Ülkemiz bir deprem kuşağında bulunuyor. Bu gerçek yüzyıllardır biliniyor ama ne hikmetse gerekli tedbirler alınmıyor. Her deprem sonrası yöneticilerimiz hamasi nutuklar atıyorlar ama depremin etkisi geçince yine eski duruma dönülüyor, aymazlıklar devam ediyor.
1992 yılında Erzincan’da meydana gelen depremin ertesi günü oradaydım. Aynı sokakta onlarca bina yıkılırken aralarındaki bazı binalar sapasağlam duruyordu. Belli ki yıkılan binaların yapımında hatalar vardı ve yapanlar bunu bilerek yapıyordu.
Gazeteci olarak Dinar’daki deprem sonrasında da oradaydım. Aynı manzaraları orada da gördüm. Binasını projeye uygun yapanların evleri ayakta iken, demirden, çimentodan üç beş kuruş kar ede ederim diyenlerin binaları başlarına yıkılmıştı.
17 Ağustos 1999 depremi sonrasında da aynı manzaraları gördüm. Aynı sokaktaki binaların bir kısmı yıkılırken diğer kısmı ayaktaydı. Belli ki yıkılan binaları yapan müteahhitler demirden, çimentodan fazla çalmışlar.
Allah aşkına bunun başka bir izahı var mı?
İşte yeni bir depremle daha karşı karşıyayız. Binlerce insanımız yıkılan binaların altında can verdi, on binlercesi yaralandı. Yıkımın ülke ekonomisine verdiği zararı ise saymıyorum.
Peki, her deprem sonrası bu manzaraları yaşamak bizim kaderimiz mi?
Bu binaları yapan müteahhitler üç beş kuruş kar elde etmek için hırsızlık yaparken yöneticilerimiz ne yapıyordu?
Adana’da yıkılan binaya bakıyorum; etrafındaki çok katlı binalar yerinde duruyor ama ortalarında bir bina yerle bir. Şimdi bunun yıkılmasını hangi gerekçe ile izah edebiliriz ki? Belli ki burayı yapan müteahhit malzemeden çalmış, denetim firması denetlememiş. Denetim firmalarını denetleyen de zaten yok. Bu alanda rüşvet ve yolsuzluğun alabildiğine yaygın olduğunu konu ile ilgilenenler söylüyor.
Bir de siyasilerimiz, belediyelerimiz şehirleşmede resmen sınıfta kaldı. Binalar yapılırken ne zemin etüdü ne de doğru dürüst şehir planı yapılıyor. Parası olan müteahhitler istedikleri imarı, iskânı çıkartarak istedikleri gibi binalar dikip kar elde ediyorlar. Projelere uygun bina yapsalar eminim ki binaları asla yıkılmaz.
Gençliğimde soğuk demircilik yaptım. Orada gördüğüm manzaralar gerçekten insanı çıldırtacak seviyedeydi. Bir bina yapıyoruz, zemin yumuşak olduğu için mütemadi somer dediğimiz yatay kolonlar var. Projede yatay kolonların içlerine “deprem pilyesi” konulması var ama müteahhit fazla masraf oluyor diye koymayın diyor ve koydurmuyor. “bu deprem pilyelerini oraya koyan mühendis süs olsun diye mi koydu. Adı üstünde deprem olursa salınımı alsın diye koymuş. Sen neden bunu koymuyorsun?” diye müteahhitle münakaşa ettim. Ne dedi biliyor musunuz? “Ya zaten toprağın ve betonun içinde kalacak. Ne gereği var ki o kadar masrafa. Biz projeye uysak bu işten zarar ederiz.”
Bu dediğim hadise üzerinden 45 yıl geçti ama acaba hadise değişti mi? Yıkılan binalara baktığımızda bu zihniyetin asla değişmediğini görüyoruz.
Sonrası malum. Deprem oluyor, demirden, çimentodan çalınarak yapılan binalar yıkılıyor ve binlerce insanımız ölüyor.
Peki, bu ölümlerin sorumlusu kim?
Kader deyip işin içinden çıkabilir miyiz?
Kader Allah’ın takdiridir. İnsanın iradesini aşan konularda (Izdırarı fiiller) geçerlidir. İnsan iradesine bağlı konularda sorumlu olan irade sahibi insandır. İnsan iyiliği isterse Allah iyiliği yaratır ve o yaratılan fiil insanın kaderi olur. Kötülüğü isterse Allah kötülüğü yaratır ve o fiil insanın kaderi olur. Burada sorumluluk tamamıyla insana aittir; çünkü isteyen insandır.
İnsanlar ev alırken odasının büyüklüğüne, binanın içinin süsüne bakıyor. Hiç kimse “Bu bina sağlam yapıldı mı?”, Denetleme durumu denir, nasıl malzemeler kullanıldı?”, “Binanın zemin etüdü var mı?” gibi soruları sormuyor.
Sonra da deprem olup bina yıkılınca “Ne yapalım kaderimiz bu” deyip kendini teselli ediyor.
Durum asla öyle değil. Belayı, musibeti sen istedin Allah da yarattı. Burada suçu depreme ya da başkasına asla atamayız.
