Helikopter kazası olduğunda İran aşırı muhafazakarların kontrolündeydi. Genelde reformcuların kazandığı meclis seçimlerini dahi muhafazakarlar kazanmıştı. Dini lider; devlet başkanı, hükümet üyeleri ve milletvekilleriyle karşılaştırıldığında ılımlı kalıyordu. Böyle bir ekibin başta ABD olmak üzere Batı ülkeleriyle müzakere sürecini yürütmesi mümkün değildi. Nitekim Biden’in çok istekli olmasına, dini liderin defaten nükleer silahların İslam’a aykırı olduğunu açıklamasına ve tarafların Obama döneminde imzalanan anlaşmanın getirdiği kriterlerde mutabık olmasına rağmen görüşmelerde hiçbir ilerleme kaydedilemedi.
Helikopter kazasıyla başlayan süreç her şeyi değiştirdi. İran’da kimlerin cumhurbaşkanı adayı olabileceğine karar veren Anayasayı Koruma Konseyi, aldığı kararlarla ilgili hiçbir sebep göstermez, hatta tamamen keyfi hareket edebilir. Örneğin Konsey, 23 yıl Uzmanlar Meclisinde (Dini lideri seçen meclis) üye ve başkan olarak ve 8 yıl cumhurbaşkanı olarak görev yapan Ruhaniyi, yeniden Uzmanlar Meclisine aday adayı olduğunda yeterli ehliyette olmadığı gerekçesiyle veto etti.
Konsey önceki seçimlerde başta Pezeşkiyan olmak üzere sevilen hiçbir reformistin adaylığına vize vermeyince seçimleri radikal muhafazakar Reisi kazandı. (Reformist deyince aklınıza benzer fikirlere sahip insanlar topluluğu gelmesin. Rejimin reforma tabi tutulması gerektiğini düşünen İslamcılar, komünistler, Türk milliyetçileri ve bölücüler bu başlık altında değerlendiriliyor.) Bu sefer Konsey farklı bir strateji izledi. Pezeşkiyan dışındaki reformistler veto edilerek, reformist oyların bölünmemesi sağlandı. Pezeşkiyan radikal. Sünnilere ayrımcılık yapıldığını söyleyen, zorunlu başörtüsü uygulamasına açıktan karşı çıkan ve ‘’Evimde ailemle sadece Türkçe konuşurum, Türk olduğum için gurur duyuyorum.’’ diyen bir başka reformist yok.
Konsey, Pezeşkiyan’ı tek reformist aday yapmakla yetinmedi. Halkta karşılığı olan muhafazakar siyasetçileri de veto etti. Mesela Ali Laricani; Meclis Başkanlığı yapmış, rejim açısından çok kritik görevler üstlenmiş ve cumhurbaşkanı adayı olduğunda çok oy almış, ılımlı muhafazakar bir devlet adamı. Daha önce veto edilmemişken bu sefer edildi. İki dönem cumhurbaşkanlığı yapan, özellikle dindarların ve fakirlerin gözdesi olan Ahmedinejat’ta veto edildi. Veto edilmeselerdi ikinci tura Celili değil bu iki isimden biri kalırdı ve muhtemelen seçimi kazanırdı.
Konsey Pezeşkiyan’ın yanında beş muhafazakarın adaylığını onadı. Bu adaylardan sadece, aşırı muhafazakar olan Celili’nin, rejime sadakatle bağlı kesimlerin bir kısmını kapsayan tabanı vardı. Celili o kadar radikal bir isim ki, rejimin en sadık bendesi olan Kasım Süleymani önceki cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında seçimi kazanması haline Celili ile çalışmayacağını, istifa edeceğini deklare etmişti.
Altı adaylı bir seçimde oylar bölüneceğinden seçim ikinci turda sonuçlanacaktı. Diğer muhafazakar adayların halk desteği olmadığından ikinci tura Celili kalacaktı. Celili çok radikal olduğundan ılımlı muhafazakarların bir kısmı Pezeşkiyan’a kayacaktı. İlk tura katılmayan reformistlerden Pezeşkiyan’ın seçilmesi için sandığa gidenler olacağından seçimleri Pezeşkiyan kazanacaktı. Plan buydu ve aynen işledi.
