HAMAS liderlerinden İsmail Haniya, henüz ayrıntısı tam olarak ortaya çıkmayan bir suikast ile şehit edildi. Allah rahmet eylesin.

Doğal şüpheli tabii ki İsrail.  Çünkü bu İsrail'in ilk cinayeti değil, daha önce de Yahya Ayyaş, Şeyh Ahmet Yasin ve Abdülaziz Rantisi gibi isimleri de benzer suikastlarla öldürmüştü.

Toplumlar, kendiliğinden harekete geçmez, onları seferber eden liderlerdir. Onun için toplumları susturmak, onlara boyun eğdirmek için liderler hedef alınır. Rusya da Putin'den itibaren Çeçen liderlere karşı aynı yöntemi kullandı, önce Dudayev'i, sonra da Arslan Maşadov, Salman Raduyev ve Selimhan Yandarbiyev gibi öncü isimleri teker teker katlederek, Çeçen davasını başsız bırakıp etkisizleştirdi.

Türkiye, PKK'ya karşı aynı yöntemi yeni yeni denemeye başladı. Bazı -ikinci derece- liderleri etkisiz hale de getirdi, ancak henüz örgütü ayakta tutan merkez kadroya ulaşamadı. Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan ve Murat Karasu gibi isimler, PKK'nın kurulduğu 1978 yılından bugüne kadar yaşamayı başardılar.

Uluslararası hukuk açısından İsrail bölgede yabancı işgalci hükmündedir.

Fakat ABD ve İngiltere gibi devletlerin sınırsız desteği yüzünden, İsrail, hiçbir hukuki kural tanımadığı gibi hiçbir insani değerle de kendini bağlı hissetmiyor. Hesap vermeyeceğine duyduğu inanç, onun her geçen gün cüretini daha da artırıyor. Nitekim, elinde on binlerce Filistinlinin kanı olan Netanyahu ABD Kongre'sinde çılgınca alkışlandı. Dünyaya özgürlük ve demokrasi mesajı verenler,  sırtını sıvazladıkları Netanyahu'nun akıttığı her damla kana ortak oldular. Hem Haniya'ya, hem Fuat Şükür’e yapılan suikastların Netanyahu'nun ABD ziyaretinden sonra olması tesadüf değildir.

Ancak İsrail'i pervasızlaştıran sadece Batı'nın sınırsız desteği değil,bu soykırımın karşısında olması gerekenlerin kafa karışıklığı, amalı fakatlı ifadeleri de İsrail'in işini kolaylaştırıyor. Olaya bir insanlık dramı olarak bakmak yerine Arap veya HAMAS karşıtlığı üzerinden bakmak bu kişileri İsrail ile aynı safa itiyor. Oysa kime yapılırsa yapılsın, Müslüman veya değil, zulmün her türlüsüne karşı olmak bir iman ve insanlık borcudur.Hiçbir halk, hiçbir din mensubu için soykırım meşru olamaz. HAMAS veya Arap’ın yanlışları İsrail'in yaptıklarını ne meşrulaştırabilir ne de göz yumulmasını haklılaştırabilir. Özellikle sosyal medya yoluyla yayılan -istihbarat- kaynaklı paylaşımlarla kafa karışıklığı yaratılarak toplum hareketsiz, tepkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. İsrail kan akıttıkça, Araplarla geçmişte yaşananlar veya bazı HAMAS liderlerine isnat edilen teyitsiz sözler gündeme getiriliyor.

Şu veya bu halkın geçmişte yaptığı yanlışlar, onların soykırıma tabi tutulmasını haklılaştırabilir mi? Hangi suç, hangi günah, küçücük bebeklerin, çocukların bedenlerinin paramparça edilmesini meşru kılabilir?

Mazlumun yanında, zalimin karşısında durmak insan olmanın gereğidir. Ne kadar insan olduğumuz bu tip olaylara gösterdiğimiz tepkiden belli olur.  Ancak tepkilerimiz gücümüzle orantılı olmalıdır. Hiçbir tepki, Hakkın, adaletin teminatı bu milletin geleceğini tehlikeye ve ateşe atacak ölçüye varmamalıdır. İlk ve en önemli işimiz, ülkemizi sözü dinlenecek güçte bir devlet haline getirmektir. Zira uluslararası ilişkilerde belirleyicilik, güç ve itibarla orantılıdır. Ne kadar güçlü olursanız, o kadar etkileyici ve önleyici olursunuz. İşte İsrail'i cesaretlendiren karşısında böyle bir gücün olmayışıdır.