Gerek TBMM gerekse Cumhurbaşkanlığı seçimleri tamamlandı. Kim kazandı, kim kaybetti, neden?
14 ve 28 Mayıs seçimlerini bir derbiye benzetirsek, sürpriz var mıydı? Takımlar ve lojistik (destek unsurları) denk olmadığında sonuçlar beklenen gibi olur. Tıpkı 4 Haziran’da yapılan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi gibi… Favori kim ise o kazandı.
Şimdiye kadar öngörülerimde nadiren yanıldım…
Spor: Fenerbahçeliyiz, kötü günde de. Yaklaşık 10 ay önce, 15 Ağustos 2022’de, “Bu akşamki Kasımpaşa-FB maçından bağımsız olarak yazıyorum. 10-0 kazansa bile bu Fenerbahçe'den bir şey olmaz…” demiştim. Nitekim o günkü maçı 6-0 kazanmasına rağmen bu yıl da şampiyon olamadı. Neden? Takımda, teknik direktörde ve yönetimde şevk yoktu. Tebrikler Galatasaray, zaten hakkınızdı. Öngörümde keşke yanılsaydım.
Siyaset: Elhamdülillah kendimizi bildik bileli, duruşumuzla, meselelere bakışımızda, satır aralarını okuyuşumuzla, bu vatanın karşılıksız sevdalılarından olduk. Gönlümüzdeki ülkü aşkı, 15’lik delikanlının ilk aşkından daha samimiydi, halen öyle...
Hayatım boyunca, muhtarlık, belediye, milletvekilliği, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ülkücü bir aday varken başka birine oy vermedim. Ülkücü aday olmadığında ise vicdanım ne dediyse onu yaptım, pişman olmadım, çok şükür…
2023 seçimlerinde görünmez acılar yaşandı. Hemen her partide biz ülkücüyüz diyenler vardı, biri diğerini “hainlikle(!)” suçlayan… Bu kadar kolay mı “yahu” diyen olduysa da ben duymadım…
Tıpkı FB gibi Millet İttifakının da kaybedeceği belliydi. Neden?
Seçimlerden 70 gün önce, 04 Mart 2023 günkü yazımda, “Aslında masa ne zaman dağılmıştı?” sorusunu sormuş ve cevaplamıştım. Bu öngörümde de yanılmadım.
Cumhur ittifakının onca dezavantajına;
21 yıllık iktidarın yıpranmışlığına, heyecan kaybına, zafer sarhoşluğuna ve güç zehirlenmesine,
Ülkücülerin en büyük bürokratik kıyımı bu iktidar döneminde görmüş olmasına,
Türk tarihinde yaşanan en büyük depremin üzerinden henüz birkaç ay geçmiş olmasına,
Üç büyükşehir ve birçok belediyenin Cumhur ittifakının elinde olmamasına,
Göçmen krizi, işsizlik sendromu, tek rakamlara inmiş olan enflasyonun çıldırmış olmasına,
Cari açığın 50 milyar dolara, dış borçlanmada CDS’lerin 800’lere, TCMB rezervinin eksi 60 milyar dolara dayanmasına,
Ve daha birçok nedenlere rağmen Millet İttifakı yine başaramadı…
Çünkü Millet İttifakı;
Gereksiz bir ittifak kurmuş, olmayacak ödünler vermiş, kendi öz emektarlarını küstürmüş, HDP işbirliği iddiasından kurtulamamış, sosyal medyaya gereğinden çok fazla bel bağlamış ve en önemlisi Cumhur İttifakı gerçeğini ve Erdoğan farklılığını okuyamamıştı…
Sosyal medyada gruplar kendi kendilerine paylaşım yaptılar ve bunu kendin pişir kendin ye misali siyasi çalışma sandılar.
CHP'nin ekran yüzleri CHP’yi geriye çekti. Bir kısmı halktan kopuk, burnundan kıl aldırmayan kişiler. TV programlarında salt tenkitten öte, halkın hangi sorununa hangi çözümü sundular? Ulusal kanallarda ve sosyal medyada Millet İttifakı adına Enginyurt ve Çömez dışında ciddi katkı koyabilen kaç kişi vardı yazın bizde öğrenelim.
