İki hafta önce Trump Hamaney’e, İran’ın nükleer silah üretiminden vazgeçmesini talep eden bir mektup gönderdi. Bu çok ilginç bir gelişme. Zira İran, Obama başkanken nükleer silah üretiminden vaz geçmiş ve bu konuda yükümlülükler üstlendiği bir anlaşmayı imzalamıştı. Uluslararası gözlemciler İran’ı sürekli denetliyor ve nükleer tesislerinde uranyum zenginleştirmediğini yani anlaşmaya uyduğunu raporluyordu.

Bu raporlara ve Avrupa ülkelerinin güçlü itirazlarına rağmen Trump, ABD’yi anlaşmadan çekti. Zira anlaşma nedeniyle İran’a uygulanan ambargo çok zayıflatılmış, neredeyse yok mertebesine düşürülmüş dolayısıyla İran’ın petrol ve gaz gelirleri dört katına çıkmıştı. Tahran artan gelirlerini halkına ve kalkınmaya harcasaydı anlaşma sürebilirdi. Batılı ülkelerin hedefi İran’ı global ekonomiye eklemleyerek tehdit olmaktan çıkarmaktı.

Fakat beklenen olmadı ve İran gelirlerini Orta Doğu’daki Şii nüfusunu Şii Hilaline dönüştürmeye harcadı. Bu İsrail ve Arap devletlerine yönelen, ekonomik entegrasyon yöntemiyle ortadan kaldırmayı hedefledikleri tehdidin, artması demekti. Nitekim ABD anlaşmadan çekildi ve ambargo ağırlaştırıldı. Şii Hilalinin HAMAS ve Hizbullah ayakları hareket edemez hale getirildi. Suriye ayağı koparıldı. Irak’ta İran’ın dini liderine bağlı olan Haşdi Şabi’nin tasfiye süreci devam ediyor. Yemen’de Husiler askeri yöntemlerle ezilecekler.

Konjonktür buyken, ABD çekildiği bir anlaşmayı yeniden imzalayarak İran’a can suyu verir mi? Zira anlaşmanın imzalanması ambargonun zayıflaması yani İran’ın gelirlerinin artması demek. Yani Trump’ın gayesi, anlaşma imzalamak değil yapacaklarını meşrulaştırmak. Nitekim Trump Hamaney’e mektup gönderdiğini duyururken öyle ifadeler kullandı ki hem dini lider hem de cumhurbaşkanı görüşme talebini reddederek ABD’ye meydan okumak zorunda kaldılar.

İsrail ve Körfez ülkeleri İran’ı tehdit olarak görüyorlar. İran’ın gelirlerinin artmasını istemiyorlar. ABD’ye anlaşmadan çekilmesi için baskı yapan bu devletlerin amacı, HAMAS’ın, Hizbullah’ın ve Husilerin tamamen etkisiz hale getirilmesi. Irak’ın İran’ın etki alanından çıkarak Arap dünyasıyla bütünleşmesi. Bu nedenle İran’a yapılacak her operasyonu destekleyecekler hatta mümkün olan en şiddetli tepkinin verilmesi için gayret gösterecekler. Bu ülkelerin ilk hedefi rejimin yıkılması ikinci hedefi İran’ın bölünmesi. Zira İran bütünlüğünü korursa, çok zengin enerji rezervleri sayesinde ileride yeniden tehdide dönüşebilir.

Körfez devletleri körfezin İran tarafında da aynı BAE, Kuveyt, Katar ve Bahreyn gibi petrol zengini küçük Arap devletlerinin kurulmasını planlıyorlar. Malumunuz olduğu üzere, İran’ın enerji rezervlerinin büyük çoğunluğu Arapların yaşadığı Basra Körfezi sahillerinde.  İsrail’in Körfez devletlerinden farkı, enerji rezervlerinin bir kısmının kurulacak Kürt devletine verilmesini ve bu devletin denizde sahili olmasını istemesi.

Amerikalılar yakın zamana kadar Şahın oğlu tarafından yönetilen ve müttefikleri olan, bölünmemiş İran’dan yanaydı. Kırk yıl sonra nihayet Pehlevilerin İran’da karşılığının olmadığını anladılar. Bu nedenle İran’ın bölünmesini destekleyecekler. Rusya’ya karşı uygulanacak stratejide Amerika’yla anlaşamayan İngiltere, İran’la ilgili anlaşmış durumda. İngiltere’nin İsrail’den farkı, İran’ı ambargolarla çökertmek istemesi. İsrail nükleer tesislerden başlayarak İran’a askeri saldırılar düzenlemekten ve halkı ayaklandırmaktan yana. ABD, Biden döneminde İngiltere ile mutabıktı. Trump henüz yöntem konusunda kesin kararını vermiş gözükmüyor.

