Rusya, Japonya’dan tam 160 sene önce modernleşme çalışmalarına başladı. Fakat modernleşmede süreklilik sağlanamadığından başarılı olamadı. Hükümdar değiştiğinde uygulanan politikalar da değişti. Avrasya taraftarı ve koyu Ortodoks çarlar göreve geldiklerinde, yapılan reformları iptal ettiler, eski düzene geri döndüler.
Petro’dan tam 150 yıl sonra, serflik halen devam ediyordu. Toplumun baskın çoğunluğu hiç eğitim almayan hatta okuma ve yazma dahi bilmeyen serflerden oluşuyordu. Petro öldüğünde, ilk üniversite yeni kurulmuştu. Petro ve ardılları öncelik verdikleri ordunun modernleşmesinde kısmen başarılı oldular.
Osmanlı da modernleşme çalışmaları, 3.Selimle başladı. (Rusya’dan 90 yıl sonra, Japonya’dan 60 yıl önce) 3.Selim, modernleşmeye karşı olan asker ve din adamı ittifakı tarafından devrilerek, iktidara 4.Mustafa getirildiğinde, henüz başlamış olan reform çalışmaları durduruldu. Alemdar Paşa’nın 4.Mustafa’nın yerine tahta çıkardığı 2.Mahmut devrinde, arka arkaya yapılan modernleşme hamleleri sayesinde devlet modern bir yapıya dönüştü.
2. Mahmut’un ardından padişah olan Abdülmecit, babasının çizgisini ana hatlarıyla sürdürdü. Fakat devleti ekonomik çöküntüye götürecek olan dış borçlanma, onun devrinde başladı. Abdülaziz döneminde dış borçlanma devam etti, kaynaklar ağırlıklı olarak donanmanın modernizasyonuna aktarıldı. Abdülaziz’in son yıllarında Osmanlı, aldığı borçları ödeyemez duruma gelerek, konkordato ilan etti.
2.Abdülhamit donanmaya yapılan harcamaları durdurunca, önceki harcamalarda çöp oldu. Donanma kıyıda çürüdü. Osmanlının, Çeşme felaketinden sonra donanması yoktu. Az sayıda gemisi vardı. Abdülaziz, donanması olmayan devletlerin varlığını sürdüremeyeceğini ön gördüğünden, son derece modern donanmalardan birini meydana getirtti. 2.Abdülhamit ise, sadece gemi yaparak güçlü donanma yapılamayacağının farkındaydı. Binlerce insana modern denizcilik eğitimi aldırılması ve tecrübe kazandırılması gerekiyordu ve bu ihmal edilmiş yahut düşünülmemişti. Ayrıca gemi teknolojisi çok hızlı ilerlediğinden Osmanlı donanması kısa süre de demode oldu.
Japonlar modernleşmeye karar verdiklerinde, Batıyı incelediler ve model olarak seçtikleri Almanya’nın yaptıklarını aynen yaptılar. Japonya’nın Batı’ya uzak küçük bir ada olması en büyük avantajlarıydı. Zira güçlü Batı ülkelerinin mücadele sahası değildiler ve paylaşmayı düşündükleri zengin ve geniş toprakları yoktu. Japonya modernleşme sürecinde, Rusya’ya savaş ilan edene kadar yani kırk yıldan uzun süre, en ufak bir çatışmaya dahi girmedi. Daha da önemlisi, Meji’nin imparator olduğu andan itibaren, yönetimde istikrar vardı. Modernleşme çalışmaları hiç kesintiye uğramadan kararlılıkla sürdürüldü.
Japonlar devleti ve toplumu aynı anda hem yukarıdan hem de aşağıdan dönüştürmeyi planlıyordu. Otoriter devlet, aldığı kararları halka empoze ediyor ve ısrarla uyguluyordu. İtiraz isyan sayılıyordu. Eğitimin yaygınlaşması, müfredatın tamamen değiştirilmesi, hızlı okullaşma, üst sınıfa mensup iyi eğitimli kadınların işçi olarak çalışması, samurayların ve üst düzey bürokratların hor görülen tüccarlığa soyunmaları ve fabrikaların aynı zamanda teknik eğitim veren yapılar olarak tasarlaması gibi faaliyetler ise toplumu aşağıdan dönüştürme çalışmalarıydı. Japonların başlangıçtan itibaren kadınları sürece dahil etmeleri, sonuç almalarını sağlayan en kritik kararlardan biridir.
Rusların asıl hedefi devleti dönüştürmekti. Öncelikleri askeriyeydi. Toplumun sadece kılık ve kıyafetini değiştirmeye niyetlendiler. Osmanlılar, 2.Abdülhamit’e kadar toplumu yukarıdan dönüştürmeye çalıştılar. 2.Abdülhamit’le beraber halkı alttan dönüştürmeye de önem verildi. Yurtdışından eğitmenler getirildi, yurtdışına öğrenciler gönderildi. 2.Abdülhamit yaygın ve zorunlu eğitimin, ticaretin ve sanayileşmenin önemini anlayan ilk padişahtır.
