Mide bulandıran sorulara geçmeden önce benim nazarımda, “15 Temmuz nedir?” sorusuna kısa bir cevap vermek istiyorum.
15 Temmuz Kur’an’da geçen Fil vakasının bir benzeridir.
Bilindiği üzere Fil vakası Kur’an’da aynı adı taşıyan surede anlatılır. Mekke’de inen ve iniş sırasına göre on dokuzuncu sure olan Fil, beş ayetten oluşur. Surede, Yemen valisi Ebrehe’nin fillerle donanmış ordusuyla Kâbe’yi yıkmaya gelirken helâk edilişinden bahsedilir.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?
Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?
Onların üstüne sürü sürü kuşlar gönderdi.
O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.
Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.
Fil vakasında gücün temsilcisi Ebrehe’nin filleriydi. Fillere sahip olan Ebrehe, kendisinde çok büyük bir gücün var olduğunu vehmediyordu. Ama Allah (cc) kendilerini gücün temsilcisi zanneden Ebrehe’yi ve fillerini, güçsüzlüğün temsilcisi Ebabil kuşlarıyla yerle bir etti. Gücün ve Kâbe’nin tek Sahibi olduğunu bir kez daha gösterdi.
Kur’an’a baktığımızda Rabbimizin Hz. İbrahim’in (as) ateşe atıldığında yanmamasında ve Hz. Musa’nın (as) denizden geçtikten sonra peşinden gelen Firavun ordularının Kızıldeniz’de bozulma hadisesinde olduğu gibi zaman zaman tarihe müdahale ettiğini görüyoruz.
Fil vakasında olduğu gibi 15 Temmuz’da da Allah (cc) tarihe yeniden müdahale etmiştir. Güç ve iktidar hastalığına yakalanan ABD uşağı FETÖ, şeytani taktiklerle beyinlerini yıkadığı militanlarının ellerine geçirdikleri tanklara, uçaklara ve helikopterlere bakarak kendinde bir güç vehmederek harekete geçmesi ve yenilmiş ekin gibi yok olmaları da Allah’(cc)ın tarihe bir müdahalesidir.
“Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzaklarını boşa çıkardı. Çünkü Allah tuzak kuranların tümünün üstünde güç sahibidir.” (Al-i İran, 54)
Her şeyin dizgini elinde olan Allah (cc) bu şeytani gücü yok etmek için her biri Ebabil hükmündeki Müslüman Türk milletini istihdam etti ve tankları, uçakları, helikopterleri yerle bir ettirdi.
251 şehit, 2300’den fazla yaralı ile bedeli ağır olsa da geçmiş birçok dönemde olduğu gibi Allah (cc) bir kez daha tarihe müdahale etmiş ve emperyalistlerin şeytani planlarını bozmuştur.
Bu açıdan 15 Temmuz’dan hiçbir parti, hiçbir oluşum veya kuruluş kendine hisse çıkarmasın.
15 Temmuz hakkın bir kez daha batıla galip gelmesinin adıdır.
Hersekli şair Arif Hikmet ne güzel der:
“Olma ısyâna cerî kuvvet ile fil gibi
Düşmen-î hakka hücum eyle ebabil gibi.”
“Kuvvetine güvenerek, Kâbe’ye saldıran filler gibi isyankârlığa kalkışma. Bilakis Ebabil kuşları gibi, hak ve hakikate düşman olanlar üzerine hücum etmeye bak.”
Tarih boyunca hep Hak gelince batıl zail olmuştur. Zaten Rabbimiz de bu hakikati “Hak gelince batıl yok olup gider.” Ayetiyle açıklamıştır.
BAŞI DIŞARDA ÖRGÜT!
Hakkın batıla galip geldiği gün olan 15 Temmuz 2016 yılından bu yana tam dört yıl geçti. 15 Temmuz’da küresel güçlerin taşeronluğunu yapan FETÖ çetesi özellikle yurt içinde büyük darbeler yedi. Özellikle diyorum, çünkü FETÖ yurt içinde büyük darbe yemesine rağmen yöneticilerinin neredeyse % 98’i yurt dışına kaçan örgüt bugün hala dünyanın 160 ülkesinde ihanetlerine ve faaliyetlerine devam etmektedir. Yurt içinde bu şeytani örgüte yönelik yürütülen mücadeledeki başarının sebebi ne olursa olsan yurt dışında aynı mücadele azminin gösterilemediği açıktır.
