Malazgirt Zaferinin kutlanması münasebetiyle düzenlenen törenler çok fazla eleştirildi. Eleştirenlerin aydın tabakasından gelmesi hiç şaşırtıcı değildi. Zira milletimizin Malazgirt Zaferiyle bir sorunu yok. Aydınlarımızın milletin değerlerine yabancılaşmış olanları, cumhuriyetten önceki tarihimizi ya yok sayıyorlar ya görmezden geliyorlar ya da kötülüyorlar.

       İşin şaşırtıcı tarafı Malazgirt kutlamalarını eleştirenlerin Büyük Taarruzu gerekçe olarak göstermeleriydi. ‘’Neden 26 Ağustos’ta Malazgirt Zaferi kutlanırken, Büyük Taarruz kutlanmıyormuş?’’ Soru böyle sorulunca özellikle Atatürk’ü seven, değer veren kesimler tereddüde düşüyor. Oysa Büyük Taarruzda zafer 30 Ağustos’ta kazanıldı. Üşenmedim araştırdım, Zafer Bayramı farklı isimlerle de olsa 1923 yılından yani ilk yıl dönümünden itibaren hep 30 Ağustos’ta kutlanmış. Ne Atatürk ne de ardından gelenler 26 Ağustos’ta kutlama yapmayı akıl edememişler.

       Türk milleti 26 Ağustos’ta Malazgirt’i 30 Ağustos’ta Büyük Taarruzu kutlayabilir, kutlamalıdır. Neden çapsız ve köksüz bir kısım aydınımızın gönlü olacak diye ikisinden birini feda edelim? Olayın trajikomik tarafı Atatürkçü aydınlarımızın Atatürk konusunda zır cahil olmasıdır. Sizce, ‘’Atatürk neden Büyük Taarruzu 26 Ağustos’ta başlattı?’’ Çünkü 26 Ağustos Malazgirt Zaferinin yıl dönümüydü. Atatürk bir Kemalist değildi, Atatürkçü değildi. Samimi bir Türk milliyetçisiydi. Malazgirt zaferine yani Türklerin Anadolu’ya gelişine çok önem veren bir Türk milliyetçisi.

       Benzer bir komikliği İstanbul’un fethinin kutlandığı her yıl dönümünde de yaşıyoruz. Aynı çevreler İstanbul’un fethini kutlarken kurtuluşunu gündeme getirirler. Fatih Sultan Mehmet deyince Atatürk derler. Atatürk, Fatihin ya da Alparslan’ın rakibi değildir. Her üçü de bu milletin bağrından çıkmış ve Türk bayrağını dalgalandırmış kahramanlardır. Her üçü de Türk milletinin başbuğudur.

       Büyük Taarruz Malazgirt’in, İstanbul’un kurtuluşu fethinin antitezi ya da alternatifi değildir. Dördü aynı çizgini devamıdır ve birbirlerini tamamlarlar. Malazgirt’le Anadolu’nun Türkleşmesi süreci başladı. İstanbul’un fethiyle küfrün başkentine başka bir ifadeyle Anadolu ve Rumeli’nin merkezine Türk bayrağı dikildi. Malazgirt’te başlayan süreç fetih ile tamamlandı.

       Büyük Taarruz, Türkleri Asya’nın içlerine sürmek isteyen düşmanların Anadolu’dan söküp atılması ve Anadolu’yla Trakya’nın ebediyen Türk yurdu olduğunun cihana kabul ettirilmesidir. Büyük Taarruz İstanbul’un kurtarılmasıyla taçlandı. Alparslan devrinde Kızılelma Anadolu’ydu Fatih döneminde İstanbul. Atatürk Anadolu’ya çıktığında Kızılelma İzmir’in kurtarılmasıydı, İzmir’e nazlı bayrağımız dikilince Kızılelma İstanbul’un kurtarılması oldu.

       Aydınlarımız tarihimizle savaşmayı ve milletimizi savaştırmaya çalışmayı bırakmalı. Cumhuriyette, Osmanlıda, Selçukluda, Göktürklerde, Hunlarda bizimdir. Atatürk’te, 2. Abdülhamit’te, Fatih’te, Alparslan’da, Bilge Kağan’da, Mete’de biziz. Tarihleriyle kavga eden milletler büyük millet olamaz. Napolyon hayal peşinde koşarak milletini mahvetmiş bir maceraperesttir. Buna rağmen Fransızlar ondan saygıyla bahseder, eleştirir ama anısını lekelemez.

       Bizde tercih yapmak zorundaymışız gibi bir hava var. Sanki Osmanlı’yı seven Atatürk’e, Atatürk’ü seven Osmanlı’ya düşman olmak mecburiyetinde. Osmanlı Selçuklunun, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının antitezi değildir. Bu devletler birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır. Bize düşen ecdadımızı yarıştırmak değil onlara layık olmaya çalışmaktır. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…