İnsanların tercihlerini, davranışlarını sadece hakikat belirlemiyor. Başka daha bir çok belirleyici etmen var. Üstelik bunlar bazen hakikatin kendisinden daha etkili olabiliyor.
Dinler tarihi de, siyasi mücadeleler tarihi de bu gerçeğin örnekleri ile doludur. Bile bile yanlışın, kötülüğün, yalanın peşinden giden o kadar çok insan var ki.
Bilmiyorlar sözü, aslında safça bir tesellidir. İnsanların çoğu durduğu yerin neresi olduğunu ve ne anlama geldiğini biliyor ama menfaatleri öyle gerektirdiği için durduğu yerde kalmayı tercih ediyor.
Böylelerini hakikat değil, ancak çıkarlarına dokunmak değiştirebiliyor.
Hz.İbrahim kıssası her Müslüman'ın az çok bildiği bir kıssadır. Kavmi bahar şenliği için kasaba dışına çıktığı bir sırada büyük put dışındaki bütün putları kırar. Sorduklarında, putları büyük putun kırmış olabileceğini söyler. Bu aslında onları kendi zaafları ile vurmak, inançlarındaki tutarsızlığı ortaya çıkarmak içindir. Hepsi de bir putun öteki putları kıramayacağını bilir ama onlara tapmaya devam ederler.
Daha can alıcı olan, bu olaydan sonra Hz. İbrahim'in ateşe atılması o dehşetli ateşin Allah'ın bir mucizesi ile serinliğe dönüşmesi ve Hz. İbrahim'in ateşten sağ-selim çıkmasıdır.
Kuran bunu Enbiya suresi 69. ayette; "Onu ateşe attıklarında ise biz: Ey ateş! İbrahim'e serin ve selamet ol diye emrettik,"diye açıklar.
Hz İbrahim'in büyük bir mucize ile ateşin içinden elini kolunu sallayarak, hiçbir zarar görmeden çıkması bile kavminin tutumunu değiştirmemiştir. Bir putun ötekilerini kıramayacağını bilmelerine, (bidikleri için Hz.İbrahim'i sorumlu tutmuşlardır) yakıcı ateşten Hz. İbrahim'in ancak ilahi bir müdahale ile yanmadan/yara almadan çıkabileceğini bilmelerine rağmen inkarlarını sürdürmüşlerdir.
Anlaşılacağı gibi, inanmak, bir toplulukla birlikte olmak, bir siyasete intisap etmek sadece -hakikatin orada olduğuna inanmakla- izah edilemez.
Bazen ön yargılar, çoğunlukla olma duyusu, insanı hak ve hakikaten uzaklaştırır. Çoğunlukla olmak, insana emniyet duygusu verirken, azınlıkla olmak güvensizlik ve tedirginlik verir. Bu biraz da güç ve kudrete imandır. Ama bir başka neden de her tür inanç veya ideolojik grupçuluğun insanlar arasında bir dayanışma ruhu ve akrabalık duygusu yaratmasıdır. Pek çok delile rağmen insanların inkarlarını sürdürmeleri,hakikate sırtlarını çevirmeleri çeşitli iç-dış etkenler, psikolojik ve sosyolojik şartlarla kuşatılmış olmaları kadar, bu dayanışma ruhuyla da ilgilidir. Onun için Kuran Yasin Suresi 10. ayette, "Kendilerini uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir,asla iman etmezler," der. Çünkü kendi tercihleri ile vicdanlarını Hakka kapatmışlardır. Konumlarını çıkarlarına göre belirlemişlerdir. Dirençlerinin nedeni, bulundukları yerin doğruluğundan değil, menfaatlerinin,ilişkilerinin öyle gerektirmesindendir.
Günümüz siyasetindeki donmalar, çözülmeler, bile bile yanlışta ısrar etmeler hep bu psikoloji ile ilgilidir. Bu kadar olumsuzluğa, yalana, çürümüşlüğe rağmen daha hala klanını terk etmeyenler, hakikati değil, çıkarlarını bulundukları yerde gördükleri içindir. Yoksa bilmiyor değiller, biliyorlar ama çıkarlarından,alışkanlıklarından bir türlü vazgeçemiyorlar. Hz. İbrahim'i yakmayan ateş dünün putperestlerinin kalbini Hak'ka açmamıştı, bakalım bu zam ateşi günümüz çıkarcılarının gözünü açacak mı?