Ahmet Türk hafta sonunda yaptıkları ziyaretleri değerlendirirken bir cümle sarf etti: ‘’Dışarıdaki Kürtlerin de yüzü Türkiye’ye dönük.’’ Aynı ifade Demirtaş’ın yazılı açıklamasında da yer aldı. Ecdat ne güzel söylemiş: Bozuk saatler bile günde iki defa doğruyu gösterir.
İran’da ki Şii Kürtlerin yani Lurlar’ın ve Horasan Kürtlerinin Türkiye’ye dönük oldukları söylenemez. Sünnilerin ve Alevilerin bunu anlaması çok zordur ama Şiilik öyle bir inanç sistemi ki, ona bağlanan kitlelerin birinci kimliği haline gelir. Zamanla diğer kimlikleri ya tamamen yok eder ya da silikleştirir. Türkiye ile Azerbaycan’ın ‘’iki devlet bir millet’’ olmasına Şiilik engel olamadı zira iki devlette laik ve Azerbaycanlılar dindar değiller.
Ama Türkiye’nin yıllardır gayret göstermesine rağmen Şii olan Irak Türkmenleri ne Sünni Türkmenlerle kaynaşabiliyor ne de Türkiye’yi benimseyebiliyor. Ekseriyeti Sadr hareketine mensup olan Şii Türkmenlerin azınlığı İran’ın çizgisinde. Mezhep taassubunu aşabilenler çok çok az. Afganistan’daki Hazara Türklerini de bu duruma örnek gösterebiliriz. Şiiliği benimsemeleri zamanla Türkçe yerine Farsça konuşmalarına yol açmış. Kesinlikle Türk olduklarını kabul etmiyorlar. ‘’Biz Caferi’yiz’’ diyorlar.
Türkiye sınırındaki eyaletlerde Azerbaycan Türkleriyle birlikte yaşayan altı milyon civarındaki Sünni Kürt, İran Türkleri kadar Türkiye’ye dönükler. İran Türklerinden farklı olarak dört yüz yıldan uzun süre Osmanlının vatandaşları olarak huzur içinde yaşamışlar.
Irak’ta 8-9 milyon dolayında Kürt yaşıyor. Bunların 5-6 milyonu bölgesel yönetimin sınırları içinde 3 milyon kadarı merkezi hükümetin kontrolündeki topraklarda yaşıyor. 2017 yılındaki referanduma kadar Kürtlerin tamamına yakını bölgesel yönetimin vatandaşıydılar. Referandumdan sonra Irak ordusu operasyon düzenleyince Bölgesel Yönetim kontrol ettiği coğrafyanın %56’sını kaybetti.
Suriye’de çoğunluğu ülkenin kuzeydoğusunda olmak üzere üç milyon civarında Kürt yaşıyor. Bu Kürtlerin ekseriyetinin Türkiye’de akrabaları var. Aynı aşiret mensuplarının bir kısmı sınırın güneyinde diğer kısmı kuzeyinde kaldı. Suriye, Irak ve İran Kürtlerinin Türkiye Kürtlerinden ve yaşadıkları ülkenin vatandaşı olan Türklerden temel farklılığı, kendi bölgelerinde yaşamalarıdır. Zira diğer bölgelere gittiklerinde dışlanıyorlar. Ayrımcılığa tabi tutuluyorlar. Kendilerini rahat hissetmiyorlar. Başkentlerde biraz Kürt nüfus vardır, o kadar. Oysa Türkiye’de Kürtlerin çoğu batıda yaşıyor. Kürtlerin bahse konu ülkelerde kendi bölgelerinde yaşamaları asimile olmalarını engelledi. Dillerini ve kültürlerini muhafaza edebildiler.
Üç komşumuzda yaşayan on sekiz milyon Kürt en çok Türk televizyon kanallarını seyrediyorlar. Kuzey Irak ekonomik açıdan Türkiye’ye tam manasıyla entegre olmuş durumda. Türkçe ikinci dil durumunda. Suriye’de de durum benzer. PKK’nın ifsat etme gayretlerine rağmen Türkiye çok popüler. PYD zulmünden kurtulmak için vatanlarını terk eden yedi yüz bin Kürt’ün yarısının Türkiye’ye yarısının Kuzey Irak’a göç etmesi de bu yakınlığı gösteriyor. Suriye’nin diğer bölgelerine gitmemişler Türkiye’ye gelmişler.
Bahse konu ülkelerle defalarca gittiğimi belirterek ifade etmeliyim ki, Türkiye’ye dönük olmak sınırlarımızın dışında kalan Kürtlerle sınırlı değil. Suriye’nin kuzeyindeki Araplar da referandum yapılsa büyük farkla Türkiye’ye katılmak isterler. Araplar derken Sünnileri kast etmiyorum Nusayri ahalinin de hissiyatı aynı.
Kuzey Irak’taki Arapların durumu da Kürtlerden farksız. Lozan’da İngilizler Musul ve Kerkük’te referandum yapılmasına şiddetle karşı çıktılar. Zira ahalinin Türk-Kürt-Arap ayrımı olmadan Türkiye’ye katılmaktan yana oy vereceklerinden emindiler. Bugünde durum yüz yıl öncesinden farklı değil.
Peki neden böyle? Her üç ülkede de halk yüz yıldır sömürülüyor. İyi yönetilmiyor. Vatandaşı oldukları devlet onlara defalarca kimyasal bombalar attı. Suriye ve İran’da yüz yılda bir kere bile nispeten demokratik denilebilecek bir seçim yaşamadılar. Hiç kimse onlara hiçbir konuda fikirlerini sormadı. Onları önemsemedi. İran’da Kürtler hem Kürt oldukları hem de Sünni olduklarından dışlandılar. İran’ın ilk kez 2024 yılında bir Kürt bakanı oldu. Fars şovenizmini devletin ideolojisi olarak benimseyen Pehlevi döneminde de durum farksızdı.
Suriye’de Kürtlerin yarısının nüfus kağıdı yok. Vatandaş bile değiller. Esad idaresi Türklere ve Kürtlere ait toprakların Osmanlıdan kalan tapularını yok saydı. Bu toprakları yüzlerce kilometre uzakta oturan Nusayrilere vererek Türkleri ve Kürtleri kendi topraklarında ırgat yaptılar. İnanır mısınız dünyanın en zengin petrol ve gaz yataklarına sahip olan Kerkük’te kanalizasyon açıkta akıyor.
Üç devlette yüz yıldır halklarına Osmanlı tarafından sömürüldüklerini anlatsa da halkları nezdinde hiçbir inandırıcılıkları olmadığından bu propaganda da giderek etkisini kaybediyor. Komşularımız ilk fırsatta televizyonlarda görüp sevdikleri Türkiye’ye geliyorlar. Cehennemden cennete gelmiş gibi oluyorlar. Düşünün ki Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin Başkanı gazetecilerin konuyla ilgili ısrarlı sorularına, ‘’Erbil ve Dahok’un Türkiye sınırlarının içinde gösterilmesi bizim için şereftir.’’ diyor.
Eşi benzeri olmayan memleketimizin kıymetini bilelim. Komşularımızın istikrar içinde kalkınmasını destekleyelim. Bu coğrafyada zenginlik ve refahta, sorun ve sıkıntılarda sınır tanımıyor. Dünyanın her neresinde olursa olsun Türkiye’yi seven kitleler yumuşak gücümüzdür. Değerlendirebilirsek daha güçlü oluruz.