Suriye’de yıllardır süren iç savaş, artık yeni bir aşamaya geçmiş durumda. Gelinen noktada, Türkiye’nin güney sınırlarını ve bölgesel güvenliğini doğrudan etkileyen kritik gelişmeler yaşanıyor. Suriye’de ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin dış politikasında dikkatli ve stratejik adımlar atmasını zorunlu kılıyor. Çünkü şu an yaşananlar, yalnızca Suriye’nin değil, Türkiye’nin de geleceğini şekillendirecek nitelikte.
En acil konu, Türkiye’de geçici koruma altındaki milyonlarca Suriyeli sığınmacının ülkelerine güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönmesidir. Bu geri dönüşün gerçekleşebilmesi için Suriye’nin yeniden güvenli bir ülke haline gelmesi şarttır. Bu, yalnızca askeri operasyonlarla değil, diplomatik girişimlerle de sağlanmalıdır. Türkiye’nin sınır ötesindeki etkinliği, geri dönüş sürecinin en önemli güvencesi olacaktır.
Öte yandan, PYD/YPG’nin bölgede giderek güç kazanması, Türkiye’nin güvenliğini doğrudan tehdit ediyor. Bu terör örgütü, İsrail ve ABD’nin desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda büyük bir alanı kontrol altına almış durumda. Daha önce IŞİD’den boşalan bölgelere PYD/YPG nasıl yerleştiyse, şimdi de HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerin bu yapı tarafından ele geçirilme riski var. Bu senaryonun gerçekleşmesi, Türkiye için güney sınırlarında kalıcı bir terör koridoru anlamına gelir. Dolayısıyla, PYD/YPG’nin bölgedeki varlığının sona erdirilmesi, Türkiye için bir güvenlik meselesidir. HTŞ ve SMO gibi grupların Türkiye’nin desteğiyle ABD ve İsrail destekli PYD/YPG’yi bölgede etkisiz hale getirmesi, bu tehdidi ortadan kaldırmak için kritik bir adımdır.
Suriye’de yeni bir yönetim oluşturulması da bu süreçte büyük önem taşıyor. Bu yönetim, etnik, dini ve mezhepsel çatışmalardan arındırılmış, kapsayıcı bir yapıda olmalıdır. Aksi halde, Suriye’de kalıcı bir barıştan söz etmek mümkün olmayacaktır. Suriye’nin yeniden inşası, yalnızca bir iç barış sağlanmasıyla mümkün olabilir. Bu yeni yapı, tüm halkların temsil edildiği, adil ve demokratik bir düzeni esas almalıdır.
Bununla birlikte, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması da Türkiye için vazgeçilmez olmalıdır. Suriye’nin parçalanması, yalnızca bu ülkeyi değil, Türkiye’yi ve tüm bölgeyi etkileyecek bir felaket olur. Bu yüzden Türkiye, Suriye’nin birliğini destekleyen politikalarını sürdürmeli ve bölgedeki dış müdahalelere karşı diplomatik kanalları sonuna kadar kullanmalıdır. Türkiye’nin, Rusya ve İran gibi aktörlerle iş birliği yaparak, Suriye’nin bölünmesini önleyecek adımlar atması elzemdir.
Bölgede güvenliği sağlamak için Türkiye’nin güney sınırlarını daha güçlü hale getirmesi şarttır. Güney sınırlarımızda terör koridoru oluşmasına izin verilmemelidir. Bunun için sınır ötesi operasyonlar, askeri caydırıcılık ve diplomatik hamleler bir arada yürütülmelidir. Türkiye’nin güvenliği, Suriye’deki istikrara bağlıdır.
Suriyeli muhalif grupların meşru ve demokratik bir şekilde yeni yönetimde temsil edilmesi, Suriye’de kalıcı bir çözümün anahtarıdır. Aynı zamanda radikal unsurların tasfiye edilmesi, bölgede barışın sağlanması için gereklidir.
Sığınmacıların geri dönüşü, yalnızca güvenli bölgelerin oluşturulmasıyla değil, aynı zamanda onların sosyal ve ekonomik hayata entegre olabileceği bir ortamın sağlanmasıyla mümkündür. Bu süreç, titizlikle planlanmalı ve geri dönüşlerin uluslararası hukuka uygun şekilde gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
Suriye’de yaşanan bu gelişmeler, Türkiye için bir beka meselesidir. Türkiye, bölgedeki çıkarlarını korumak için diplomatik, askeri ve ekonomik tüm imkanlarını seferber etmelidir. Artık duygusal ve kısa vadeli politikalar değil, uzun vadeli stratejik planlar devreye sokulmalıdır. Türkiye’nin güney sınırında kurulmak istenen tuzakları bozmak, bölgenin geleceğini şekillendirmek için uyanık ve kararlı olmak zorundayız.