Aradan geçen dört sene içerisinde FETÖ gibi arkasında uluslararası istihbarat örgütleri olan küresel bir çeteyi bitirmek elbette mümkün değildir. Çünkü böyle bir şeytani yapı sadece emniyet ve adliye kanalıyla yapılacak bir mücadele ile bitirilemeyecek kadar karışık bir örgütlenmeye sahiptir.
FETÖ bulunduğu bütün zaman ve zeminlerin rengine bürünerek kendisini kamufle eden bir örgüt yapısına sahiptir. Bu yapı ile baş etmek için ondan daha üst bir akılla hareket etmek gerekir.
Burada durarak şöyle bir soru sorup cevabını arayalım isterseniz:
“Ülkemizde FETÖ’ye karşı yürütülen mücadelede böyle üst bir akıl var mı?”
Ben olmadığını düşünüyorum.
Ülkemizi yönetenlerin, FETÖ gibi şeytani bir örgütün neler yapabileceğini tam olarak kavrayamadığı kanaatindeyim. Çünkü sürdürülen mücadelede yapılan yanlışlar ve bazı uygulamalar bunu açık biçimde ortaya koymaktadır.
Yazının başlığında kullandığım “Mide Bulandıran Sorular” da böyle bir atmosferde birbiri peşine kafama takılmaktadır.
İsterseniz gelin bu soruların ne olduğunu ve cevaplarının nasıl verilebileceğini beraberce takip edelim.
SİYASİ AYAK, NE AYAK?
15 Temmuz sonrası hem ülkeyi yönetenler tarafından hem de yapılan FETÖ yargılamalarında kimin FETÖ’cü olup olmadığının tespit için 17/25 Aralık 2013 tarihi milat olarak ilan edildi. Ancak ne hikmetse özellikle politik alanda iktidar ve muhalefette önemli görevler üstelenen birçok kişiye bu ilke uygulanmadı ya da uygulanamadı. Bu tarihten sonra FETÖ’yü destekleyenler mahkemelerde yargılanıp ceza alırken politik arenadakiler etrafında adeta korunaklı bir zırh geçirildi. Başta zamanın başbakanı Binali Yıldırım olmak üzere iktidarıyla muhalefetiyle birçok siyasi figür, “Siyasi alanda FETÖ’cü yoktur.” Gibi bir sloganın arkasına sığındı.
Aslında bunun akılla, mantıkla savunulacak hiçbir tarafı yoktu. Çünkü FETÖ, sistemi ayakta tutan dinamik veya statik bütün kurumlarda yapılandığı gibi siyasi partilerde de örgütlenmesini yapmış ve bunu zaman zaman kendisine güç alanı elde etmek için kullanmıştır.
Bu örgütün içinde 16 yıl kalan ve 1999 yılında terk ederek o günden beri hayatım pahasına mücadele eden biri olarak şunu açık biçimde söylüyorum: “FETÖ isimli şeytani örgütün iktidar ve muhalefetiyle yapılanmadığı siyasi yapı yoktur. Kimse bu hususta kendini temize çıkarmasın.”
FETÖ ile mücadelenin sembol ismi Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat, “Ne istedilerse verdik.” Diyerek kendi içlerinde nasıl bir yapılanmaya sahip olduklarını itiraf etmiş ve bu aldatılmadan dolayı Allah’tan ve milletten af dilemiştir.
Zaman zaman bir elin parmaklarını geçmeyen bazı hakkaniyetli siyasiler de tıpkı Erdoğan gibi çıkarak kandırıldıklarını ifade etme erdemini göstermişlerdir. Ama bu erdemi gösteremeyen siyasilerin sayısının binlerle ifade edildiği de açıktır.
İktidarın başı olarak Erdoğan’ın FETÖ ile yaptığı mücadele konusundaki azmini takdir ediyorum. Erdoğan gibi iktidar içerisinde FETÖ ile mücadele edenlerin sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini de rahatlıkla söylüyorum. Ak Parti içinde çöreklenen kripto Fetöcülerin verilen mücadeleyi sulandırmak, yönünün değiştirmek ve etkisiz kılmak için yaptıkları alçaklıkların da farkındayım.