Bağdat, İran’ın hegemonyasından bunalmış vaziyette. Tahran’ın uyguladığı politikaların kalkınmalarını engellediğini düşünüyorlar. Mezhepçilik yapmadıkları sürece Arap dünyasıyla bütünleşmelerinde sorun olmayacağının farkındalar. Bu nedenlerle Irak, rejimin yıkılmasına ve İran’ın bölünmesine sıcak bakıyor. Fakat Irak, halkının çoğu Şii olduğundan İran’a yapılacak operasyonlara katılamaz ve açıktan destek veremez.

Pakistan, İran’ın toprak bütünlüğünün korunmasından yana. Zira her iki memlekette de Beluçların ekseriyette olduğu bölgeler ve bu bölgelerin bağımsız olmasını isteyen güçlü ayrılıkçı hareketler var. İran Belucistan’ı bağımsız olursa Pakistan’daki Beluç’lara model olacaktır. Belucistan, Pakistan’ın enerji ve maden sahalarının bulunduğu, denizde sahili olan en zengin bölgesi.

İslamabad bu nedenle rejimin devrilmesine ama İran’ın toprak bütünlüğünü korumasına yönelik politikalar izliyor. İran’ın bölüneceği kesinleşirse İslamabad İran Belucistan’ının Pakistan’a katılmasını hedefleyecektir. Pakistan’ın rejime karşı olmasının bir nedeni de İran’ın, Pakistan nüfusunun %20’sini ve Afganistan nüfusunun %12‘sini oluşturan Şiileri istismar etmesi.

Taliban hem dini hem de jeopolitik nedenlerle İran rejiminin baş düşmanı. Gayeleri, İran’ın bölünmesi ve Peştuların çoğunlukta olduğu bölgenin Afganistan’a katılması. Böylece hem bir tehditten kurtulacaklar hem de Afganistan’daki Peştu nüfus artacak.

Türkmenistan, İran’ın bölünmesine de rejimin değişmesine de karşı. İran’daki Türkmenlerin aynı Afganistan Türkmenleri gibi başlarına bela olacağını ve değişimin bölgeye istikrarsızlık getireceğini düşünüyorlar.

Azerbaycan tehdit olarak gördüğü rejimin yıkılmasını ve Güney Azerbaycan’ın bağımsız olmasını ister. Ama kısa ve orta vadede iki devlet birleşemezler. Zira Azerbaycan halkı seküler, Güney Azerbaycanlılar dindar Şii. Azerbaycan çok zengin. Güneyin bilinen, keşfedilmiş zengin kaynakları yok. Azerbaycan’ın hatta İran’ın tarihi merkezi her zaman Tebriz’di. Azerbaycan Tebriz’in merkez olmasını, Güney Bakü’ye bağlanmayı kabul etmez.

AB’nin gayesi İran’ın global ekonomiye entegre edilmesiydi. Fakat Şii Hilalinin güçlenmesi, ABD’nin anlaşmadan çekilmesi ve Husilerin Süveyş kanalını kullanan gemileri tehdit etmesi, AB’nin politikalarını revize etmesine yol açtı. Zira ülkelerini terk eden Suriyelilerin, Lübnanlıların, Iraklıların, Yemenlilerin ve Filistinlilerin yöneldiği başlıca adreslerden biri Avrupa. Fakat Avrupa da aynı Türkiye ve İngiltere gibi yumuşak ve zamana yayılmış dönüşümden yana. Çünkü hızlı ve kanlı bir değişim, milyonlarca İranlı sığınmacı demek.

Rusya giderek daha çok konuda İran’la ayrı düşse de rejimin devamını istiyor. Fakat İran’a yapılacak bir müdahalede fiili tavır almaz. Kaldı ki ABD ile Ukrayna için yapılan pazarlıklarda İran’ın durumunun da görüşüldüğü ve Moskova için Ukrayna’nın İran’dan çok daha stratejik önemde olduğu göz ardı edilemez.

İran’da devasa yatırımları ve uzun vadeli, yüksek tutarlı anlaşmaları olan Çin ve Hindistan’da rejimin devamını hedefliyorlar. Fakat her iki ülkede İran’a yapılacak bir operasyona fiilen tavır almaz. Zira Çin’in süper güç olma stratejisi, kırmızı çizgi olarak tanımladığı; Tayvan, Hong Kong ve Güney Çin Denizi gibi sorunlar dışında askeri müdahale de bulunmasını engelliyor.

İran’da ki muhtemel gelişmelerin en çok etkileyeceği ülke Türkiye olacak. Bu konuyu bir sonraki makalemizde ele alacağız.