Ya dünü tartışıyoruz, ya yarını, bir türlü bugüne sıra gelmiyor. Dün ve yarın bugünün gerçeklerinden kaçmanın vesilesi olarak kullanılıyor.
Birkaç gün önce 30 Ağustos’u, Malazgirt’i konuştuk, şimdi de muhalefetin CB adayı kim olacak, Abdullah Gül olur mu, olmaz mı bunu konuşuyoruz.
Daha seçime 3 yıl var, erken bir seçim gündemde olmadığına göre 3 yıl sonranın meselesini bugün konuşmanın bir anlamı olabilir mi?
Sn.Bahçeli’nin idamı gündeme getirmesini de aynı minvalde düşünmek gerekir, iktidar bugünün konuşulmasını istemiyor. Onun için durmadan suni gündemler üreterek dikkatleri ekonomik krizden, işsizlikten, enflasyondan, dövizin yükselişinden düne veya yarına çekiyor. Çünkü dünden sorumlu değil, yarın ise belirsiz. Sorumlu olmadığı bir dönemin tartışılması iktidar açısından en tercih edilebilir durum.
Vatandaşı acıtan, kötü olan ekonomik durumunu daha da kötüleştiren bazı düzenlemelerin, yoğun ideolojik tartışmaların olduğu günlere rast gelmesi de tesadüf değil. ÖTV zammı 30 Ağustos’un en hararetle tartışıldığı bir döneme getirildi. Başarısız iktidarlar için en verimli ve en zararsız tartışma alanı ideolojik alandır. İdeolojik rekabet, değerler, aksi mümkün olmayan kabuller üzerinden yürür, iktidarların icraatları, başarı veya başarısızlıkları asla söz konusu edilemez. İktidar bizdense zaten başarılı, değilse, zaten başarısızdır.
İdeolojik tartışma, aslında vatandaşın hayatını doğrudan ilgilendirmeyen ve etkilemeyen bir tartışma zeminidir. Sonuç ne olursa olsun kazanan toplumu gerçek gündemden uzaklaştıran veya uzaklaştırmak isteyenlerdir.
Başka bir ülkede olsa, şu ÖTV zammından dolayı kıyamet kopardı. Vatandaşı artık zaruri sayılan bir ihtiyaçtan mahrum eden bir düzenleme asla kabul edilemezdi. Günümüzde elektriğe, suya yapılan fahiş bir zam ne ise, ÖTV artırımı ile birlikte otomobile getirilen zam da öyledir. CB ve ekonomi yönetiminin her şeyi sütliman gösteren açıklamalarına rağmen yapılan zamlar aslında hiçbir şeyin iyi gitmediğini gösteriyor. Bir de bu şartlarda Akdeniz ve Ege’de ki gerilimin savaşa dönüştüğünü düşünün.
Türkiye buraya nasıl geldi? Bugün için, sorulması gereken en anlamlı soru budur. Arap tipi yönetim tarzına geçtiğimizden beri ortak aklı kaybettik. Liyakatin yerini yandaşlık aldı. Tek başına yönetme hırsı ülke gerçeklerini görmeyi engelledi. Uzun yıllar iktidarda kalmanın kibri, yol gösterici eleştirilerin bile tepki ile karşılanmasına neden oldu. Hesap verme korkusu, yargının ele geçirilerek siyasallaştırılması ile sonuçlandı. Daha bir çok şey sayılabilir.
Bu krizden çıkılabilir mi, elbette çıkılır. Ancak bu çıkışın kadrosu asla bu krize neden olan kadro olamaz. Ekonomik ve sosyal krizler kötü yönetimlerin eseridir. Yönetimleri değiştirecek olan da halktır. Bunun yolu da vatandaşı bugünün gerçekliği ile yüzleştirmek, dün ve yarına yönlendiren propagandaların etkisinden kurtarmaktır. Siyaset, dün veya yarın üzerinden yapılmaz, konusu bugün olmayan bir siyaset tarzı sadece başarısız yönetimlere hizmet eder. Onun için, başarılı bir muhalefet, günümüzün problemlerini vatandaşın gündemine sokar. Geçmişte olanlara veya gelecekte olacaklara değil, toplumun dikkatini kendisine yapılanlara çeker.