Samsun artık gazla çalışıyor!..
Şehir olarak sloganlarla yaşar, sanalda büyür, göstermelik işlerle şişirilir olduk!..
Neler olmadı ki Samsun;
“Tarım kenti Samsun” ama tarım yok!
“Turizm şehri Samsun” olduk ama turist yok!
“Spor kenti Samsun” olduk ama spor olmadığı gibi sürekli düşen bir Samsunspor var!
“Güneşin doğduğu şehir Samsun” oldu ama Atatürk yerine amazon kadınları ve sülün peşinde koşar olduk!..
*
Tarım kenti Samsun!..
Kendini siyasetçi gören, eskaza bir derneğin başına başkan olan kendini Samsun’u kurtarıcısı görüyor. Hal böyle olunca lafa en klasik söylemle başlıyor; “İki ovanın ortasındayız”...
Ya hu ortasındayız ama o kadar!
Daha fazlası yok.
Bu şehir Türkiye’nin en büyük iki ırmağının denize döküldüğü noktada oluşan büyük ovalara sahip! Sahip ama durum vahim…
Samsun 81 il içerisinde;
Kişi başı bitkisel üretim değerinde 30.
Kişi başı canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler değerinde 56. Sırada…
İki ova arasında bulunan Samsun’da tarımsal işletme yani tarımla uğraşan aile başına düşen arazi miktarı 43,5 dönüm.
Birileri bu rakam iyi diyebilir ama değil!
Neden?
Çünkü tarımsal işletme başına düşen parsel sayısı 9,1 parça!
Yani tarım alanı var ama parçalı.
Ee! Kanuna göre 20 dönümün altındaki tarım arazilerinin de ifrazı yapılamıyor. Yani paylaştırılamıyor.
Ortaya kocaman bir hisseli ovalar kampanyası misali “çok ortaklı az işleyenli” bir yapı çıkıyor.
Gelelim diğer bir dile dolanmış lafa; “Ovada yetişen ürünleri işleyen tesisler kurmalıyız.”
Ya hu el insaf!
Yetişti de yapmadık mı!
Yetişmiyor arkadaş, çiftçi yetiştirmiyor. Bizim çiftçimiz yemediğini üretmez!
Üretmek istese arazisi yok,
Arazisi olsa yeterli değil,
Elindekini işlese tarımsal sanayi açısından ürünün devamı ve standardizasyonu yok!
Yok oğlu yok!
Bafra’da ki salça fabrikası koskoca iki ovadan alacak domates bulamayıp Tokat’tan Samsun’a kamyonlarla domates getirmedi mi bu memlekete.
Çözüm!
Çözüm belli; toplulaştırma, sadece orta ve büyük işletmelere destek yani tarımsal üreticide uzman olanları desteklemek ve en önemlisi “sözleşmeli tarım” modeli.
Bakın bu sözleşmeli tarım Trakya’da var, Ege’de Akdeniz’de var, Marmara’da var ama Karadeniz bölgesinde yok!
Bu eksiği gören ise elin İtalyanı ve fındıkta tekel olmak için uyguluyor.,
Kültür kültür!
Tarımsal üretim kültürümüz yok.
*
Hayvancılık moda olunca herkesi aldı bir heves!..
Bizde vardır ya; “Hangi işten daha çok para kazanırım” halleri…
Adam hayatında ahıra girmemiş, bu hayvan ne yer ne içer bilmiyor ama gözü hayvancılığa dikmiş.
Aynı gözü tavuk etini görüp “Aaa bu tavuk işinde iyi var” diyerek devletten lobi faaliyetleri ve siyasi ikbal hallerinden dolayı sistematik olarak hatır gönül ve itelemeyle “zorla dağıtılan” tavuk eti üretimi için dağıtılan krediler sonrası patlayan onlarca bölge üreticisi gibi.
Yazık değil mi bu milletin parasına.
Hayvancılıktan devam edelim;
Gelmiş “ben hayvancılık yapıcam!”
Ee yap kardeşim!
- Arazin var mı?
- Yok
- Arazi mi lazım
- Evet! Her hayvan için en az 4 dönüm arazi lazım
- Neden! Ne gerek var ki? Ahır yetmiyor mu?
- Yem kardeşim yem! Yemini kendin üretemezsen para kazanamazsın.
- Ne yani 100 büyükbaş inek için 400 dönüm arazi mi lazım.
- Evet! En az!
Durum bu anlayacağınız!..
İneğin gebelik süresini bilmeyen,
İneğin sütünü ilk doğumdan sonra verdiğini bilmeyen,
Laktasyon ve kuruda kalma süresini bilmeyen gözünü et ve sütün son kullanıcı satış fiyatına dikmiş, bakkal hesabıyla kendince fizibilite yapıyor.
Neyse! Ayak b.ka girmeden hayvancılık yapma hayalinde olanlarda yakında kümese gitmeden tavuk yetiştireceğini sanıp milyonları batıran arkadaşlar gibi başını iki elinin arasına alıp uzun uzun düşünürler yakında!
Ben nerede hata yaptım diye!..
Kalın sağlıcakla…