Yeni Çağı yaşarken eskilerin köküne asit dökülüyor gibi.
Yeni nesil Kent Tasarımcılarının hangi anlayışla tasarım yaptıklarını anlamak çok zor. Tasarım yaparken gözlerini ne kapattı da yeşile kör bakıyorlar? Bilemiyorum.
Ya da beton yığını daha mı karlı geliyor acaba?
Tarsus'un ve TÜRKİYE’NİN en eski parkı olan Tarsus'un göbeğindeki parka 2016 yılında etrafı demir örtülerle çevirip yıllar süren yapılandırmadan sonra hizmete yeniden sunuldu.
Bir türlü içim el verip içini gezememiştim. Çeçmiş ayda içinde yapılan bir etkinlik dolayısıyla girdim. Girmez olaydım. Zoru başarıp içeriye girdiğimde, girmemekle haklı olduğumu bir kez daha gördüm.
O güzelim park yerle yeksan olmuş.
Dışarıdan her gün görüyordum da içindeki yıkımın bu derece ölümcül olduğunu görmemiştim.
Tamamen yeni bir park olmuş. Eskisinden eser yok.
Atatürk’ün içinde gezdiği ayak izleri silinmiş, dinlendiği yerleri de betona gömmüşler.
Bizim anılarımızı da kökünden dümdüz etmişler.
İçinden şırıl şırıl akan derelerin yerine havuzumsu bir tasarımla çağdaş bir park olmuş. Öyle diyorlar da. Ama kendilerince.
Bir uçtan diğer uca görünen düzlük olmuş. Bir tek asırlık çam ağaçları yerlerinde duruyor. Onları da kesimi yasak olduğu için dokunamamış olmalılar.
Öyle oturma yerler yapmışlar ki masaları ekleyerek ki tiren gibi sıralamışlar. Ha bu arada ağaçlar kesildiği için Çukurova'nın sıcağında cayır, cayır yanmalık, konumda da masaları yerleştirmişler.
Bu kentin iklimine nasıl böyle bir park inşa edilmiş sorgulanması gereken bir tasarı, galiba masa başında çizdirilmiş olmalı ki insan yaşamı göz ardı edilmiş.
***
İlk kez İstanbul'a gittiğimde İstiklal Cadde'sini ağaçlar süslüyordu. Çok güzel bir bütünlükle hayat vardı. Her ne sebepse bütün ağaçları yok ettiler.
Daha sonraki gittiğimde için sızlamıştı.
Yeşilsiz, ruhsuz, özelliksiz, diğerlerinden farklı ve sıradan bir gezinti alanı ve cadde oldu gitti.
2009 yılında Sultanahmet'i görmüştüm. Çehresini süsleyen, bütünlük sağlayan ağaçlarını gördüğümde hayran kalmıştım.
Daha sonraki yıllarda yenileme adı ile çağdaş görünüm kazandırmışlar güya. Ağaçlarını kesip yerine seyirlik banklar koyulduğunda da için ezilmişti.
Güzelim ağaçlar Sultanahmet caminin gelin gibi süsleyen duvaklarını kesmişler ve kupkuru bırakmışlar. Yine aynı düzen sıra, sıra oturtmalıklarla, Ayasofya ve Sultanahmet birbirini seyrediyor sanki.
Ben eski kafa kalıyor olabilirim. Bunları tasarlayanlara önce yeşille tanıştırmak gerektiğini düşünüyorum.
Yeşilin kattığı güzelliği hangi heykeltıraş şekledebilir, çiçeklerin kokusunu hangi kimyacı yayabilir?
Nefesimizin dar geldiği şu günlerde hangi beton bize nefes olabilir?
Yükseköğrenimimi Konya'da yaptım. Daraldığımız zamanlarda Mevlana Müzesi etrafına gider bir nefes alır kendimize gelirdik.
Hele kışın o güzelim ladin ve çamgillerin beyaz örtü ile duvaklanmasının manzarası bütün gerginlikleri giderir, dinlendirirdi.
2011 de idi galiba gittiğimde oraya da çağdaş tasarımın eli değmiş.
Bütün ağaçlar saksıya inip mermere gömülmüş.
Kenti yönetenler ve tasarlayanlar lütfen, lütfen yeşilden korkmayın.
Dün karşı apartmanda oturan bir bey "komşu parktaki ağaçlar apartmanı kapatıyor siz kesime karşı çıkıyormuşsunuz" deyince hüzünlendim.
"Emmi nefes lazım bize, budamayı da sadece ağacın gövdesi kalacak şekilde yapacaklarsa da yapmasınlar, ağaçları öldürmeden budasınlar, yeşili, ağacı görmek rahatsız ediyor mu?" Deyince haklısın dedi.
Tasarımcılar bizim gözümüzü de yeşile kör mü etmiş necim?
Kalın Sağlıcakla_Yeşilden Korkmadan_Meyrem’ce