Ak Parti’de durum bu iken diğer partilerde çok mu farklı diyebilirsiniz? Asla, onların da FETÖ ile mücadele diye bir dertlerinin veya stratejilerinin olmadığını üzülerek izliyorum. Hatta İyi parti, SP, Gelecek, Deva ve diğerlerinin bırakın FETÖ ile mücadele etmeyi, FETÖ’nün oluşturduğu algılara kanarak FETÖ ağzıyla meselelere baktıklarını, FETÖ’nün oluşturduğu mağdur edebiyatına kandıklarını, 15 Temmuz’da şehit olanların yakınlarının mağduriyetlerini hiç dile getirmezken KHK ile atılanların mağduriyetlerini ağızlarına sakız yaptıklarını hayretler içinde seyrediyorum ve tabii ki bu durum midemi oldukça fazla bulandırıyor.
Gerçekten de dünyanın en yanıltıcı örgütü olarak FETÖ’nün kandıramamağı çok az insan çıkar. Siyasi arenada görev yapan insanlar da kandırılmış olabilir. Madem 17/25 Aralık bir milat olarak kabul edildi, o zaman vatanını, milletini seven ve bu örgütün vatan millet düşmanı olduğuna inanan siyasetçiler de çıkıp yanıldıklarını söyleyebilmelidirler.
Acı bir gerçek ki bu yapılmamakta, aksine TV’lerde ve gazetelere çıkan ve geçmişinde FETÖ ile birçok yerde yolları kesişen politikacılar adeta milletin gözünün içine baka baka, “FETÖ’nün siyasi ayağı yoktur.” Diyerek yalan söylemektedirler. Hatta daha da ileri giderek geçmişinde FETÖ’ye onlarca övgü dizenler, meydanlarda Fetullah’ı evliya yaparak hasret duyduklarını söyleyenler bu örgütle geçmişte yollarının hiç kesişmediği yalanını bile söylemektedirler.
Böylelerini gördükçe Vallahi midem bulanmaktadır.
Benim gibi midesi bulanan iktidar ortakları da yok değil. MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, MHP’nin yayın organı Türkgün gazetesine yaptığı açıklamada siyasi ayak hususunda rahatsız olduklarını şu cümlelerle dile getiriyor:
“FETÖ konusunda siyasi ayağın halen daha tespit edilememesi ve ortaya çıkarılamaması vicdanları yaralamaktadır. Yurtta Sulh Konseyinin askeri kanadı bellidir. Ancak sivil, siyasi ve bürokrasi kanadı henüz deşifre edilememiştir. Darbe girişimi başarılı olsaydı ülkeyi yönetecek olanlar kimlerdi bu sorunun cevabı bulunmalıdır. CHP Genel Başkanı, FETÖ terör örgütünün siyasi ayağını, ByLock kullanan milletvekili listesinin elinde olduğunu kamuoyuyla paylaşacağını söyledi. Ancak aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen bir türlü açıklamadı. Bunun üzerine Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçu bildirmeme, suçluyu kayırma ve suç delillerini bildirmeme suçlarını işlediği tarafımızca değerlendirilmiş ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına, Kemal Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Dosya tamamlanmış, suç konusu konuşma ve fiillerin görüntü ve ses kayıtları Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilgili yerlerden temin edilmiştir. MHP, konusu suç teşkil eden fiillere sessiz ve seyirci kalmamıştır.”
Şimdi bunca yazılanlardan sonra sizin mideniz bulanmıyor mu?
FETÖ YOK EDİLDİ Mİ?
15 Temmuz üzerinden tam dört yıl geçti. Bugün yeni bir yıldönümüne girdik. Maalesef özellikle midemi bulandıran bazı tipler meydanlara çıkarak hamasi nutuklar atacaklar ve FETÖ isimli örgütü yok ettikleri yalanına sığınacaklar.
Peki, gerçekten bunların iddia ettikleri gibi Türk tarihinin en karanlık şeytani örgütü yok edildi mi?
Bu soruya evet demek hakka karşı işlenmiş en büyük haksızlıktır ve kocaman bir yalandır.
Siyasi arenadaki FETÖ militanlarına yönelik hiçbir operasyon yapılmadığı için onlar harekete geçerek başta bu mücadelenin sembol ismi Erdoğan’ı yalnızlaştırma stratejini harekete geçirmiş ve bunda oldukça da başarılı olmuşlardır.