Abdülhamit, hem devraldığı borçların %90’dan fazlasını ödedi, hem de devasa hizmetler yaptı. Aydın- İzmir demiryolunun küçük bir bölümü dışında, cumhuriyetten önce yapılan demiryollarının tamamını Abdülhamit yaptı. Berlin-Bağdat ve Hicaz Demiryolları, Padişahın iki muazzam projesidir.
Demiryolunun ulaştığı yerlerde, malları nakletmek mümkün hale geldiğinden, tarımsal üretim süratle ve katlanarak artıyordu. Üreticiler; tüketim merkezlerine ve limanlara yakın değilseler ve yakınlarından demiryolu geçmiyorsa, sadece kendilerinin ve yakın çevrelerinin ihtiyaçları kadar üretim yapıyorlardı. Fazla üretmeleri anlamsızdı çünkü nakletme imkanları yoktu. Ancak çok değerli olan baharat, ipek ve tütün gibi ürünleri develerle sevk etmek ekonomikti.
Abdülhamit Han, beş bin kilometreden fazla demiryolu yaptı. Yüzlerce okul inşa etti. Sulama kanalları, çeşmeler, saat kuleleri, tekstil atölyeleri ve sanayi tesisleri Abdülhamit Han’ın eserleridir. Bugün bakıldığında saat kuleleri anlamsız gözükebilir. Oysa, saat kuleleri sayesinde Osmanlı insanı, saat yani zaman kavramıyla tanıştı. Daha önce namaz vakitleri dışında, Osmanlılar açısından zaman tanzimi ya da mesai gibi kavramlar yoktu.
Rusya, modernleşme sürecinde sürekli harp etti. Osmanlı’yla yapılan savaşlar genelde kazanıldığından ve doğuda Türk hanlıkları ortadan kaldırılarak, geniş, bakir ve bereketli topraklara sahip olunduğundan, savaşlar tahripkar değildi, bilakis ekonomik açıdan faydalıydı.
Osmanlı, 2.Abdülhamitin ilk yılları da dahil olmak üzere neredeyse sürekli savaştı ve isyanlarla mücadele etti. Bağımsızlık isteyen azınlıkların başkaldırılarıyla uğraştı. Savaşlarda genelde yenildiğinden hem toprak kaybetti hem savaş masraflarını karşıladı hem de galiplere tazminat ödedi.
Kapitülasyonlar ve Baltalimanı anlaşmasıyla serbest ticareti kabul etmiş olması, Osmanlı’nın diğer handikaplarıydı. Japonya’da ve Rusya’da kapitülasyon yoktu. Japonlar, Meji iktidarı ele aldıktan sonra, aynı Almanya gibi, yerli üreticiyi yüksek ithalat vergileriyle korudular ve ihracatı teşvik ettiler.
Planlı, programlı ve modeli belli olan, barış ortamında kararlılıkla uygulanan Japon modernleşmesi başarılı oldu. Modeli olmayan, sürekli kesintiye uğrayan ve eğitime öncelik vermeyen Rus modernleşmesi başarısız oldu. Her ikisine göre, her açıdan dezavantajlı olan, 1878 yılına kadar olan dönemde, neredeyse kesintisiz olarak devam eden savaşlar ve isyanlar sürerken gerçekleştirilmeye çalışılan ve zaman zaman kesintiye uğrayan Osmanlı modernleşmesi de başarısız oldu.
Osmanlının seçilmiş bir modeli yoktu, ama yurtdışına kaçan muhaliflerin ve eğitim almaya giden öğrencilerin tercih ettiği; toplumun kutuplaştığı ve iç barışını sağlayamayan Fransa, doğal olarak model oldu. 2.Abdülhamit’in tahta çıkmasından sonra askeri konularda Almanya örnek alındı.
Son dönemdeki padişahlar, ordunun durumunun farkında olduklarından savaşmaya karşıydılar. Fakat 2. Abdülhamit dışındakiler savaş çıkmasını engelleyemediler. Ülkeyi meclisi dağıttığı 1878 yılından sonra, 30 yıl boyunca, zaferle sonuçlanan Yunan Harbi dışında savaşsız yöneten Abdülhamit eğer devrilmemiş olsaydı, dış borçlar iki yıl zarfında bitiyor, yani Duyunu Umumiye kalkıyordu. İhtilal olmasaydı ne olurdu?
Abdülhamit’in açtığı ya da modernize ettiği okullarda yetişen vatansever ve bilgili subaylar uygulanan politikaları sorguluyor ve akıl sır erdiremiyorlardı. Modern eğitim alanların nerdeyse tamamı memleketin iyi yönetilmediğini düşünüyordu. İhtilalden sonra yanlış düşündüklerini anladılar. Japonların, güneşin soyundan geldiğine inandıkları İmparatorlarını sorgulamaları düşünülemezdi bile. Yani inanç sistemleri de Japonların işine yaradı.