Son yıllarda adet olduğu üzere Cumhurbaşkanı ile birlikte Cumhur İttifakı’nın asli ya da yancı üyeleri olan MHP, BBP, ve HUDAPAR Genel Başkanları 26 Ağustos 2024 gününe rastlayan Malazgirt Zaferi’nin 953. Yıldönümünde el ele, kol kola orada idiler. Hadi siyasiler her boyaya girerler de ordu komutanlarımızın da Parti Programlarında Federasyon’dan, Özerklik’ten, Eyalet Sistemi’nden bahseden, bu görüşlerini televizyon programlarında da söylemekten çekinmeyen HUDAPAR Genel Başkanı ile aynı kareye girmiş olmalarını doğrusu çok yadırgadım ve kabullenemiyorum.
Bu işin bir yönü.
Diğer önemli yönüne gelince:
Sayın Cumhurbaşkanı Malazgirt’te yaptığı konuşmanın bir yerinde aynen şunları söylüyor:
“Alparslan’ın ordusunda Kürtler, Araplar ve İslam’la müşerref olan diğer kavimlerden Müslümanlar düşmana karşı omuz omuza savaşmış, mübarek kanları işte bu topraklarda birbirine karışmıştır. Sultan Alparslan’ın sancağı altında kurulan güçlü ittifak, 953 yıldır kutladığımız şanlı zaferi bize armağan etmiştir.”
Sayın Cumhurbaşkanı şayet Türk ve özellikle Malazgirt Tarihi üstatları olan Prof. Dr. Osman Turan’ın “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi”, Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen’in “Selçuklu Devri Türk Tarihi”, Prof. Dr. Faruk Sümer ve Prof. Dr. Ali Sevim’in “İslam Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı”, Türk Tarih Kurumu’nun 1972 yılında yayınladığı “Malazgirt Armağanı” isimli kitaplarını okumuş olsaydı -ki yıllar önce bir soru üzerine ‘Ben kitap okumam’ dediğine şahit olduğum için okumamıştır- bu ifadeleri kullanmazdı.
Hadi onları da geçelim; kuruluş amacına, Kanun ve Yönetmeliklerle kendisine verilen görevlerin hilafına her şartta ve adeta 7/24 iktidarın hizmetinde olan TRT’nin interaktif.trthaber.com adlı sitesinde yer alan “Malazgirt, Anadolu’nun Kapılarını Açan Savaş” isimli genişçe bir değerlendirmenin özetini isteseydi sanırım o konuşmayı değiştirirdi. İşte TRT Haber’in interaktif sitesinde yer alan ilgili cümleler:
“…Buna karşılık Selçuklu Sultanı Alparslan’ın, OĞUZ TÜKLERİNDEN OLUŞAN 50 bin kişilik ordusu vardı.”
Yani Alparslan’ın ordusu içinde Kürt, Arap ve “İslam’la müşerref olan diğer kavimlerden Müslümanlar” yok. Sultan Alparslan’ın ordusunda bulunan Oğuzlar elbette Müslümanlar ve yine tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre Abbasi Halifesi Kaim Biemrillah da duaları ile o orduyu destekliyor ama asker gönderdiği yok. Zaten kendi durumu da kritik ve Sultan Alparslan’ın amcası Tuğrul Bey 1055 yılında Bağdat’a girip Abbasileri zor durumdan kurtardığı için onlara minnet besliyor. Orası ayrı bir konu olduğu için bu yazıdaki asıl konumuza dönelim.
Şayet Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında geçtiği gibi Malazgirt Savaşı’nda “Kürtler, Araplar ve İslam’la müşerref olan diğer kavimlerden Müslümanlar düşmana karşı omuz omuza savaşmış, mübarek kanları işte bu topraklarda birbirine karışmış” olsaydı, Sultan Alparslan’ın ordusunda Türk adını taşımayan bir komutan ya da kahramanlığı ile öne çıkan birileri olmaz mı idi? Oysa, tespit edilebilenler arasında ne Türk olmayan bir komutan var ne de bir kahraman!
Biz kitap okuduğumuz için belgelerle konuşmalı, belgelere dayanarak yazmalıyız. Referans olarak da resmi bir kurumu, Türk Tarih Kurumu’nu alıyorum. İşte, Türk Tarih Kurumu tarafından 1972 yılında yayınlanan “Malazgirt Armağanı” isimli kitabın 224. Sayfasında “Kesin olarak saptayabildiğimiz kumandanlar” olarak ifade edilen isimler: Gevher – Ayin, Afşin, Sunduk Bey, Tarang-oğlu, Sav-Tegin.
Sonra da komutanlar arasında oldukları tahmin edilen ya da haklarında bazı bilgiler olanlar sıralanıyor: Ay-Tegin, Ahmet Şah, Dilmaçoğlu Mehmet, Kutalmışoğlu Süleyman, Artuk, Tutak, Danişmend, Saltuk, Mengücük, Çavlı, Çavuldur, Atsız, Porsuk.
Bu komutanlardan bazılarının, daha sonra Anadolu’da devam eden fetihlerde bulundukları için Malazgirt’te görev aldıkları da tahmin edilmektedir ama ortada bir gerçek var: Kürt, Arap ya da başka Müslüman unsurlardan kimse yok.
Konuşmada olmayan bir “güçlü ittifak”tan söz edilmesi de hoş olmamıştır. Böyle ifadeler, kötü niyetli “iç ve dış güçler”in arayıp da bulamadıkları bir kozu ellerine vermek olur ki doğru değildir. Üniversitelerimizin Tarih Kürsüleri ve elbette Türk Tarih Kurumu bu konuda gerekli uyarı, hatırlatma ve bilgilendirmeleri yapmalıdırlar.
Onun içindir ki “Cumhurbaşkanlığı’nda Türk Tarihini Bilen Bir Danışman Yok mudur” diye soruyorum. Sahi yok mudur?
Tarihi gerçekler hiçbir zaman ve hiçbir durumda saptırılmamalı, çarpıtılmamalıdır. 2015 yılında da takvimlerinde Mekke’nin fethini 1 Ocak olarak gösteren Diyanet İşleri Başkanlığına belgeleriyle ispat ederek o tarihin 11 Ocak olması gerektiğini hatırlatmıştım. Nitekim 2016 yılından itibaren tarih, 11 Ocak olarak düzeltildi.
İşin özeti şu: Cumhurbaşkanı’na ve sorumluluk mevkiinde olanlara, resmi kurumlara yanlış, yanıltıcı bilgi verilmemeli hele de tarihi gerçeklerle zinhar oynanmamalı, bu konuda kasıtlı, kafa karıştırıcı bilgiler sokuşturanlar varsa onlar için de gereği yapılmalıdır.
AÇIKLAMA:
Yazarımız Osman Oktay'dan 27 Ağustos tarihinde yayınlanan "Cumhurbaşkanlığı'nda Türk Tarihini Bilen Bir Danışman Yok mudur" başlıklı yazısı için açıklama:
"Yazımda, Cumhur İttifakına destek veren siyasi partiler sıralanirken sehven, törenlere DSP Genel Başkanının da katılıp diğer liderlerle birlikte HUDAPAR Genel Başkanı ile el ele kol kola oldukları ifade edilmiştir.
Resimlerin incelenmesi ve DSP Genel Başkanı Sayın Önder Aksakal'ın Özel Kalemi ile yapılan görüşmede Sayın Genel Başkanın o toplantıya katılmadığı anlaşılmıştır.
Yapılan yanlışlıktan dolayı özür diler, milli hassasiyetleri için teşekkür ederim."