Bu gerçeği bizzat Sayın Erdoğan, “FETÖ hususunda en yakınlarım bile beni yalnız bıraktı.” Şeklindeki ifadeleriyle ortaya koymuştur.
Ak Parti içinde birkaç kişiyi istisna edersek kahır ekseriyetinin FETÖ ile mücadele diye bir dertlerinin olmadığını bizzat yaşayarak görüyorum. “Neden FETÖ ile mücadele etmiyorsunuz?” dediğim bazı Ak Partililerden, “Sen de FETÖ’yü çok abartıyorsun. FETÖ bitti. Bir daha dirilemez.” Gibi aymazca ve ahmakça cevaplar alınca gerçekten midem bulanıyor.
Maalesef FETÖ ile mücadeleyi devlet ayağında başta Sayın Erdoğan olmak üzere sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen bazı Ak Partili yöneticiler olmak üzere vatansever savcılar, emniyet müdürleri, hâkimler ve TSK bu mücadeleyi hakkıyla yürütmeye çalışmaktadırlar.
Peki, devletin diğer kurumları ve devletten geçinenler ne yapıyor?
Mesela, Diyanet, YÖK, TRT, Üniversiteler, Mülkiye, İş dünyası, iktidardan geçinen STK’lar, belediyelerin FETÖ ile mücadele diye bir dertleri var mı?
Yine mesela başta CHP olmak üzere İp, Deva, Gelecek, SP ve diğer partilerin FETÖ ile mücadele diye bir plan ve programları var mı? Herhangi bir mücadele stratejisi geliştirmişler mi?
Bu sorulara “Evet” diyebilmeyi ne kadar isterdim.
Fakat yok işte diyemiyorum bir türlü!
İHANET, TİCARET, İBADET VE FETÖ BORSASI!
Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklamasında Fetöcüleri “İhanet, Ticaret, Siyaset” diye üç kategoriye ayırmıştı.
Peki, ne oldu bu kategoride yer alan Fetöcüler?
İhanet kısmının kahır ekseriyeti (% 98) yurt dışına kaçtı/kaçırıldı ve örgütlerini sevk ve idare etmeye devam ediyorlar.
Ticaret kategorisi hakkında piyasada söylenenler ise tam anlamıyla mide bulandıran bir boyutta seyrediyor.
Bizzat iktidar partisi milletvekilleri tarafından bu alanda bir “FETÖ borsası” kurulduğu açıklandı. İktidar içinde yuvalanan ve elde ettikleri makamların gücünü kendi menfaatine kullanan çeteler, FETÖ mensubu iş adamlarının bazıları hakkında herhangi bir soruşturma bile açılmasına meydan vermezken, hakkında soruşturma açılan bazılarını da para karşılığı kurtarmakla meşgul olmuşlardır.
Bu hususta çok büyük paraların döndüğüne ve kimi Fetöcülerin hapisten çıkarıldığına dair onlarca haber gazete ve TV’lere düştü. FETÖ borsası meselesi bazı araştırmacılar tarafından yazılan kitaplara bile konu edildi.
Yani FETÖ’nün ticari kategorisi ile ilgili çok büyük oranda mide bulandıran hadiseler yaşanmaktadır.
Her mide bulandırıcı hadiseyi duyunca ellerimi açarak, “Allah’ım! Bu hususu istismar ederleri ayrım yapmadan kahreyle. Onları 15 Temmuz’da şehit olmuş 251 kişinin ve yaralanmış 2300 yiğidin kanlarında boğ.” diye beddua ediyorum.
FETÖ’nün ibadet kesimine gelince;
FETÖ isimli örgüt yüzüne İslam maskesi taktığı için, İslami hassasiyeti olan insanlarımız tarafından desteklendi. Milyonlarca insan bunları Müslüman zannederek direk veya endirekt maddi ve manevi olarak destekledi. Eminim ki bu şeytani örgütün gerçek yüzünü bilselerdi değil destek olmak, yok etmek için çalışırlardı.
FETÖ’nün ibadet kesiminin kahır ekseriyetinin aldatıldığını düşünüyorum. Bunu 2014 yılında FETÖ’yü deşifre ederken de açıkladım. Devletimiz 2014’ten beri beni dinleyip bu alanda projeler yapsaydı, ibadet kesiminin kahır ekseriyetini örgütün elinden koparıp alabilirdi. Ancak yapılan yanlış mücadeleler bu kesimin istisnalarını saymazsak daha da bilenerek örgüte destek verdiklerini bizzat araştırarak, görerek biliyorum.