Babası bir ilden, oğlu başka bir ilden aday yapılanlar, ceketini koysa kazandığı il dururken başka bir ilin emeğine konanlar, listelerin verildiği gün ismi açıklananlar. Aykırıların ön aldığı bir ittifak.
Bir il başkanı düşünün, kocasının domuzu nasıl ham ettiğini anlatmış ve halen önde.
Uçakta yemek servisinde, yarım yamalak İngilizcesiyle hostese “aman yemeğimde domuz eti olmasın” dedikten sonra içecek olarak “viski veya şarap” isteyen Türk insanını tanıyamamışlar.
Peki, domuz eti haramken içki helal mi?
Değil ama işte bizim insanımız bu, tanımak lazım. Ekran ve vitrin yüzlerinizi ona göre seçeceksiniz.
Muhtemelen son 30 yılda CHP en büyük başarıyı İstanbul’da Belediye seçimlerinde sağladı. Bunda il başkanının katkısını vurgulayanlara derim ki “siz İmamoğlu’nu pek hafife almışsınız.”
Sadece bir örnekle yetineceğim. İmamoğlu Belediye Başkanlığı seçim sürecinde bir taziye evinde, Yasin-i Şerif okumuştu, hatırladınız mı? Hem de ezberden(!). İktidar kesimi nakavt olmuş boksöre dönmüştü.”
CHP'li, Yasin-i Şerif, hem de ezberden… Halka dokunuş ve 800 bin fark.
Bu ülkede dinden geçinen beynamazlar olduğu gibi benim yakından tanıdığım İslamı hakkıyla yaşayan, helali-haramı bilen CHP’liler de var. Peki, algı ne? Bunları anlatmak üzere ekrana çıkan kim? Kiziroğlu Gürsel bey, hey hey hey…
Kafa yapısı değişmedikçe sonuç değişmez.
Tıpkı futbolda olduğu gibi, karşınızdaki takımın açıklarını bilen, araştıran, savunma/saldırı taktiği geliştirebilecek adamınız var mıydı?
Örneğin, seçim yasakları başladıktan sonra Ayasofya Camiinden milyonların ekran başında, binlerce insanın da fiziken gözleriyle izlediği programı öngörebileniniz var mıydı?
Siyasi rakibinin mahallesinden çok insanla görüştün mü?
Kararsızlardan dokunarak veya sosyal medyadan temas kurduğun oldu mu?
Cami cemaati hangi konuda ne düşünür, hangi algılara açık size ciddi rapor sunanınız var mıydı? Sanmıyorum.
İktidarın para gücünü, medya gücünü, devlet gücünü ölçüsüz kullanacağını bilmiyor muydunuz? (…)
Hadi bir iddiada bulunayım.
Hani o Millet İttifakının iki büyüğü, CHP ve İyi Partiyle ilgisi olmamasına rağmen paraşütle listelere konulan ve emeksiz seçilen milletvekilleri var ya, onların;
Kaçı TBMM'nde kaç oturuma katılacak?
Kaçı parti değiştirecek?
İsimlerini bile yazarım ama şahsiyete girer, ayıp olur.
Bizim mahallede değişen bir şey yok, karşılıklı suçlamalar ardı sıra. Bakanlar Kurulu belirlendi, Ocak’ta nefeslenen yok… Ve ben, 23 Aralık 2015’te habererk’teki köşemde, “Ne Olacak Bu Fenerbahçeli MHP'lilerin Hali” başlıklı yazımı hatırladım. Arkadaşlarımızın ödediği ağır bedellerin finalinde, canlarından çok sevdikleri bu vatanı, öte aleme göçmeden önce Bakan olarak, Cumhurbaşkanı olarak yönettiklerini görme arzusu bir düş olarak sürüyor.
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, “Yaşasın Türk Milleti ve Türkiye” diyenlere.