Deprem de yağmur gibi rahmettir, dünyanın soluklanmasını temin eder. Jeologlar depremler ve yanardağ patlamaları olmasa dünyanın patlayıp yok olabileceğini söylüyorlar. Demek ki deprem de tıpkı yağmur gibi rahmettir. Ama o rahmeti insan yaptığı hatalara kendi için belaya ve musibete çeviriyor. Dere yatağına ev yapıyor, yağmur yağıp sel baskını olunca “nerde bu devlet” diye yaygara yapan insanın kendisi suçludur. Dere yatağına ev yapılmaz. Dere yatağına ev ruhsatı verilmez.
Depreme dayanıklı evler yapıldığında depremler sadece onları sallar ve binalar yıkılmaz.
Allah buyuruyor ki: “Biz insanın kaderini kendi ellerine bağladık.” (İsra, 13).
Yaptığımız hataları kadere yükleyemeyiz.
Siyasi olaylardan dolayı cezaevine girdiğimde orada en çok duyduğum sözlerden biri mahkûmların “Biz kader mahkûmuyuz.” Demeleriydi. Fakat kendine kader mahkûmu diyenlerin kahır ekseriyeti kendi iradeleriyle işledikleri suçlardan dolayı cezaevinde yatıyorlardı. O yüzden böyle diyenlere, “Kaderin suçu ne. İçmişsin gidip adam öldürmüşsün, iradenle gidip hırsızlık yapmışsın, banka soymuşsun. Şimdi bunlar da kaderin suçu ne? Kendi hatanı, kusurunu neden kadere yüklüyorsun. Haşa Allah sana bilerek mi suç işlettirdi? İnsan öldürmeni, hırsızlık yapmanı Allah mı emretti? Bu Allah’a yapılan en büyük iftiradır. “ diyor bir daha bu yanlış ifadeleri kullanmamalarını istiyordum.
Evet, yeni bir doğal rahmetle karşı karşıyayız. Rahmetin tecelli etmesi sırasında binlerce insan hayatını kaybetti ise bunun suçlusu kendi hatalarıyla evlerini çürük yapanlar, ev yaparken hırsızlık yapan müteahhitleri denetlemeyenler, yerel ve genel yöneticilerdir.
“Biz insanın kaderini kendi ellerine bağladık.” (İsra, 13). Ayetinde anlatılmak istenen gerçek insanın cüzi iradesine bağlı hadiselerde sorumluluktan kurtulamayacağıdır. Buna göre herkes kendinden sorumludur; her insan yaptığı ile kendini bağlamış, sorumluluk altına girmiştir. Burada ne kadar inkâr edip, başka sebeplere sığınsa da gerçek âlemde önüne amel defteri konulduğunda acı gerçekle karşılaşacaktır.
Müteahhitlerin üç beş kuruş daha fazla kazanmak için yaptıkları binalarda kalitesiz malzeme kullanmaları, demir ve çimento çalmalarının sorumluluğunu sadece öbür dünyada amel defterleri açılmasına bırakamayız. Bu hataları bilerek veya bilmeyerek yapanlar burada da cezalarını çekmeli ve gereken yapılmalıdır.
Tabii sadece kalitesiz bina yapanlar değil, onları denetlemekle görevli denetim firmaları ve denetim firmalarını denetlemeyen yöneticilerimiz de sorumludur ve bunun cezasını burada da çekmelidir. Yoksa yapanın yanına kar kalıyor, kıytırık gerekçelerle insanların ölmesine sebep olanlar kurtulup yanlışlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar.
İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.
Bu açık biçimde bir katliamdır. İnsan katletmektir. İnsan soyuna karşı işlenmiş en büyük cinayetlerden biridir. Bunun mesuliyetinden kurtulmak asla kolay olmamalıdır.
Bir inanmış insanlarız. Bu tür hata yapan, hırsızlık yapan, denetim vazifesini yapmayan ve hepsinin ötesinde yapılanlara göz yumanlar mutlaka yaptıklarının karşılığı ahirette görecektir. Allah ayette bunu açık biçimde, “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (Zilzal 7-8) şeklinde ifade etmektedir. Ancak bizim isteğimiz bu işin sadece ahirete bırakılmadan burada da sorumluların yargılanmaları ve gereken cezaya çarptırılmalarıdır.
Artık her deprem sonrası söylenen sloganlardan bıktık. Yöneticilerimiz artık kendine gelmeli ve deprem ülkesi olan bu topraklarda depreme dayanıklı yapıların yapılması için ne gerekiyorsa yapmalıdır. Depremin sıcaklığıyla nutuk atıp depremin etkisi geçince verdikleri vaatleri unutanların ceremesini depremde ölenler, yaralananlar ve ülkemiz çekiyor.
Artık bitsin bu aymazlıklar, bu sorumsuzluklar.
Yeni canlarımızı depremin altında kaybetmek istemiyoruz.
Evet, ölüm Allah’ın emri ama buna sebep olanlar da sebep olduklarının cezasını görmelidir. Adalet budur. Adaletin olmadığı yerde ise her türlü kanunsuzluk, hukuksuzluk, hırsızlık, yolsuzluk olması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum. Gün milletçe el ele verip açılan yaraları sarma günüdür. Bunu siyasi rant elde etmek isteyenleri de parti ayrımı göstermeksiniz Allah’a havale ediyorum.