Bu kesimden içeri düşenler en fazla 7-8 sene hapis cezası alarak yatıp çıktı ve kaldıkları yerden faaliyetlerine devam etmektedirler. Maalesef pişman olanları ise çok çok azdır.
Bu duruma gelinmesinin sebeplerinin başında FETÖ ile mücadelenin sadece TSK; Emniyet ve Adliye alanında mücadele edilmeye çalışılmasına bağlıyorum. Hâlbuki bu şeytani yapıyla özellikle İslami ve kültürel yönden mücadele edilerek İslam dışılıkları ortaya konmalı ve bu örgüte İslami hassasiyetinden dolayı bağlanan ibadet kesimi örgütten koparılmalıydı. Yine ekonomik, siyasi, sosyal vb. yönlerden topyekûn ve çok ciddi bir mücadele ile FETÖ gibi bir örgüt 20 senede bitirilebilirdi.
Yapılan mücadele ile özellikle TSK, Emniyet ve Adliye alanında bazı başarılara imza atılsa da bu örgütün bu şekilde yok edilemeyeceği gerçeğini artık iktidarı da muhalefeti de görmelidir.
İTİBAR SUİKASTI YAPANLAR
FETÖ, bir yandan, “Siyasi arenada FETÖ’cü yoktur.” algısını oluşturup bu alandaki militanlarını muhafaza ederken diğer yandan kendi içlerinden kopanlara karşı amansız bir itibarsızlaştırma yoluna gitmiştir. Bu gerçeği kaleme aldığım ve aşağıdaki linkte yer alan “İtibarsızlaştırma Suikastlarını Kimler Yapıyor.” İsimli makalemde açık biçimde işlemiştim.
https://selimcorakli.wordpress.com/2020/07/03/itibarsizlastirma-suikastlerini-kim-yapiyor/
İKTİDAR FETÖ İLE BARIŞMAK MI İSTİYOR?
FETÖ hususunda mide bulandıran farklı bir hususta kulağımıza gelen, “İktidarda bir kanat FETÖ ile uzlaşmaya çalışıyor.” Şeklindeki somut bilgilerdir.
Bunun böyle olduğunu iki seneye yakındır sosyal medya hesaplarımdan onlarca kez yazıp iktidarı uyardım. Ancak uyarılarımız tıpkı 15 Temmuz öncesi, “FETÖ darbeye hazırlanıyor.” Dediğimizde dikkate alınmadığı gibi şimdi de dikkate alınmıyor.
FETÖ’nün 15 Temmuz’da darbe yapacağına inanmayanlar böyle bir şeyin olamayacağına da inanıyor. Bu inanmayanlar Ergenekon davaları sırasında da, “İktidar Ergenekon ile anlaşıyor.” Şeklindeki uyarılarımıza da inanmamıştı.
FETÖ ile uzlaşmaya çalışanların yaptıkları en büyük operasyon, FETÖ ile mücadelede Sayın Erdoğan’ın etrafında gerçekten FETÖ ile mücadele eden kimseyi bırakmamaktır.
15 Temmuz’dan beri aynı taktik uygulanarak ve etrafında FETÖ ile mücadele edenler ile Sayın Erdoğan arasında kalın duvarlar örerek FETÖ mücadelesinde yalnız bırakılmaktadır.
Şimdi bu yazdıklarım bazılarına hayalî gelebilir. Fakat FETÖ’cü kriptolar CIA abilerinin verdiği taktiklerle bunun alt yapısını Türk medyasında çoktan oluşturmaya başladılar. Bu hususta da kulağımıza gelen bilgiler midemizi alabildiğine bulandırmaktadır.
15 TEMMUZ’U ERDOĞAN MI YAPTI?
Bir örgüt düşünün; bütün üst düzey yöneticileri yurt dışına kaçmış ve faaliyetlerini özellikle sosyal medya üzerinden çok ustaca yürütmektedir. Mücadelelerinin temelini de, “15 Temmuz kontrollü bir darbedir. Bunu Erdoğan, Akar ve Fidan ulusalcılarla işbirliği yaparak cemaati yok etmek için kurguladı. Bu hususta cemaati seven bazı generaller de tezgâha getirildi.” Gibi iddialar oluşturmaktadır.
