Yandaş medya bir puanlık fark üzerinden zafer naraları atıyor. Yapılan usulsüzlükler çıkarılan gürültü ile örtülmeye çalışılıyor.
Ortada kazanılmış bir zafer olmadığı gibi kazanılmış bir seçim de yok. Hala, ne YSK, ne iktidar cephesi mühürsüz oy pusulaları ile ilgili tatmin edici bir açıklama yapmış değil. Anayasaya göre yasama yetkisini meclis kullanır,kimse kendini meclisin yerine koyarak kanun çıkaramaz. YSK’nın mühürsüz oy pusulaları ile ilgili aldığı karar bir nevi yasa çıkarmaktır. Çünkü yasa açık ve net olarak –mühürsüz oy pusulalarını- geçersiz saymaktadır. Hiçbir kurum, yorum veya tevil yoluyla yasanın açık hükmünü ortadan kaldıramaz. Bir yasayı yine onu çıkaran merci, yani TBMM ortadan kaldırır. YSK’nın bu tasarrufu kendini meclis yerine koyarak yasama yetkisini kullanmaktır.
Fakat daha kötüsü seçimde hile yapıldığına dair inancın toplumdaki yansımalarıdır. Demokratik düzenlerde seçimler başarısız iktidarları değiştirmenin biricik yoludur. Bu kanal açık oldukça siyasal yollarla herhangi bir mücadeleyi başarıya götürme imkanı var demektir. Toplum seçim yoluyla sonuç alabileceğine inandığı müddetçe –meşru- mücadele yollarının dışına çıkmaz. Yarışını demokratik yollarla sürdürür. Seçimde hile yapıldığı, sandığın çare olmadığı kanaati yerleşirse bu en çok demokrasiye zarar verir. İnsanlar –kazansak da sandıktan çıkmayacak- düşüncesiyle legalitenin dışına çıkmaya başlarlar. Bir demokrasi için en büyük tehlikelerden biri –seçim adaletine- olan güvenin sarsılmasıdır. Uluslararası hukuk demokratik mücadele yollarının tıkandığı,baskıcı,temel hak ve hürriyetlere saygısız rejimlere karşı –şartlı –olarak yasa dışı yollarla mücadeleye cevaz vermektedir. Böyle bir kanaatin yerleşmesi Türkiye’yi sonu belirsiz noktalara götürür,bunun da altından hiç kimse kalkamaz.
Ortada 2.5 milyon mühürsüz oy pusulası var. Evet’le hayır arasındaki fark bunun yarısı bile değil. Medya belirsiz adreslerde evet mührü vurulan resimler,videolarla kaynıyor. Ve bunlar istisna gibi de gözükmüyorlar.Bu durumda YSK’nın da iktidarın da şüpheleri izale edecek açıklamalar yapması gerekir. Biz böyle uygun gördük tavrı hukuki bir tavır değil.YSK kararlarını yasalara,hukuka dayanarak açıklamak zorundadır.
Bir an çıkan evet oylarının tamamı gerçek kabul edilse bile ortada bir zaferin olduğu söylenemez. Türkiye 3 ay boyunca tek taraflı propagandaya maruz bırakıldı. TV’ler,gazeteler,salonlar,meydanlar hayır diyenlere kapatıldı. Hayır demek küfürle,ihanetle,Fetö ve PKK ile bir tutuldu. Kazara konuşmak için salon bulabilenlerin salonlarının elektrikleri kesildi,sandalyeleri toplatıldı. 24 saat medyada hayırcılara parmak sallandı,kanı,canı,namusu helal ilan edildi. Bankacı bir ilahiyatçı İslam’ı bir parti dini haline getirerek,o partiye mutabaatı İslam’ın bir rüknü ilan etti. Buna rağmen aradaki fark sadece bir puan. Bu kadar saldırı,aşağılama,baskı ve ötekileştirmeye rağmen toplumun yarısı bu sistem değişikliğine onay vermediğini gösterdi.Devletin bütün imkanları ile elde edilen bir puanlık farka zafer denilebilir mi?
Bir ülkenin birliği, bütün yetkileri bir kişinin nefsinde toplamakla sağlanmaz. Önemli olan kurumlara,demokratik mekanizmalara güvenin sarsılmamasıdır. Devlet dediğimiz aygıt, iç içe geçmiş kurumlar bütünüdür.Her yetkiyi bir kişide toplamak, daha önce o yetkileri kullanan kurumların içini boşaltmaktır.Yetkisiz bir meclis,hesap soramayan bir yargı,kaderi bir kişinin iki dudağına bağlı bir bürokrasi… Böyle bir ülke güçlü olabilir mi?