Rejimin Pezeşkiyan’ı tercih etmesi iç ve dış dinamiklerden kaynaklanıyor. En önemli iç dinamik rejimin erimesi. Sonunda idam edilme ihtimali olmasına rağmen, en ufak bir olayda milyonlar sokağa dökülerek rejimi protesto ediyorlar. Devrimden sonraki ilk yirmi yılda seçimlere katılım oranı %80’lerin üzerindeydi. Seçimler muhafazakarların arasında geçiyordu. İlerleyen süreçte hem katılım düştü, (Bu seçimde ilk turda %40 ikinci turda %50) hem de rejime sadık olan muhafazakar oylar azaldı. Seçim sonuçlarını baz alırsak rejime %80’in üstünde olan halk desteği sadece kırk yılda %25’in altına düştü.
Sünnilerin baskın çoğunluğu kurulduğu günden beri rejime karşı. (Bugüne kadar formaliteden bile olsa Sünni bir vatandaşın cumhurbaşkanı adayı olmasına izin verilmedi.) Zamanla azınlıklar da rejimden koptu. Pezeşkiyan Türkleri, yıllardır haklarını savunduğu Sünnileri ve başta içlerinde doğup büyüdüğü Kürtler olmak üzere azınlıkları eklemleyerek rejimin toplumsal tabanını güçlendirebilecek bir isim. O başkanken rejim kontrollü olarak reforma tabi tutulacak ve bu sayede halkın sıkıntıları ve şikayetleri azaltılacak. Mesela rejim unsurları artık başta başörtüsü olmak üzere halkın yaşam tarzına müdahale etmeyecek.
Pezeşkiyan’ın bir diğer artısı temiz ve mazbut bir siyasetçi olması. Önemli görevler ifa etmesine rağmen adı hiçbir yolsuzluğa karışmadı. İran’da siyasetçiler çok zengindir, siyaset zenginleşme aracıdır. Halk siyasetçilere hırsız gözüyle bakar. Hırsızlıklar genelde kamu kuruluşları ve bizdeki BİT’lere benzeyen vakıf şirketleri tarafından yapılır. Rejim, Pezeşkiyan’ın yolsuzlukların ve hırsızlıkların üzerine gideceğini ve ekonomiyi düzelteceğini umuyor. Pezeşkiyan seçim kampanyası sırasında o kadar çok yatırımlardan, barajlardan, köprülerden, fabrikalardan ve hastanelerden bahsetti ki, elitler ve gazeteciler ondan Türk olmasından da hareketle, ‘’İran’ın Demirel’i olmaya niyetli’’ diye bahsettiler.
Ekonominin düzelmesi iç dinamikler kadar dış dinamiklerle ilgili. Tahran, Batıyla normalleşmeden ekonominin düzelmeyeceğinin farkında. Halk, Ruhani döneminde imzalanan nükleer silahların sınırlandırılmasıyla ilgili anlaşmadan sonra yaptırımlar kaldırılınca ekonomik olarak rahatlamıştı. Sadece petrol ve gaz ihracatı üç kattan fazla artmıştı. Bu süreç Trump tarafından kesildi. İran, batıyla uzlaşmak istediğini her fırsatta gösteriyor. Suudi Arabistan’la imzalanan anlaşma, Süleymani suikastına gösterilen cılız tepki ve İsrail saldırılarına çok zayıf yanıt verilmesi, uzlaşma isteğinin devam ettiğinin göstergeleri.
Pezeşkiyan’ın azınlıkların, Sünnilerin ve elde edilen galibiyetin gerçek mimarı kadınların kabine de ağırlıklı olarak temsil edilmesini sağlayarak, şaibeli isimlerden uzak durarak hem halka hem de uluslararası kamuoyuna güçlü bir uzlaşma ve reform mesajı vereceğini düşünüyorum.