FETÖ’nün bu iddialarını oluşturacak malzemeler de maalesef bizzat iktidar mensupları tarafından ikram(!!!) edilmektedir. Malum iktidarın sosyal medyasında görevli birinin, “Erdoğan, ulusalcıları yok etmek için FETÖ ile işbirliği yaptı.” Şeklindeki açıklaması bunun en çarpıcı örneğini oluşturdu. Bizzat iktidar görevlisi biri tarafından yapılan böyle bir açıklama iktidarı kumpas kuran bir konuma itmiş ve Fetöcüler bunu çok iyi kullanmışlardır.
Siyasi alanda FETÖ militanları ile mücadele edilmediği için FETÖ algısına hizmet edercesine 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğu sosyal medyada hızla yayılmakta ve maalesef muhalefette bu algıyı diline dolayarak yaymaktadır. Hatta esas darbenin 15 Temmuz’da değil, 20 Temmuz’da yapıldığını iddia ederek 15 Temmuz hususunda FETÖ’yü aklayacak söylemlere sığınmaktadırlar. Bu da muhalefetin işlediği mide bulandıran bir alçaklıktır.
FETÖ psikolojik harp hususunda militanlarını çok iyi yetiştirmiştir. Bugün başta Twitter, Facebook, Google gibi şirketlerin üst yönetimlerinde FETÖ militanları yer almakta ve bugün bütün dünyada FETÖ algılarını oluşturmak için çalışmaktadırlar.
Devletini ve milletini sevenler de en az FETÖ kadar organize bir şekilde bu şeytani örgüte karşı gerekli mücadeleyi yapmak zorundadır. Zorundadır diyorum, çünkü Erdoğan giderse, FETÖ ile mücadele biter ve FETÖ bütün unsurları ile geri gelir ve intikamını alır.
MİDE BULANDIRAN ATAMALAR!
FETÖ ile mücadelenin sulandırılmasına sebep olan hadiselerden biri de iktidarın geçmişi FETÖ ile iltisaklı olan birçok kişiyi devletin kilit noktalarına ataması olmaktadır.
Bu tip atamaların başında Arınç gelmektedir. 15 Temmuz olana kadar FETÖ’yü destekleyen, TV’lerinde onlarla boy gösteren Arınç, hesap verme yerine mükâfatlandırılarak önce oğlu milletvekili yapılmış ve ardında kendisi de Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlığı gibi kritik bir göreve atanmıştır.
Yine mesela bir kardeşi FETÖ’cü olan devlet memurluğundan atılırken abisi FETÖ’nün Celal Bayar Üniversitesi rektörü olan kişi bakan olarak atanabilmiştir.
Yine kardeşi 15 Temmuz’un darbeci bir generali olan kişi Ak parti tarafından büyükelçilikle görevlendirilmiştir.
Yine geçmişte FETÖ’nün bankası Bank Asya’da 10 yıl genel müdürlük yapan birisi SPK gibi çok stratejik bir kurum başkanlığına tayin edilmiştir.
2013 yılında FETÖ’yü Pennsylvania’da ziyaret ederek elini öpen başka biri ise sanki başka kimse yokmuş gibi bizzat Bakan yardımcısı yapılmıştır.
Geçmiş yıllarda FETÖ ile bir resmi olan kişiler mahkemelerde yargılanıp ceza alınken Pennsylvania’yı ziyaret eden onlarca Ak parti milletvekili son seçimlerde yine milletvekili yapılarak adeta milletle dalga geçilmiştir.
İçişleri Bakanlığı döneminde FETÖ’nün emniyet yapılanmasının mimarı olan başka biri ise devlet bankalarının birine yönetim kurulu üyesi olmuştur.
Geçmişte FETÖ’nün kurumlarında (KADİP) yöneticilik yapan, FETÖ’nün üst düzey yönetimleri ile kanka olan ve Adil Öksüz’ün tez danışmanı olan birisi FETÖ’nün en derin yapılanmalarından birinin olduğu Diyanet İşlerine Başkan yapılmıştır.
