerle ülkücüler arasındaki mücadeleyi, Sünni-Alevi iç savaşına dönüştürmekti. Çok acı olaylar yaşansa da iç savaş yaşamadık. 1980 sonrası başlatılan PKK terörünün de nihai hedefi Türklerle Kürtler arasında iç savaş çıkararak ülkeyi bölmekti.

       2015 yılının haziran ayında Güneydoğu Anadolu’da başlatılan kalkışmanın da hedefi iç savaştı. PKK elebaşları, özyönetim ilan edilen yerlerde, yöre halkının teröristlere toplu olarak katılmasını planlamışlardı. Çarpışmalar hem yayılacak hem de kitleselleşecekti. FETÖ, Türk ordusunda yuvalanmıştı ve güçlüydü; başka bir ifadeyle Türk ordusu bölünmüştü ve zayıftı. Kalkışmaya kitlesel katılım olmaması ve ordumuzun Fetö’ye rağmen güçlü olması bu planı akamete uğrattı.  

       15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı hemen peşinden PKK’nın bağımsızlık talebiyle ayaklandığına şahit olacaktık. On binlerce militan Suriye ve Irak sınırlarından ülkemize gelecekti. Fetö ile PKK aynı minvalden yönlendirildiklerinden ülke gerçekten bölünebilirdi. Darbenin başarısız olması bu planı da sonuçsuz bıraktı.

       Ordumuzun ve devletimizin çok güçlü olduğu, PKK ve Fetö’nün çok zayıfladığı bu günlerde iç güvenlik açısından en riskli sorunumuz sığınmacılar. Geçen ay Kayseri’den başlayarak yayılan olaylar alarm olarak değerlendirilmeli. Suriye ile normalleşme uzun süre alacağından hemen harekete geçerek sığınmacılar sorununu hafifletmeliyiz.  

       İçişleri Bakanımız 730 bin sığınmacının bildirdiği adreste olmadığını açıkladı. 500 000 bini aşkın Suriyelinin ülkemize sığındıktan sonra zaman zaman memleketine gidip geldiği biliniyor. Önce, bu iki gruba giren sığınmacılara verilen desteklerin tamamı durdurulmalı ardından sınır dışı kararı verilmeli. Bu konuda adım atılması hem sorunu hafifletir hem de sorun çözülüyor havası oluşturarak ülkedeki gerilimi düşürür.

       Göstergeler ekonominin iyiye gittiğini gösterse de düzelmenin vatandaşlara yansıması süre alacak. Bu nedenle uygulanan ekonomik program revize edilmeli. Krizden en çok etkilenen dar ve orta gelirlileri rahatlatmalıyız.  Daha fazla yatırım almamızı sağlayacak düzenlemeler yapılmalı. Yatırımlara uyguladığımız teşvik sistemini değiştirmeliyiz. Yap-İşlet-Devret modelini şeffaflaştırarak daha yoğun uygulamalıyız.

       Sığınmacılar ve ekonomi kadar hatta belki onlardan da önemli sorunumuz, ülkedeki atmosfer. Seçimden sonra başlatılan normalleşme süreci çok olumluydu ama kısa sürdü. Oysa liderlerin bir araya gelmeleri, birbirlerini ziyaret etmeleri kutuplaşmayı azaltır, gerilimi düşürür. Diyalog hem iktidara hem de muhalefete dolayısıyla Türkiye’ye kazandırır.

       Ordumuz PKK’yı Irak’tan söküp atmayı hedefleyen nihai operasyonu başlattığında, PKK ve DEM kitlesel gösteriler yaparak sokakları ısıtmayı, iktidar üzerinde baskı oluşturarak operasyonu durdurmayı deneyecektir. Hendek-çukur olaylarından sonra çok sayıda deneme yapsalar da destekçilerini dahi sokağa çıkmaya ikna edemedikleri dikkate alındığında, sonuç almaları mümkün değil.

       Bloomberg yanılıyor. Türkiye binlerce yıllık devlet geleneği olan büyük bir ülke. Ne iç savaş çıkacak ne de çatışmalar yaşanacak. Önerdiğimiz önlemler alınırsa daha az sıkıntı çekeceğimiz ve daha hızlı toparlanacağımız muhakkak. Dış konjonktür Türkiye’nin lehine. Doğru adımlar atarsak, gelişmeleri ve fırsatları değerlendirebilirsek Türkiye’nin önü hiç olmadığı kadar açık.