Ankara, İstanbul, Bursa, Balıkesir gibi büyükşehirlerin belediye başkanları FETÖ imasıyla görevden alınmasına rağmen haklarında herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Onların yerine başkan olarak gösterilen kişiler de en az onlar kadar FETÖ hususunda şaibeli kişiler olmuştur.
Yine ne hikmetse FETÖ’nün en derin yapılanması ve fikrinin alt yapısının yerleşmesi Abant toplantılarında olmasına rağmen bu hususta hiçbir araştırma yapılmamıştır. Hâlbuki bana göre FETÖ’nün çözümü bir anlamda Abant toplantılarına katılanların çözümüyle doğru orantılıdır. Abant toplantılarının müdavimleri ne yazık ki bugün hala devletin birçok kilit noktasında görev yapmaktadır.
MASAK’TA MASAKLIK İŞLER!
Devletin güvenliği için kritik kurumlardan olan Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK)’ndaki FETÖ yapılanması ile ilgili de mide bulandırıcı bilgiler gelmektedir.
Darbe girişiminden sonra MASAK’ın TBMM 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’na gönderdiği kişi FETÖ’cü çıkıyor. 2016 yılından itibaren görev yapan MASAK Başkanı 2019 Ağustos ayında FETÖ’cü şüphesiyle görevden alınıyor. Darbe girişiminden sonra MASAK’ta göreve başlatılan yüzlerce personel 3 yıl sonra FETÖ şüphesiyle MASAK’tan uzaklaştırılıyor. Şüphe ile MASAK’tan uzaklaştırılan 115 personele 9 ay sonra operasyon yapılıyor. Gözaltına alınan şüphelilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çok sayıda siyasetçi ve bürokratın TC kimlik numaralarıyla sistemde sorgulama yaptıkları iddia ediliyor. Ancak, savcılığa çıkarılan 115 kişiden sadece 1 kişi tutuklanırken 114 kişi serbest bırakılıyor.
Bu noktada ister istemez midemiz bulanıyor ve "MASAK’ta neler oluyor?” diye sormak durumunda kalıyoruz.
HERKESİ GÖREV ÇAĞIRIYORUM
15 Temmuz üzerinden dört yıl geçti. FETÖ gibi uluslararası istihbarat örgütlerinin taşeronluğunu yapan şeytani bir yapılanmayı bitirmenin zor olduğunu elbette en yakından bilenlerden biriyim. Ancak bunun özellikle devleti yönetenler tarafından da bilinmesini istiyorum ve çabalıyorum.
Bugün FETÖ ile mücadele sadece Erdoğan ve gayretli birkaç politikacı ile TSK, Emniyet, yargı ve sivil kanatta bazı isimsiz kahramanlar tarafından yürütülmeye çalışılıyor. Bu hususta başrolün Sayın Erdoğan’da olduğunun altını kalın biçimde çizmek istiyorum. Allah (cc) göstermesin; Erdoğan’a bir şey olursa FETÖ ile yapılan mücadele akamete uğrar ve bu şeytani özellikle siyasi arenadaki bütün partilerde var olduğunu bildiğim kriptolarını da harekete geçirerek geri döner. Zaten başta bu şeytani yapının başı Gülen ve diğer yurt dışındaki örgüt yöneticileri militanlarına moral vermek için devamlı olarak, “Sabredin, bu iş çok uzun sürmeyecek. Mevcut düzen yıkılacak ve bizim dönemimiz başlayacak. O zamana kadar yıkılmayın, direnin.” Şeklinde açıklamalar yapmaktadırlar.
Bütün bu gerçeklerden hareket ederek diyorum ki: FETÖ Türk İslam tarihinin en büyük ihanet örgütüdür ve gayesi Müslüman Türkleri tarih sahnesinden silmektir. Onun için gelin gafleti bir kenara bırakın ve bu şeytani örgütle topyekûn bir mücadeleye girişelim. Türk milleti iktidarı ve muhalefetiyle bir bütün olarak, “Siyasi, ekonomik, İslami, kültürel, Sosyal, vb.” alanlarda topyekûn çok ciddi bir mücadele verebilirsek bu örgütü ancak 20 senede bitirebiliriz. Allah’ını, milletini, ülkesini seven herkesi ciddi olarak bu şeytani yapıyla mücadeleye davet ediyorum. Böyle bir davete kripto Fetöcülerden başka herkesin katılacağına da inanıyorum.